E-ISSN: 2587-0351 | ISSN: 1300-2694
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi - Pamukkale Univ Muh Bilim Derg: 26 (7)
Cilt: 26  Sayı: 7 - 2020
1.
Kapak-İçindekiler
Cover-Contents
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi
Sayfalar I - VI

2.
Emülsiyon Elektro Lif Çekim Yöntemi ile Uçucu Yağ Esaslı Kompozit Nanoliflerin Üretimi
Production of Essential Oil-Based Composite Nanofibers by Emulsion Electrospinning
Funda Cengiz Çallıoğlu, Hülya Kesici Güler
doi: 10.5505/pajes.2019.67424  Sayfalar 1178 - 1185
Bu çalışmada, su içinde yağ emülsiyon elektro lif çekimi ile polivinilpirolidon (PVP)/jelatin (GEL)/lavanta uçucu yağ (LEO) esaslı nanolif üretilmesi amaçlanmıştır. Öncelikle; polimer çözelti özelliklerinin ölçümü ve daha sonra nanolif üretim optimizasyonu ve nanolifli ağ yapının karakterizasyonu gerçekleştirilmiştir. PVP çözeltisine jelatin ilavesi ile viskozite artar iken, iletkenlik ve yüzey gerilimi azalmaktadır. Nano ağ kalitesi, lif çapı, çap üniformitesi ve jelatin içeriği bakımından PVP/GEL (50/50) optimum numune olarak belirlenmiştir. Çeşitli konsantrasyonlarda LEO içeren PVP/GEL (50/50)’den nanolif üretimine devam edilmiştir. FT-IR sonuçları, nanoliflerin kimyasal yapısında LEO, PVP ve jelatin varlığını doğrulamıştır. Saf PVP ve % 8 LEO içeren PVP/GEL (50/50) hariç, genellikle oldukça ince ve üniform nanolifler elde edilmiştir. En ince lifler PVP/GEL (100/0) (183 nm) çözeltisinden ve en üniform lifler PVP/GEL (50/50) (1.04 lif çapı üniformite katsayısı) çözeltisinden elde edilmiştir. Tüm nanolif numunelerinin histogramında tek tepeli dağılım eğrileri elde edilmiştir. Jelatin ilavesi, çözelti özelliklerini ve ortalama lif çapını istatistiksel olarak etkilemiştir fakat LEO ilavesi lif özelliklerini etkilememiştir.
This study aimed to produce polyvinylpyrrolidone (PVP)/gelatin (GEL)/lavender essential oil (LEO)-based nanofibers by means of oil-in-water emulsion electrospinning. Firstly, the polymer solution properties were measured, and then optimization of nanofiber production and characterization of the nanofibrous web were carried out. As gelatin was added to the PVP solution, viscosity was found to increase while surface tension and conductivity decreased. PVP/GEL (50/50) was determined to be the optimum sample in terms of nanoweb quality, fiber diameter, diameter uniformity, and gelatin content. Nanofiber production proceeded with PVP/GEL (50/50) and various concentrations of LEO. FT-IR results confirmed that LEO, PVP, and gelatin were incorporated in the chemical structure of the nanofibers. Generally, ultra-fine and uniform nanofibers were obtained, except when using pure PVP or PVP/GEL (50/50) including 8 wt % LEO. The finest fibers were obtained from PVP/GEL (100/0) (183 nm), and the most uniform fibers were obtained from PVP/GEL (50/50) (fiber diameter uniformity coefficient of 1.04). All nanofiber samples displayed unimodal distribution curves of histograms. While the addition of gelatin affected solution properties and average fiber diameter, the addition of LEO did not affect fiber properties.

3.
Farklı molekül ağırlıklarında kitosan ile işlem görmüş ve nane ile boyanmış yün kumaşların boyanma ve haslık özelliklerinin değerlendirilmesi
Evaluation of the dyeing and fastness properties of wool fabrics treated by chitosan in different molecular weights and dyed with mint
Buket Arik, Idıl Dikkal, Sibel Karacan
doi: 10.5505/pajes.2020.47427  Sayfalar 1186 - 1192
Çalışmada düşük, orta ve yüksek olmak üzere üç farklı molekül ağırlığında kitosan polimerleri asetik asit çözeltisinde çözünerek hazırlanmış ve yün kumaşlara uygulanmıştır. Kitosan ile ön işlemin ardından kumaşların yarısı Potasyum alüminyum sülfat ile mordanlandıktan sonra diğer yarısı ise mordanlanmadan kuru nane ile boyanmıştır. Ayrıca karşılaştırma amacıyla kitosan ile işlem yapılmadan mordanlı ve mordansız boyama işlemleri de gerçekleştirilmiştir. Boyama işlemlerinin tamamlanmasından sonra spektrofotometre aracılığı ile yün kumaşların renk değerleri yalnızca nane ile boyanmış yünlü kumaş standart alınarak ölçülmüştür. Daha sonra kumaşlar, yıkama, sürtme ve ışık haslığı testlerine tabi tutulmuş ve değerlendirilmiştir. Ayrıca yıkama işleminin renk verimine etkisini belirlemek için numunelerin yıkama sonrası renk değerlerine de bakılmıştır. Sonuç olarak yünlü kumaşların nane ile sarı ve yeşil renk tonları verdiği, kitosan ile ön işlemin renk verimine olumlu etkisinin olduğu gözlenmiştir. Mordan uygulaması, yünlü kumaşların renginin sarı tonlarına yaklaşmasına ve renk veriminde belirgin bir değişime neden olmuştur. Yıkama işlemi tüm numunelerde renk verimini düşürmüştür. Sürtme ve ışık haslık değerleri, doğal boyamalar açısından kabul edilebilir seviyelerde bulunmuştur. Diğer taraftan, farklı molekül ağırlığında kitosan uygulamasının önemli bir etkisi olmamış ama genel anlamda orta molekül ağırlığının uygun olabileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Chitosan solutions were prepared by dissolving chitosan polymers, which were provided in three different molecular weight as low, medium and high, in acetic acid solution and were applied to wool fabrics. After chitosan treatment, the half of the samples were dyed with dried mint by mordanting with potassiumaluminumsulphate and another half of the samples were dyed with dried mint without mordanting. In addition, mordanted and unmordanted dyeing processes were also applied to the samples that were not treated by chitosan for comparison. Following the dyeing processes, the color values of the samples were measured via spectrophotometer by selecting the wool sample dyed with mint only as a reference. Then, the samples were exposed to washing, rubbing and light fastness tests and evaluated. Moreover, the color values of the samples after washing were measured again in order to determine the effect of washing process to color yield. From the results, it was observed that wool samples dyed with mint were in yellow and green colors and chitosan treatment had positive effects on color yield. Mordanting process caused for the wool samples to be in yellower color shades and to significant changes in color yield. Washing process decreased the color yield in all samples. Rubbing and light fastness values were found to be in acceptable limits for natural dyeing. On the other hand, chitosan treatment in different molecular weights was not found to be significant but generally medium molecular weight chitosan resulted in the most available one.

4.
Potansiyel Yara Pansuman Malzemesi Olarak Poli(Laktik Asit) (PLA) Nano Yapı Matları
Poly(Lactic Acid) Nano Structure Mats as Potential Wound Dressings
Farnaz Sadat Fattahi, Akbar Khoddami, Osman Ozan Avinc
doi: 10.5505/pajes.2020.42890  Sayfalar 1193 - 1203
Yara iyileşmesi, ıslak bir yara yeri, mikrobiyal etkiden kaçınma ve eksüdaların emilmesi gibi anahtar faktörlere sahip uygun bir yara iyileştirme sisteminin veya uygun yara pansumanın yapılmasını gerektiren karmaşık bir prosedürdür. Yaralar için çeşitli yara pansuman malzemeleri kullanılabilir, ancak bunların hepsi uygun yara iyileşme sürecini tamamlamak için mükemmel bir yara iyileşme sisteminin belirli koşullarını karşılayamayabilir. Poli(Laktik Asit) (PLA) nano yapı matları, biyouyumluluk, biyo emilebilirlik, biyobozunurluk, sızıntıların yaradan emilmesi, yara dokusunun fiziksel emniyeti ve faydalı molekülleri salabilme olasılığından dolayı yara iyileşmesinde büyük potansiyele sahip yeni bir malzeme sınıfıdır. Bu derleme makalesinde, yara ve cilt yapısı hakkında kısa bir giriş yapıldıktan sonra yara iyileşmesinde dikkat çeken PLA nano yapı matlarının benzersiz özellikleri hakkında bilgi verilmektedir. Ayrıca, PLA nano yapı matlarının yara iyileşme uygulamaları için kullanımı ile ilgili son araştırmalar da ayrıntılı olarak incelenmiştir.
Wound healing is a complicated procedure which necessitates laying out a suitable wound healing system or dressing which possesses key factors like a wet wound location, avoidance of microbial action and absorption of exudates. Various wound dressings can be accessible but not all can meet the particular conditions of a perfect wound healing system to complete proper wound healing process. Poly(Lactic Acid) (PLA) Nano Structure Mats are a new class of materials that possess great potential in wound healing because of biocompatibility, bio absorbability, biodegradability, absorption of exudates from the wound, physical safety of the wounded tissue and the probability to free useful molecules. Our review article gives a brief intro on the wound and skin structure and afterwards gives information about the peerless characteristics of PLA Nano Structure Mats remarkable for wound healing. Moreover, new recent investigations about PLA Nano Structure Mats usage for wound healing applications were also explored.

