| 1. | Kapak-İçindekiler Cover-Contents Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri DergisiSayfalar I - VI |
| 2. | Taşıtların hız kesicilerden geçişi esnasında maruz kaldıkları titreşimin analiz edilmesi Analysis of vibration exposure of vehicles during passing through speed bumps Emrah Yurtbaş, Emre Kuşkapan, Muhammed Yasin Çodurdoi: 10.5505/pajes.2021.82504 Sayfalar 777 - 785 Trafik kazaları çok sayıda can kaybının yanı sıra ciddi maddi kayıplara da sebep olmaktadır. Bu durum toplumları hem maddi hem de manevi olarak olumsuz etkilemektedir. Meydana gelen trafik kazalarının çok büyük bir kısmı aşırı hızdan kaynaklanmaktadır. Özellikle kent içinde çok sayıda insan ve taşıt bulunması sebebiyle aşırı hız kent dışı yollara göre daha ağır sonuçlar doğurabilmektedir. Kent içerisinde hız aşımının azaltılması amacıyla uygulanan yöntemlerden birisi hız kesicilerin kullanılmasıdır. Bu hız kesiciler sayesinde taşıtların yüksek hızlara ulaşmaları engellenebilmektedir. Uygulanması planlanan hız kesiciler belirli standartlara uygun yapılmadığı takdirde hem sürücü hem de yolcu konforunu olumsuz şekilde etkilemektedir. Yapılan bu çalışmada Erzurum ilinde yer alan üçü hazır tip kauçuk tümsek, beşi hız platformu ve ikisi yükseltilmiş yaya geçidi tipinde olmak üzere toplam 10 adet hız kesicinin tasarım standartlarına uygunluğu araştırılmıştır. Hız kesicilerin üç boyutlu gerçek şekillerini belirlemek için Cors cihazı ile hassas ölçümler yapılmıştır. Deneyler her hız kesici için iki ve dört kişinin taşıtta olması kaydı ile 15- 20- 25- 30 ve 35 km/sa hızlarda yapılmıştır. İvme ölçümleri için Sensebox 70x3 üç eksenli ivmeölçer kullanılmıştır. Titreşim ölçümleri sonucunda sadece bir adet hız kesicinin konfor şartlarına uygun olduğu ortaya konmuştur. Mevcut diğer hız kesicilerin tekrar gözden geçirilip tasarım standartlarına uygun olarak inşa edilmesinin hem sürücü hem de yolcu konforu adına daha faydalı olacağı belirtilmiştir. |
| 3. | Ulaşım talebi ve arzı arasındaki bağıntı: Zaman-Seri veri ile Granger nedensellik testi The relationship between transportation demand and supply: Granger-Causality test using time-series data Yavuz Duvarcı, Hasan Engin Durandoi: 10.5505/pajes.2022.33733 Sayfalar 786 - 801 Ulaşım arz ve talebinin karşılıklı ve dönüşümlü biçimde birbirlerini belirlediği düşünülür. Aslolan talebin belirlemede öncül