5.
Mantıların Kurutma Karakteristiği
Drying characteristics of Turkish ravioli, mantı
Hande Özge Güler, Murat Kumral, Ali Kuş, Ayşenur Kanat, Oğuz Gürsoy, Yusuf Yılmaz
doi: 10.5505/pajes.2019.86234  Sayfalar 1204 - 1209
Mantı, Türkiye’de yıllardır birçok insan tarafından tüketilen, özgün tada sahip bir hamur işidir. Bu çalışmada, iki yaygın tipte mantı örneği (hamur tabakalarının küçük torbalar halinde sarılmasıyla üretilen geleneksel Kayseri mantısı ve üçgen mantı) mikrobiyolojik olarak güvenli olmalarını sağlamak amacıyla su aktivitesi değerlerinin 0,6'nın altına düşürülmesi suretiyle kurutulmuştur. Kurutma işlemi konvektif bir kurutucuda 60, 70 ve 80°C'de gerçekleştirilmiş ve örneklerin kurutma kinetiği parametreleri Page, Henderson ve Pabis, Modifiye Page, Logaritmik ve Newton modelleri kullanılarak belirlenmiştir. Üçgen mantının kuruma özelliklerine en uygun modeller 60 ve 70°C için Newton modeli iken, 80°C için en uygun modeller Page ve Modifiye Page modelleridir. Ayrıca, 60°C, 70°C ve 80°C'de geleneksel Kayseri mantı için en uygun modeller sırasıyla Page/Modifiye Page, Newton ve Page/Modifiye Page olarak saptanmıştır. Üçgen mantı için daha yüksek kuruma hızları saptanırken, istenen su aktivite değeri üçgen mantı için 70°C ve 80°C, geleneksel Kayseri mantısı için ise yalnızca 80°C kurutma sıcaklığında elde edilmiştir. Kuruma hızları sıcaklık ile artış göstermiştir.
Mantı is a type of ravioli with a unique taste, which has been appreciated by many people in Turkey for years. In this study, two common types of mantı samples (traditional Kayseri mantı produced by wrapping dough sheets into small bags and triangular mantı) were dried to make them microbiologically safe by lowering their water activities to a desired level of less than 0.6. Drying process was carried out in a conventional dryer at 60, 70 and 80°C and the drying kinetics of mantı samples was determined by the Page, Henderson and Pabis, Modified Page, Logarithmic and Newton models. The best-fit model for the drying characteristics of triangular mantı was the Newton model at 60 and 70°C while the Page and Modified Page models were the best at 80°C. Moreover, Page/Modified Page, Newton and Page/Modified Page models were the best-fit models for traditional Kayseri mantı at 60°C, 70°C and 80°C, respectively. Faster drying rates were obtained for triangular mantı, and the desired water activity value for this mantı was reached at drying temperatures of 70°C and 80°C, and only at 80°C for the traditional Kayseri mantı. Drying rates increased with increasing temperature levels.

6.
Lokma Üretiminde Arpa ve Buğday Kavurga Unlarının Kullanımı ve Bazı Karakteristik Özelliklerinin Belirlenmesi
Use of Barley and Wheat Kavurga Flours in Lokma Production and Determination of Some Characteristic Properties
İlyas Çelik, Gözde Tümer
doi: 10.5505/pajes.2020.52721  Sayfalar 1210 - 1213
Bu çalışmada, lokma tatlısı yapımında arpa ve buğday kavurgası unları kullanılarak bazı fiziksel, kimyasal ve duyusal özelliklerine etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla tatlılarda kullanılan una ikame olarak %5, %10 ve %20 oranlarında kavurga buğday (KB), kavurga arpa (KA) ve %50 kavurga arpa+%50 kavurga buğday (KAB) unları kullanılmış ve sonuçlar kontrol örneğiyle karşılaştırılmıştır. KA katkısının tatlılarda spesifik hacmi diğer katkılara göre daha fazla arttırdığı ve tüm katkılarda %20 ikame oranının kontrol örneğine göre spesifik hacmi düşürdüğü belirlenmiştir (p<0.05). Yağ değerleri %10 ve %20 ikame oranlarında kontrol örneğine göre belirgin şekilde yüksek bulunmuş, mineral madde analiz sonuçlarına göre ise fosfor miktarı en yüksek1127.8 µg/g %20 ikame oranında tespit edilmiştir (p<0.05). Duyusal değerlendirmede en düşük puanlamaları %20 ikame oranları alırken,renk, koku ve kırılganlıkta KA katkısı diğer katkı çeşitlerine göre daha düşük puan almıştır (p<0.05).
In this study, the effects of barley and wheat kavurgaflours on some physical,chemical and sensory properties were investigated. For this purpose, 5%, 10% and 20% of wheat kavurgaflour (KB), barley kavurga flour (KA) and 50% barley kavurga flour + 50% wheatkavurga flour (KAB) were used as substitutes for the flour used in desserts and the results were compared with the control sample. It was determined that KA additive increases the specific volume more than other additives and 20% substitution rate decreases the specific volume compared to the control sample (p <0.05). Total lipid values were found to be significantly higher in 10% and 20% substitution rates compared to the control sample. According to the results of mineral analysisphosphorus content was found to be 1127.8 µg / g with 20% substitution rate (p <0.05). The lowest scores in sensory evaluation were 20% substitution. whereas the contribution of KA in color, odor and fragility was lower than in other additive types (p <0.05).

7.
Bitkisel ve Süt Bazlı Protein Kaynaklarından Üretilen Analog Peynirlerin Fiziko-kimyasal, Mikrobiyolojik ve Duyusal Özellikleri ile Aroma Profilleri Değerlendirilmesi
Evaluation of Physico-chemical, Microbiological and Sensory Properties with Aroma Profile of Analogue Cheeses Produced from Plant and Dairy Based Protein Sources
Büşra Nur Esen, Onur Güneşer, Sinem Akyüz
doi: 10.5505/pajes.2019.99825  Sayfalar 1214 - 1222
Bu çalışmanın amacı bitkisel ve süt bazlı protein kaynakları kullanılarak peynir benzeri ürünlerin geliştirilmesidir. Bu amaçla, rennet kazein ve nohut unu kullanılarak üretilen peynirlerin bazı fizikokimyasal, mikrobiyolojik, aroma ve duyusal özelliklerinde meydana gelen değişimler 60 gün depolama süresince incelenmiştir. Peynir örneklerinin uçucu bileşenleri gaz kromatogrofisi-kütle spektrometresi ile saptanmıştır. Peynirlerin duyusal özellikleri ise duyusal spectrum analizi metodu ile belirlenmiştir. Sonuç olarak, depolama süresince tüm peynir örneklerine ait L, Hue ve Chroma değerlerinde önemli bir değişim belirlenmezken, depolama süresine bağlı olarak sertlik, kırılganlık, sakızımsılık ve çiğnenebilirlik değerlerinde önemli düzeyde bir düşüşün meydana geldiği gözlenmiştir. Ayrıca, peynirlerin suda çözünür azot, toplam serbest yağ asitliği değerleri, toplam mezofilik aerobik bakteri ve maya-küf sayılarında ise önemli bir artışın meydana geldiği tespit edilmiştir. Süt bazlı protein kaynağı kullanılarak üretilen peynirlerde hekzanal, 2-heptanon, 2-etil hekzanol ve oktanoik asit; bitkisel protein bazlı peynirlerde ise asetik asit, p-simen, γ-terpinen, linalool ve timol yüksek konsantrasyonda belirlenen aroma maddeleridir. Süt proteini bazlı peynir benzeri üründe tatlı, tuzlu ve ekşi tatlar ile birlikte kremamsı ve kazein aromalarının yüksek yoğunlukta olduğu belirlenirken bitkisel protein bazlı peynir benzeri üründe ise tuzlu tat ile baharat ve hububat aromalarının yüksek yoğunlukta olduğu tespit edilmiştir. Her iki peynir benzeri ürünün duyusal nitelikler açısından kabul edilebilir olduğu saptanmıştır.
The objective of this study to develop analogue cheese by using plant and dairy based protein sources. For this purpose, the changes of some physical, chemical, microbiological, aroma and sensory attributes of analog cheeses produced from rennet casein and chickpea flour were investigated during 60-day storage. Volatile compounds of the cheese samples were determined by gas chromatography-mass spectrometry. Sensory properties of the cheeses were also determined by Spectrum® analysis. As a result, no significant changes were determined in L, Hue and Chroma values of all cheese samples while a significant decrease was observed in hardness, fracturability, gumminess and chewiness of all cheese samples depending on storage. Furthermore, an increase in water soluble nitrogen and hydrolytic rancidity values, and counts of total mesophilic bacteria and yeast-mold of cheese samples was determined. Hexanal, 2-heptanone, 2-ethyl hexanol and octanoic acid for cheese samples produced from dairy protein source; p-cymene, γ-terpinene, linalool and thymol for cheese samples produced from plant protein source were determined at high concentrations. Sweet, salty, sour, creamy and casein for dairy based cheeses; salty, astringency, spicy and cereals for plant protein based cheeses are the characteristic sensory descriptive terms. Sweet, salty and sour taste with creamy and casein flavor in cheese samples produced from dairy protein source were determined at high intensity has while salty taste with spicy and cereals aromas were determined to be at high intensity in cheese samples produced from plant protein source. Both cheese analogues were found to be acceptable in terms of sensory properties.

8.
Aspergillus flavus’un incir bazlı besiyerinde gelişimi ve aflatoksin üretimi: Mineral maddelerin ve şelat ajanlarının etkisi
Growth and aflatoxin production of Aspergillus flavus in fig-based medium: Effect of minerals and chelating agents
Sule Gunaydin, Hakan Karaca
doi: 10.5505/pajes.2019.19476  Sayfalar 1223 - 1233
Bu çalışmada, A. flavus küfünün gelişmesi ve aflatoksin üretmesi için ihtiyaç duyduğu mineral maddeler tespit edilmiştir. Daha sonra, sitrik asit, fitik asit, etilendiamintetraasetik asit (EDTA) gibi bazı şelat ajanlarının; incir-bazlı bir ortam, Czapek-dox agar (CZA) ve patates dekstroz agar (PDA) besiyerlerinde küfün gelişmesi ve toksin üretmesini önlemedeki etkinliği araştırılmıştır. Sodyum nitrat içermeyen CZA besiyerinde 30 °C’deki 6 günlük inkübasyon süresince A. flavus küfünün hiç gelişmediği saptanmıştır. Diğer bileşenlerin (magnezyum sülfat, demir sülfat, potasyum klorür ve potasyum fosfatın) besiyerinde bulunmaması, küfün gelişimini istatistiksel olarak anlamlı bir şekilde etkilememiştir (p>0.05). Ancak magnezyum sülfat ve demir sülfat içermeyen besiyerlerinde istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek miktarlarda aflatoksin üretimi gözlenmiştir (p<0.05). A. flavus küfü, incir-bazlı ortamda daha hızlı gelişmiş ve PDA besiyerinde daha yüksek miktarda aflatoksin üretmiştir. Denenen tüm besiyerlerinde, EDTA, A. flavus gelişimini kontrol etmede diğer ajanlara göre daha etkili olmuştur. Ayrıca bu ajan, aflatoksin üretimini inhibe etmede de etkili bulunmuştur. Söz konusu ajanın 1.75 mM’lık konsantrasyonu, PDA besiyerinde aflatoksin üretimini %97’ye varan oranlarda azaltmıştır. Sitrik asit ve fitik asit küf gelişimini sadece PDA besiyerinde inhibe edebilmiştir. Denenen tüm şelat ajanları, incir-bazlı ortamda aflatoksin üretimini %90’ın üzerinde azaltmıştır.
In this study, minerals required for the growth and aflatoxin production of A. flavus were determined. Then, the effectiveness of some chelating agents such as citric acid, phytic acid and ethylenediaminetetraacetic acid (EDTA) in preventing mold growth and toxin production was investigated in a fig-based medium and in two synthetic media, called Czapek-dox agar (CZA) and potato dextrose agar (PDA). A. flavus did not grow in CZA without sodium nitrate during 6-day incubation at 30 °C. The absence of the other components (magnesium sulfate, iron sulfate, potassium chloride and potassium phosphate) did not significantly (p>0.05) affect the growth of the mold. However, the mold produced significantly (p<0.05) higher amounts of aflatoxins in the media without magnesium sulfate and iron sulfate. A. flavus grew faster on fig-based medium and produced higher amounts of aflatoxins in PDA. In all media tested in this study, EDTA was found to be more effective than the other agents in controlling the growth of A. flavus. It was also effective in inhibiting the production of aflatoxins. It was determined that 1.75 mM EDTA reduced aflatoxin production up to 97% in PDA. Citric and phytic acids could inhibit the growth of the mold only in PDA. All chelating agent reduced aflatoxin production over 90% in fig-based medium.

9.
Kırmızı Pancar Sirkesinin Fizikokimyasal, Mikrobiyolojik Ve Duyusal Özellikleri
Physicochemical, Microbiological and Sensory Properties of Red Beet Vinegar
Oktay Tomar, Gökhan Akarca, Abdullah Çağlar
doi: 10.5505/pajes.2020.83930  Sayfalar 1234 - 1238
Bu çalışmada; kırmızı pancar sirkesinin fizikokimyasal, mikrobiyolojik ve duyusal özellikleri belirlenmiştir. Kırmızı pancar sirkesinin renk değerleri, L*: 2.55, a*: 1.54 ve b*: -0.98 olarak tespit edilmiştir. Sirke örneğinin ortalama pH, Kuru Madde, °Brix, % kül miktarları, yoğunluk ve iletkenlik değerleri sırasıyla; 2.94±0.02, 0.33±0.02 g/L, 1.85±0.07, %0.24±0.01 1.003±0.002 g/cm3 ve 2.13±0.042 (μS/cm) olarak saptanmıştır. Kırmızı pancardan üretilen sirke örneğinin ortalama antioksidan değerleri 96.14±3.43 µg TE/mL ve toplam fenolik madde miktarları ise 1170.78±20.95 mg GAE/L olarak saptanmıştır. Tespit edilen mineral maddeler arasından en fazla 370.94±2.73 ppm ile Na olduğu, bunu 69.13±1.13 ppm ile K, 14.5±0.01 ppm ile P ve 10.07±0.42 ile de Ca’ un izlediği görülmüştür. Fermantasyon sonrasında sirke örneğinde ortalama asetik bakteri sayısı; 3.06±0.14, laktik asit bakteri sayısı; 2.84±0.09 ve maya/küf sayısı; 1.09±0.08log kob/mL olarak belirlenmiştir. Panelistler tarafından yapılan duyusal analiz sonuçlarına göre; en yüksek puanı 7.67±0.57 ile sirkenin rengi alırken en düşük puanı ise, 5.05±0.21’lik değer ile sirkenin aroması almıştır. Kırmızı pancar sirkesinin genel beğeni puanı ise 6.75±0.35 olarak tespit edilmiştir.
This study determined that physicochemical, microbiological and sensory properties of red beet vinegar. The color values of red beet vinegar were L*: 2.55, a*: 1.54 and b*: -0.98. The mean pH, dry matter, °Brix, ash%, density and conductivity values of vinegar samples were 2.94±0.02, 0.33±0.02 g/L, 1.85±0.07, 0.24 ± 0.01, 1.003±0.002 g/cm3 and 2.13 ± 0.042 μS/cm, respectively. The mean antioxidant value of vinegar samples produced from the red beet was 96.14±3.43 µg TE/mL and the total phenolic content was 1170.78±20.95 mg GAE/L. Of the mineral contents, Na was determined to be the highest with 370.94±2.73 ppm, followed by K with 69.13±1.13 ppm, P with 14.5±0.01 ppm and Ca with 10.07±0.42 ppm. Following the fermentation process, the mean acetic bacterial count in vinegar samples was 3.06±0.14 log cfu/mL while the mean lactic acid bacterial count was 2.84±0.09 log cfu/mL and the mean yeast/mold count was 1.09±0.08 log cfu/mL. According to the sensory analysis results, the highest score was determined to be 7.67 ± 0.57 in color score whereas the lowest score was 5.05 ± 0.21 in aroma score. The general appreciation score of the red beet vinegar was 6.75 ± 0.35.

10.
Ham Bitkisel Yağların Rafinasyonunda Ultrases Uygulamaları
Ultrasound applications in the refining of crude oil
Özgür Devrim Ablay, Onur Ozdikicierler, Aytaç Saygın Gümüşkesen
doi: 10.5505/pajes.2019.76094  Sayfalar 1239 - 1244
Bitkisel kaynaklı tohum ve meyvelerden elde edilen ham yağların rafinasyonu, yağın yapısındaki istenmeyen bileşenlerin uzaklaştırılması ya da miktarlarının kabul edilebilir düzeye düşürülebilmesi amacıyla uygulanmaktadır. Rafinasyon işlemi sırasında istenmeyen maddeler yağdan uzaklaştırılırken ya da miktarları kabul edilebilir düzeye düşürülürken; yağda bulunan biyoaktif özellikteki bileşenler (tokoferoller, fenolik maddeler, steroller, skualen vb.) nitel ve nicel olarak kayba uğramakta, konjugasyon ve trans izomerizasyon reaksiyonları meydana gelmekte, bir proses bulaşanı olan 3-MCPD oluşabilmektedir. Rafinasyon kademelerindeki biyoaktif madde kaybını azaltmak ve/veya istenmeyen bileşiklerin oluşmasını engellemek için sistem içi, yenilikçi, teknik çözümlerin geliştirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla; daha düşük sıcaklıkta gerçekleştirilebilen, işlem süresinin kısaltıldığı, daha az kimyasal madde kullanılan, ultrases destekli rafinasyon gibi yenilikçi ve kimyasal reaksiyonları hızlandırıcı etkisi olduğu bilinen tekniklerin uygulandığı rafinasyon akışlarının geliştirilmesi gerekmektedir. Bu derlemede; ultrases destekli degumming, asitlik giderme ve renk açma konusunda yapılan bilimsel çalışmalar detaylı olarak ele alınarak özetlenmiştir
The refining of crude oils obtained from plant origin seeds and fruits is applied in order to remove the undesirable components in the oil or to reduce the amount to an acceptable level. While the unwanted substances are removed from the oil during the refining process or the quantities are reduced to an acceptable level; bioactive compounds (tocopherols, phenolic substances, sterols, squalene, etc.) in the oil are lost qualitatively and quantitatively, conjugation and trans isomerization reactions and process contaminants such as 3-MCPD occur. Intrasystem, innovative, technical solutions need to be developed to reduce the loss of bioactive compounds in the refining stages and / or to prevent the formation of undesirable compounds. For this purpose; refining flows, which can be carried out at a lower temperature, shorter processing time, using less chemicals, are supported by innovative techniques such as ultrasound-assisted refining and accelerating chemical reactions, need to be developed. In this review; the scientific studies on ultrasound assisted degumming, neutralisation and bleaching steps are summarized in detail.

11.
Lezzet Bileşenleri ve Biyoaktif Maddelerin Yenilebilir Film ve Kaplamalar ile Gıda Sistemlerinde Taşınması ve İşlevselliğe Etkileri
Transportation of Flavorings and Bioactive Substances in Food Systems with Edible Films and Coatings and Their Effects on Functionality
Özgül Özdestan, Bahar Demircan
doi: 10.5505/pajes.2019.35714  Sayfalar 1245 - 1256
Yenilebilir film ve kaplamaların gıda endüstrisinde kullanımı, gıda kalitesi, raf ömrü, gıda güvenliği ve işlevselliğin iyileştirilmesi için avantaj sağlamaktadır. Bu sistemler tek başına bir ambalaj malzemesi olarak kullanılabildiği gibi gıdaları koruma amaçlı bir kaplama malzemesi ve aktif bileşen taşıyıcısı olarak da kullanılmaktadır. Ayrıca, gıda içinde heterojen bileşenler kullanıldığında bu bölümleri ayırmak için de kullanılabilirler. Yenilebilir film ve kaplamalar, esmerleşmeyi önleyici ajanlar, antimikrobiyaller, lezzet vericiler, renklendiriciler ve diğer fonksiyonel maddeler gibi gıda katkı maddelerini içerebilmektedir. Yenilebilir film veya kaplamaların yapısına aroma maddeleri eklenerek gıdalarda gelişmiş duyusal özellikler elde edilebilmektedir. Bu da gıda kalitesini iyileştiren yeni aroma taşıma sistemlerinin geliştirilmesine zemin hazırlamaktadır. Günümüzde, asıl amacı kaplanmış ürüne arzulanan ağız hissini ve tadı vermek olan çok sayıda yenilebilir film ve kaplama uygulaması mevcuttur. Bu uygulama özellikle atıştırmalıklar, çerezler, kırmızı ve beyaz et ürünleri ve su ürünleri için yapılmaktadır. Ayrıca, aktif bileşenlerin dahil edilmesi, yenilebilir film ve kaplamaların işlevselliğini arttırabilmekte ve böylece tüketicilere sağlık açısından da faydalar sağlanabilmektedir. Örneğin, film ve kaplamalara probiyotik organizmaların eklenmesi, daha sağlıklı ürünler geliştirmek için yeni uygulamalara zemin hazırlayabilir. Yenilebilir film ve kaplamalar, gıda kalitesini ve işlevselliğini arttıran lezzet ve aktif bileşenler için umut verici taşıma sistemleridir. Bu derlemede, gıdalarda lezzet ve aktif bileşenlerin taşıyıcıları olarak yenilebilir film ve kaplamaların kullanımına odaklanılmıştır. Ayrıca, bazı lezzet bileşenleri ve aktif bileşenlerin, yenilebilir film ve kaplamalara dahil edilmesi ile gıdaların kalitesini ve işlevselliğini arttırması üzerine yapılan bu alandaki son gelişmeler ve çalışmalar özetlenmiştir.
The use of edible films and coatings in the food industry provides an advantage for improving food quality, shelf life, food safety and functionality. These systems can be used as a stand-alone packaging materials or as a coating material and active ingredient carrier for food protection. They can also be used to separate these regions when heterogeneous components are used in food. Edible films and coatings may include food additives such as anti-browning agents, antimicrobials, flavors, colorants and other functional ingredients. By adding aroma substances to the structure of edible films or coatings, improved sensory properties can be obtained in foods, which paves the way for the development of new aroma transport systems that improve food quality. By adding aroma substances to the structure of edible films or coatings, improved sensory properties can be obtained in foods. This is the basis for the development of new aroma transport systems that improve food quality. Nowadays, there are numerous edible film and coating applications whose main purpose is to give the coating product the desired mouth feel and taste. This application is made especially for snacks, appetizers, red and white meat products and seafood products. In addition, the inclusion of active ingredients can enhance the functionality of edible films and coatings, thereby providing health benefits to consumers. For example, the addition of probiotic organisms to films and coatings may pave the way for new applications to develop healthier products. Edible films and coatings are promising transport systems for flavor and active ingredients that improve food quality and functionality. This review focuses on the use of edible films and coatings as carriers of flavor and active ingredients in foods. In addition, recent developments and studies in this field on the inclusion of certain flavor components and active ingredients in edible films and coatings and improving the quality and functionality of foods are summarized.

12.
Bira atıkları ve değerlendirme yöntemleri
Valorization of brewery waste
Pınar Atalay, Nuriye Altınay Perendeci, Mehmet Yekta Goksungur
doi: 10.5505/pajes.2019.80850  Sayfalar 1257 - 1266
Atık yönetimi, biracılık sektörü de dahil olmak üzere tüm gıda endüstrisi için çevre bileşenlerinin korunması, kirliliğin önlenmesi ve ekonomik üretim için kritik bir öneme sahiptir. Çevre kirliliği, dünya nüfusundaki artış ve buna bağlı olarak daha verimli üretim yöntemlerinin geliştirilmek zorunda olması gibi nedenlerle atık ve yan ürünlerin geri kazanılması ve bu atıklardan katma değeri yüksek ürünlerin üretilmesi zorunlu hale gelmektedir. Bira üreticileri, atıkların yönetimi için ülkeler tarafından yürürlüğe sokulan çevre ile ilgili yasal düzenlemelere uymak zorunda olup, bu konuda ciddi yatırımlar yapmaktadırlar. Bira sanayi için olumsuz bir maliyet unsuru olan organik yapıdaki bira sanayi atıkları, biyoteknolojik süreçler için ucuz maliyeti ve zengin kimyasal kompozisyonu ile gelecek vaat eden bir ham madde kaynağını oluşturmaktadır. Bu çalışmada, bira üretimi sonucunda ortaya çıkan çeşitli atık ve yan ürünler tanımlanmış ve bu atıklar ile yan ürünlerin biyoteknolojik yöntemlerle değerlendirilme olanakları incelenmiştir.
Waste management is a critical and important issue for the food industry related to the issues of environmental protection, pollution prevention and process economy. Utilization of waste and by-products for the production of high value-added products becomes compulsory due to economic and environmental issues. Since brewery industry generates large amounts of organic wastes, breweries make investments for the management of wastes according to the environmental regulations forced by the rules of the countries. Although brewery waste is a negative cost factor for brewery industry, its rich content of complex carbohydrates, nitrogen and minerals opens avenues to the production of biotechnological products such as biofuel, enzymes, organic acids and bioactive compounds. In this review, different types of brewery waste and by products are defined and alternative valorization methods and utilization strategies in biotechnological processes are explained.

13.
Klorlama kavurma işlemi ile bor killerindeki değerli metallerin ekstraksiyonu
Chlorination roasting process for extraction of valuable metals in boron clays
Bengü Ertan
doi: 10.5505/pajes.2019.90836  Sayfalar 1267 - 1272
Bor, Türkiye’nin en önemli yeraltı kaynaklarından biridir. Bor zenginleştirme prosesi sonucunda, büyük miktarda atık birikmekte ve bu durum çevre için bir tehdit oluşturmaktadır. Bor atıklarının çimento, beton, tuğla, seramik gibi bazı sektörlerde katkı maddesi olarak kullanımı hakkında çok çalışma olmasına rağmen bu atıkların içeriğinde bulunan değerli metallerin kazanımıyla ilgili yeterli çalışma bulunmamaktadır. Bu metallerin atıklardan kazanımı sayesinde hem atık miktarı azalır hem de ülke ekonomisine katkı sağlanmış olur. Bor atıkları, özellikle kil içerikli atıkların önemli miktarda lityum, rubidyum, sezyum içerdiği tespit edilmiştir. Lityum sahip olduğu eşsiz elektrokimyasal aktivitesiyle pil üretiminde kullanılmaktadır. Rubidyum ve sezyum benzer kimyasal özelliklere sahiptirler ve birbirinin yerine gece görüş cihazları, telekomünikasyon sistemleri, yeni teknik materyaller ve enerji gibi birçok sektörde kullanılabilir. Lityum lepidolit minerali içinde bulunur. Rubidyum ve sezyum ise lityum üretiminde yan ürün olarak elde edilmektedir. Aynı zamanda tuzlu göl sularında az miktarda ekstrakte edilmektedirler. Bu çalışmada Kütahya Emet bölgesinden alınan bor kiline kalsiyum klorür ve sodyum klorür eklenerek, bor kili/kalsiyum klorür/sodyum klorür, 1/0.3/0.2 kütle oranında 950°C’ de 1 saat kimyasal kavurma uygulanmıştır. Daha sonra erimiş karışım su ile 0.02 katı/sıvı kütle oranında 1 saat oda sıcaklığında liç edilmiştir. Her bir metal için %85’ in üstünde ekstraksiyon gerçekleştirilmiştir.
Boron is one of the most important underground sources in Turkey. As a result of the boron enrichment process, large amount of wastes are accumulated, and this situation threats to the environment. There are many studies on the industrial use of boron wastes as additives in some sectors such as cement, concrete, brick, and ceramics. However, there are limited studies on the recovery of valuable metals in the content of these wastes. Thanks to recovery of these metals through the wastes; Not only the amount of waste is reduced but also contribution to the national economy is provided. It is determined that boron wastes, in particular, clay wastes contain in a considerable amount of valuable metals like lithium, rubidium and cesium. Lithium is used in battery production with its unique electrochemical reactivity. Rubidium and cesium have similar chemical properties and can be used interchangeably of each other in most sectors like night vision equipment, telecommunication systems, new technical materials and energy. Lithium is found in lepidolite mineral. Rubidium and cesium are obtained as the byproduct of lithium mining. Also, they can be extracted in small quantities from salt lake brines. In this study; the boron clay, taken from Emet region in Kütahya, was applied chemical roasting process using calcium chloride and sodium chloride with a mass ratio of the boron clay/calcium chloride/sodium chloride of 1/0.3/0.2 at 950°C for an hour. Then the melted mixture was leached with water for an hour with solid/liquid ratio of 0.02. Extraction of over 85% was achieved for each metal.

14.
Bor endüstri atıklarından sezyumun ekstraksiyonu
The extraction of cesium from boron industrial wastes
Engin Barut, Rukiye Saygılı Canlıdinç, Ferda Özmal, Yunus Erdoğan
doi: 10.5505/pajes.2020.28480  Sayfalar 1273 - 1281
Bu çalışmada Kütahya’nın Emet ve Hisarcık bölgesindeki Eti Maden işletmesinin atığı olan ve buradaki çeşitli bölgelerden alınan; E1 (0-1 zon arası kil), E2 (3. zon cevher kili), H1 (Kapıkaya kili) bor numuneleri incelenmiştir. Amaç bu bölgelerdeki tesislerde üretim sonucu açığa çıkan bor endüstri atıklarının çözünürleştirilmesini sağlamak, kimyasal analizlerini yapmak ve sezyum metalinin miktarını tayin etmektir. Öncelikle bu atıkların XRD, FT-IR ve TGA-DTA analizleri ile karakterizasyonları yapılmış, XRF ve AAS ile de kimyasal analizleri gerçekleştirilmiştir. Numunelerdeki sezyum miktarını tayin etmek için işletmeden temin edilen numuneler önce 110 °C’de 24 saat etüvde bekletilerek kurutulmuştur. Kurutulan numuneler çeneli kırıcı cihazı ile kırılmış ve havanlı öğütücüde öğütülerek 150 mikron elek altı numuneler deneylerde kullanmak üzere hazırlanmıştır. Optimum ekstraksiyon koşullarını tayin etmek için kavurma sıcaklığı, bor atığı/çeşitli tuzların kütle oranları, kavurma süresi, 100 °C’ de geri soğutucu altında karıştırma süresi ve katı/sıvı oranı gibi parametreler çalışılmıştır. Deneylerde sezyum miktarları alevli atomik absorpsiyon spektroskopisi (FAAS) cihazı ile tayin edilmiştir. Çalışma sonunda elde edilen maksimum sezyum ekstraksiyon değerleri E1 numunesi için %89,5, E2 numunesi için %97 ve H1 numunesi için %94 olarak hesaplanmıştır.
In this study, the boron samples of waste of Eti Mining Plant obtained in the different regions of the Emet and Hisarcık districts of Kütahya as E1 (clay between 0-1 zone), E2 (zone 3 clay ore) and H1 (kapıkaya clay) were investigated. The aim of this study is to make chemical analyses and determine the amount of cesium metal by ensuring the solubilization of the boron industry wastes, which is a post-production waste produced in the facilities of these regions. Firstly, these wastes were characterized by XRD, FT-IR and TGA-DTA analyses and chemical analyses were carried out with XRF and AAS. To determine the amount of cesium in the samples, the samples obtained from facilities were first dried at 110 °C for 24 hours. The dried samples were broken with a jaw crusher and milled in an aerated mill to prepare samples passed through 150 micron sieve for later use in experiments. The parameters such as roasting temperature, bulk ratios of boron waste to various salts, roasting time, mixing time at 100 °C under back cooler and solid/liquid ratio were investigated. The amounts of cesium were determined with flame atomic absorption spectroscopy (FAAS). At the end of the study, the maximum cesium extraction values obtained were found as 89.5% for E1, 97% for E2 and 94% for H1.

15.
Hindi işleme tesisi atık sulardan ozonlama ile renk, KOİ ve bulanıklık giderimi: Box-Behnken yaklaşımı ve Monte Carlo simülasyonu
Removal of color, COD, and turbidity from the effluents of turkey processing plant by ozonation: Box-Behnken approach and Monte Carlo simulation
Musa Büyükada
doi: 10.5505/pajes.2019.41961  Sayfalar 1282 - 1290
Bu çalışmanın amacı Box Behnken tasarımı (BBT) temelli deneyler rehberliğinde ozonlama süreci kullanarak Bolu ilinde yer alan lokal bir hindi işleme tesisi çıkış sularının ileri arıtımını, ilgili sürecin ampirik olarak modellenmesi ve türetilen model ifadelerindeki belirsizliğin nicelleştirilmesini kapsamaktadır. Deneysel İşletme parametreleri olarak ozon dozu (OD, mg/L), reaksiyon süresi (RT, dk) ve başlangıç pH’sı (pH) belirlenmiştir. 20 mg/L OD, 7.5 başlangıç pH’sı ve 60 dk’lık RTS sonunda renk, KOİ ve bulanıklık giderimleri sırası ile %96.77, %96.07 ve %95.37 olarak belirlenmiştir. Bu sonuçlar ozonlamanın endüstriyel atık suların arıtımında etkin bir süreç olduğunu göstermiştir. BBT temelli ampirik modelleme çalışmaları neticesinde hem ilgili yanıt değişkenlerindeki değişkenliği ifade etmek (R2düz) hem de ilgili yanıt değişkenlerini tahmin etmek (R2tah) için ikinci mertebe çoklu doğrusal olmayan regresyon (ÇDOR) modelleri türetilmiştir. Bu bağlamda türetilen ÇDOR modellerinin R2düz katsayıları %99.81 ile %99.99 arasında, R2tah katsayıları ise %99.36 ile %99.83 arasında değiştiği görülmüştür. Bu durum türetilen ÇDOR modellerinin oldukça yüksek bir tahmin gücü olduğunu göstermiştir. Son olarak türetilen ÇDOR modellerindeki belirsizlikler Monte Carlo (MC) simülasyonu ile ifade edilmeye ve nicelleştirilmeye çalışılmıştır. MC sonuçları, renk, KOİ ve bulanıklık giderimlerinde sırası ile yaklaşık %0.1, %0.09 ve %24 belirsizlik olduğunu ortaya koymuştur.
The purpose of the present study includes advanced treatment of the effluents of wastewater treatment plant of a local turkey processing plant in Bolu with guidance of Box-Behnken design (BBD) based experiments using ozone, empirical modeling of related process and quantification of the uncertainties in derived models. Ozone dose (OD, mg/L), reaction time (RT, min) and initial pH (pH) were selected as experimental operating conditions. OD of 20 mg/L, pH of 7.5 and RT of 60 min resulted in removals of 96.77% of color, 96.07% of COD, and 95.37% of turbidity. Those results showed that ozonation was an efficient process for treatment industrial effluents. Multiple (non-) linear regression models (MNLR) were derived for both identification of variation in response variables (R2adj) and prediction of response variables (R2pred) as a results of BBD-based empirical modeling studies. In this context, values of R2adj were determined between 99.81% and 99.99% while R2pred were between 99.36% and 99.83%. Finally, the uncertainties in derived MNLR models were tried to be identified and quantified by Monte Carlo simulation (MC). Results of MC demonstrated that there were uncertainties of 0.1%, 0.09%, and 24% in color, COD, and turbidity removals, respectively.

16.
Karadeniz bölgesinin mutfak atıklarından biyogaz potansiyeli
Biogas potential of the black sea region from kitchen waste
Halil Şenol
doi: 10.5505/pajes.2019.45389  Sayfalar 1291 - 1298
Günümüzde enerji ihtiyacı önemli problemlerden biri haline gelmiştir. Dünya nüfusunun hızlı artışı ve sanayinin gelişmesi enerji ihtiyacını artırmıştır. Dünya enerji ihtiyacının büyük çoğunluğu doğal enerji kaynaklarından sağlamaktadır. Fakat bu enerji kaynaklarının sınırlı olması insanları yenilenebilir enerji kaynakları arayışı içerisine sokmuştur. Bu yenilenebilir enerji kaynaklarından biri de biyogaz enerjisidir. Biyogaz, organik maddelerin oksijensiz ortamda belirli sıcaklık şartlarında, anaerobik mikroorganizmalar sayesinde oluşan bir gaz karışımıdır. Biyogaz içerisinde hacimsel olarak ortalama % 65 oranında metan (CH4) gazı bulunmasından dolayı yanıcıdır. Biyogazın içeriğindeki metan dışındaki diğer gazlar istenmeyen gazlardır. İstenmeyen gazlardan arıtılmış biyogaz günümüzde kullanılan doğal gazın yerini tutmaktadır. Biyogaz üretimi organik maddelerin bertaraf edilmesi açısından önem kazanmaktadır.
Ülkemizde Karadeniz Bölgesi, coğrafi konumunun oluşturduğu dezavantajı ve yerleşim yerlerinin az olması nedeniyle mutfak çöplerini depolamak çok zor hale gelmiştir. Karadeniz Bölgesinde biyogaz üretimi bu mutfak atıklarının giderilmesi ve enerji elde edilmesi açısından önem kazanmaktadır. Bu çalışmada Karadeniz Bölgesindeki illerin mutfak atıklarından oluşabilecek biyogaz potansiyeli belirlenmiştir. Karadeniz Bölgesinin en fazla biyogaz potansiyeli 51.163,20 m3/gün olarak Samsun iline ait olduğu bulunmuştur. Karadeniz Bölgesinin mutfak atıklarından üretilebilecek biyogaz potansiyeli ise 296.015,18 m3/gün olarak bulunmuştur.
Today, energy demand has become one of the important problems. The rapid growth of the world population and the development of the industry have increased the need for energy. The vast majority of the world's energy needs come from natural energy sources. But the limited availability of these energy sources has led people to search for renewable energy sources. One of these renewable energy sources is biogas energy. Biogas is a gas mixture of organic substances formed by anaerobic microorganisms under anaerobic conditions at certain temperature conditions. It is flammable due to the presence of methane (CH4) gas in average 65 % by volume in the biogas. Other gases outside the methane in the biogas are undesirable gases. Biogas purified from unwanted gasses is the natural gas used today. Biogas production gains importance in terms of disposal of organic materials.
.
Black Sea Region in our country, due to the disadvantage of the geographical location and the lack of settlements has been very difficult to store the landfill. Biogas production in the Black Sea Region is gaining importance in terms of eliminating these wastes and obtaining energy. In this study, biogas potential of kitchen wastes of provinces in Black Sea Region was determined. The highest biogas potential of the Black Sea Region was found to be 51,163.20 m3 / day in Samsun province. The biogas potential of the kitchen wastes in the Black Sea Region was 296,015.18 m3/day.

17.
Piroliz gazından karışık kültür kullanılarak sentezgaz fermentasyonu ile biyoetanol üretimi: Isıl ön işlem etkisi
Bioethanol production by syngas fermentation from pyrolysis gas using mixed culture: Heat-pretreatment effect
Tugba Keskin, Gozde Duman
doi: 10.5505/pajes.2019.52284  Sayfalar 1299 - 1307
Son Son yıllarda hava kirliliğinin insan sağlığını ciddi boyutlarda etkileyecek düzeylere gelmesi ve yenilebilir enerji kaynaklarına olan gereksinimin artmasına sentezgazdan biyoetanol üretimi ortak bir çözüm sunmaktadır. Sentezgaz hava kirliliği oluşturan CO, CO2, N2, H2, NOx gibi gazların bileşiminden oluşur ve bazı Clostiridium türlerinin bu gazları metabolize ederek biyoetanol üretiminde kullanılabilir. Biyoetanol, benzinle karıştırılarak doğrudan kullanılabilmesi avantajından dolayı yenilenebilir enerji kaynakları arasında oldukça önemli bir biyoyakıttır. Biyoetanol üretiminde atık ve lignoselülozik hammaddelerin kullanılmasında uygulanan pahalı ön işlem yöntemlerine göre piroliz işlemi önemli bir alternatiftir. Bu çalışma kapsamında kullanılan biyoetanol üretiminde piroliz işlemi ile lignoselülozik atıkların biyokömüre dönüştürülmesi ve yan ürün olan atık gazın toplanarak biyoetanol üretiminde kullanılması iki faklı enerji kaynağının aynı sistemle üretilmesi açısından yenilikçi ve enerji verimli bir yaklaşımdır. Saf Clostiridium türleri ile piroliz gazından etanol üretiminde karışık kültür kullanılması da maliyetlerin düşürülmesi açısından oldukça önemlidir. Bu çalışma kapsamında biyokömür eldesi amacıyla meyve sebze atıklarının pirolizi sırasında açığa çıkan atık gazdan ısıl ön işlem uygulanmış karışık kültür kullanılarak biyoetanol üretimi gerçekleştirilmiştir. Karışık kültürde ısıl ön işlemin olumlu etkisi gözlenirken reaktörlere beslenecek piroliz gazı miktarı optimize edilmiş, en yüksek etanol üretimi 5 g/L olarak 5 ve 10 mL piroliz gazı beslemesinde gözlenmiştir.
In recent years, the production of bioethanol from synthesis gas offers a common solution to the increasing levels of air pollution and the need for renewable energy sources. Synthesis gas is the combination of gases such as CO, CO2, N2, H2, NOx, which can form air pollution and can be used in the production of bioethanol by metabolizing these gases by Clostiridium species. Bioethanol is one of the most important biofuels because of the advantage of direct use by blending with gasoline. Pyrolysis and biochar production is an important alternative to expensive pretreatment methods used in waste and lignocellulosic raw materials in bioethanol production. In this study the wastes were converted into biochar by pyrolysis and the waste gas is collected to produce bioethanol which is an integrated and energy intensive approach. The use of mixed culture in the production of ethanol from pyrolysis gas instead of pure Clostiridium species is also important in terms of reducing costs. In this study, by using the the waste gas released during biochar production from fruit and vegetable wastes ethanol produced by syngas fermentation using heat pre treated mixed culture. While the positive effect of heat pretreatment was observed in the mixed culture, the amount of pyrolysis gas to be fed to the reactors was optimized and the highest ethanol production was observed in 5 and 10 mL pyrolysis gas feedings as 5 g / L.

18.
Karbondioksit gazının uzaklaştırılması için farklı metal içerikli hidrotalsit benzeri malzemeler ve deaktivasyon modeli uygulamaları
Different metal-containing hydrotalcite-like materials for carbon dioxide removal and applications of deactivation model
Dilşad Dolunay Eslek Koyuncu, Sena Yasyerli, Nail Yasyerli
doi: 10.5505/pajes.2019.33858  Sayfalar 1308 - 1318
Bu çalışmada karbondioksit (CO2) gazının uzaklaştırılması için farklı metal içerikli hidrotalsit türü malzemelerin geliştirilmesine ilişkin çalışmalar yürütülmüştür. Bu amaçla birlikte çöktürme yöntemiyle 3Mg1Al, 3Mg1Fe ve 3Mg1Mn hidrotalsit türü malzemeler (mol oranı M+2/M+3 =3) ile Mg-O ve Al-O malzemeleri hazırlanmıştır. Hazırlanan sorbentler için X-ışını kırınımı (XRD), termogravimetrik-diferansiyel termal analiz (TGA-DTA), taramalı elektron mikroskobu (SEM), N2 adsorpsiyon-desorpsiyon, sıcaklık programlı CO2 desorpsiyonu (CO2-TPD) ve endüktif eşleşmiş plazma optik emisyon spektroskopisi (ICP-OES) analizleri gerçekleştirilmiştir. Kalsinasyon işlemi öncesinde Mg-O malzemesinin Mg5(CO3)4(OH)2.4H2O-hidromanyezit, Al-O malzemesinin Al(OH)3-bayerite yapısı esas olmakla birlikte γ-AlOOH-boehmite ve Al(OH)3-gibbsite yapılarını içerdiği XRD analizi ile belirlenmiştir. 3Mg1Al, 3Mg1Fe ve 3Mg1Mn malzemelerinde hidrotalsit benzeri yapılar elde edilmiştir. Bu sonuçlar farklı metallerin kullanılmasıyla hidrotalsit benzeri yapıların başarıyla elde edilebildiğini göstermiştir. Mg-O, 3Mg1Al ve Al-O malzemelerinin TGA-DTA analizinde gerçekleşen kütle kayıplarının teorik değerlerle tutarlı olduğu belirlenmiştir. Kalsinasyon işlemi sonrasında hidrotalsit türü malzemelerde esas olarak MgO-periclase yapısının oluştuğu görülmüştür. Hazırlanan hidrotalsit türü malzemeler içerisinde 3Mg1Al en yüksek yüzey alanına (133 m2/g) ve en yüksek yüzey bazik özelliğine sahip malzeme olarak belirlenmiştir. Sorbentlerin CO2 tutma deneyleri, sabit yatak reaktör sisteminde %4 CO2 + He besleme gaz karışımı kullanılarak, 3600 cm3/g.saat boşluk hızı değerinde ve 300 °C sıcaklıkta gerçekleştirilmiştir. 3Mg1Al sorbentinin hidrotalsit türü malzemeler içinde en yüksek CO2 tutma kapasitesine (0.17 mmol CO2/g sorbent) sahip sorbent olduğu belirlenmiştir. Deneysel verilere deaktivasyon modelinin lineer olmayan regrasyon analizi uygulanarak başlangıç reaksiyon hız sabiti (k0) ve deaktivasyon hız sabiti (kd) değerleri bulunmuştur. Sonuçlar hidrotalsit türü malzemelerin CO2 tutma çalışmalarında umut veren sorbentler olduğunu göstermiştir.
In this study, studies on the development of different metal-containing hydrotalcite-like materials have been carried out for the removal of CO2. 3Mg1Al, 3Mg1Fe and 3Mg1Mn hydrotalcite-like materials (molar ratio of M2+/M3+=3), Mg-O and Al-O have been prepared by co-precipitation method. Synthesized materials were characterized by X-ray diffraction (XRD), thermogravimetric-differential thermal (TGA-DTA), scanning electron microscopy (SEM), N2 adsorption-desorption, temperature-programmed CO2 desorption (CO2-TPD) and inductively coupled plasma optic emission spectroscopy (ICP-OES) analysis. Before calcination, XRD results showed that Mg-O material contains Mg5(CO3)4(OH)2.4H2O-hydromagnesite and Al-O material contains mainly Al(OH)3-bayerite, γ-AlOOH-boehmite and Al(OH)3-gibbsite structures. Hydrotalcite-like structures were obtained for the 3Mg1Al, 3Mg1Fe, and 3Mg1Mn materials. These results showed that hydrotalcite-like structures could be successfully obtained by using different metals. Mass losses in TGA-DTA analysis of Mg-O, 3Mg1Al, and Al-O materials were consistent with the theoretical values. After calcination, it was seen that mainly MgO-periclase structure was obtained for the hydrotalcite-like materials. Among the prepared hydrotalcite-like materials, 3Mg1Al was determined as having the highest surface area (133 m2/g) and the highest surface basicity. CO2 sorption experiments were performed in a fixed bed reactor system using the feed mixture containing 4% CO2 in He with a GHSV of 3600 cm3h-1g-1 at 300 °C. 3Mg1Al sorbent was found as having the highest CO2 sorption capacity (0.17 mmol CO2/g sorbent) among the synthesized hydrotalcite-like materials. The initial reaction rate constant (k0) and the deactivation rate constant (kd) values were found by applying the non-linear regression of the deactivation model to the experimental data. The results showed that hydrotalcite-like materials were promising sorbents for CO2 sorption studies.

19.
Grafen/Grafen oksit temelli adsorbanların katı faz özütleme tekniğinde kullanılabilirliği hakkında literatür araştırması
A review on the usability of graphene/graphene oxide based sorbents in solid phase extraction technique
Rukiye Saygılı Canlıdinç
doi: 10.5505/pajes.2020.27475  Sayfalar 1319 - 1327
Bazı metallere canlı organizmaların düzenli fonksiyonlarında çok az miktarda da olsa ihtiyaç duyulmakta bu nedenle bu metallerin varlığı önem kazanmaktadır (bakır, çinko, demir, vb. gibi). Fakat bazıları zehirli olup bu zehirli metaller insanların yaşadığı çevre ve yiyecekler için tehlikeli eser metaller olarak kabul edilmektedir. Bu metaller (kurşun, cıva, kadmiyum, arsenik, çinko, demir, bakır, mangan, krom) yüksek derişimlerde zehirli bileşenlerine dönüşmesi nedeniyle zararlı olabilmektedir. Bu nedenle modern analitik kimyada, eser metallerin tayini için basit, çevre için güvenli, duyarlı ve seçici yöntemlerin geliştirilmesine doğru bir eğilim vardır. Eser metallerin düşük derişimleri nedeniyle genellikle bir ayırma ve zenginleştirme tekniği gerekmektedir. Bu tekniklerden en yaygın olarak kullanılanlardan birisi de katı faz özütleme (SPE) tekniğidir. Katı faz özütleme alanındaki yeni çalışmalar, asit ve bazlara dayanıklılık, analite seçicilik, geniş yüzey alanı ve yüksek adsorpsiyon kapasitesi gibi iyi performanslı yeni katı fazların sentezlenmesiyle ilgilidir. Grafen (G) ve grafen oksit (GO)’in maksimum adsorpsiyon kapasiteleri şimdiye kadar rapor edilenlere göre çok daha yüksek olması nedeni ile G ve GO nanotabakaları hem organik bileşikler hem de metal türler için klasik SPE’de başarılı bir şekilde uygulanabilmektedir.
Some metals are needed in the regular functions of living organisms, albeit in very small amounts, so the presence of these metals becomes important (such as copper, zinc, iron, etc.). However, some of them are toxic and these toxic metals are accepted as dangerous trace metals for the environment and food in which people live. These metals (lead, mercury, cadmium, arsenic, zinc, iron, copper, manganese, chromium) can be harmful due to their conversion to toxic components at high concentrations. Therefore, in modern analytical chemistry there is a tendency to develop simple, environmentally safe, sensitive and selective methods for the determination of trace metals. Due to the low concentration of trace metals, a separation and preconcentration technique is often required. One of the most commonly used techniques is the solid phase extraction (SPE) technique. Recent tendency in the field of solid phase extraction is related to synthesis of the new sorbent materials with good performance, such as high resistance to acids and bases, selective for analytes, large surface area and high adsorption capacity. Because of the maximum adsorption capacities of graphene (G) and graphene oxide (GO) are much higher than those of the recently reported sorbents, G and GO nano sheets can be used in classical SPE of both organic compounds and metal species, with successfully.

20.
Q345B çeliğinin benzer olmayan çeliklerle kaynağı sonrası mekanik özelliklerin incelenmesi
Invetigations of mechanical properties after dissimilar steels post-weld of Q345B steel
Bünyamin Çiçek, Tuna Aydoğmuş, Emine Gündoğdu İş, Yavuz Sun
doi: 10.5505/pajes.2020.66281  Sayfalar 1328 - 1334
Bu çalışmada Q345B çeliğinin farklı çeliklerle elektrik ark kaynak yöntemi kullanarak birleştirilmesi ve mekanik özelliklerinin incelenmesi incelenmiştir. Sıcak haddeleme işlemleri ile üretilmiş olan Q345B çeliği düşük alaşımlı orta gerilmeli mukavemet değerlerine ve oldukça fazla kullanım alanına sahip bir çeliktir. % 0.2 den daha az karbon içeren bu çelik %0.55 den daha az oranlarda silisyum, krom ve nikel ihtiva etmektedir. Bu çalışmada, genel olarak termik santrallerde (kazan duvarı gibi) düşük basınç ve düşük sıcaklık alanlarında kullanılan Q345B çeliği; 16Mo3 ve P265GH çelikleri ile birleştirilmiştir. Mekanik özelliklerinin karşılaştırmasının kolaylıkla yapılabilmesi için Q345B çeliği aynı zamanda kendisi ile de kaynak edilmiştir. Yapılan birleştirmeler sonrasında kaynaklı bölgelerden numuneler çıkartılıp mekanik ve metalografik işlemler için hazırlanmıştır. Bütün birleştirmeler sırasıyla çekme, çentik darbe, sertlik ve eğme testlerine tabi tutulmuşlardır. Bunların dışında geçiş bölgelerini gözlemlemek için tüm kaynak dikişlerinden makro görüntüler alınmıştır. Birleştirme işlemlerinde dolgu metali olarak E7018 kalite bazik elektrot kullanılmıştır. Tüm mekanik testler ilgili standartların şartlarını sağlamış ve tüm kaynaklar geçerli bir kaynak olarak tanımlanmıştır.
In this study, it has been reported that Q345B steel combine with different steels using electric arc welding method and the mechanical properties were investigated. Produced by hot rolling processes, Q345B steel is a low-alloyed medium tensile strength and highly usable steel. The steel used contain less than 0.2% carbon and less than 0.55% silicon, chromium and nickel. In this study, Q345B steel generally used at low-pressure/temperature zones in thermal power plant (boiler wall etc.) is combined with 16Mo3 and P265GH steels. The Q345B steel is welded to make the mechanical properties easy to compare. After joining, specimens were collected from the welded areas and used in the preparation of mechanical and metallographic processes. In this process, all joints were subject to tensile, charpy, hardness and bending tests. In addition, the collection of macro images from welding were used in observation of transition zones which were operated. Electrodes with a basic character cover were used (E7018) as filler metal in the joining processes. All mechanical tests met the requirements of the relevant standards and all welds were identified as valid weld.

21.
Doğal ve Asit - Termal Modifiye Bentonit Üzerine Asit Blue 25 Adsorpsiyon Performansının Karşılaştırılması: İzoterm, Kinetik ve Termodinamik Çalışmaları
Comparison of Acid Blue 25 Adsorption Performance on Natural And Acid – Thermal Co-Modified Bentonite: Isotherm, Kinetics And Thermodynamics Studies
Adnan Aldemir, Ali Rıza Kul
doi: 10.5505/pajes.2020.03525  Sayfalar 1335 - 1342
Bu çalışmada, Asit Blue 25 (AB25) giderimi için doğal bentonit ve asit-termal modifiye edilmiş bentonit kullanıldı. Adsorpsiyon deneyleri 298K, 308K ve 318K sıcaklık değerlerinde gerçekleştirildi. Sonuçlara göre Freundlich izotermi, Langmuir ve Temkin modeline göre daha uygun bir model haline geldi. Freundlich model katsayıları sıcaklık arttıkça yükseldiği görüldü. Kinetik katsayılar yalancı birinci derece (PFO) ve yalancı ikinci derece (PSO) modelleri ile hesaplandı. Değerlendirilen R2 katsayıları 0.99'dan yüksekti ve birbirine yakın deneysel ve elde edilen qe değerleri bu sürecin PSO kinetik modeline uyduğu açıklandı. 30 ve 80 mg / L başlangıç konsantrasyonun, doğal, asit-termal modifiye edilmiş bentonit ile adsorpsiyon kapasitesinin 298 K için sırasıyla 8.36'dan 27.00 mg / g'ye ve 9.30'dan 29.09 mg / g'ye yükseldiği gözlendi. AB25'in serbest enerjisinin doğal ve asit-termal modifiye edilmiş bentonite karşı mutlak değerleri, sırasıyla 4.065 kJ / mol'den 8.586 kJ / mol'e değiştiği belirlendi. AB25'in doğal ve asit-termal modifiye edilmiş bentonit üzerindeki entalpi değerleri 5.483 kJ / mol'den 11.249 kJ / mol'e ve AB25'in doğal ve asit-termal modifiye edilmiş bentonit üzerindeki entropi değerleri 4.759 J / mol K'den 8.940 J / mol K.'ye değiştiği görüldü. Modifiye edilmiş bentonitin, doğal bentonitten daha yüksek adsorpsiyon kapasitesine sahip olduğu belirlendi.
In the present study, natural bentonite and acid-thermal co-modified bentonite were utilized for Acid Blue 25 (AB25) removal. The adsorption experiments were executed at the temperature values of 298K, 308K and 318K. According to the results, Freundlich isotherm becomes more convenient model compared with Langmuir and Temkin model. Freundlich model coefficients rise when the temperature increases. The kinetic coefficients were calculated by pseudo first order (PFO) and pseudo second order (PSO) models. Coefficients of R2 evaluated were higher than 0.99 with experimental and obtained qe values close to each other explained that this process fits PSO kinetic model. The concentration of dye elevates from 30 to 80 mg/L adsorption capacity onto natural, acid-thermal co-modified bentonite increases from 8.36 to 27.00 mg/g and 9.30 to 29.09 mg/g for 298 K, respectively. Absolute values of free energy of AB25 onto natural and acid-thermal co-modified bentonite changes from 4.065 kJ/mol to 8.586 kJ/mol, respectively. Enthalpy values of AB25 onto natural and acid-thermal co-modified bentonite changes from 5.483 kJ/mol to 11.249 kJ/mol and entropy values of AB25 on natural and acid-thermal co-modified bentonite changes from 4.759 J/mol K to 8.940 J/mol K, respectively. It was also found that modified bentonite has higher adsorption capacity than natural bentonite.

LookUs & Online Makale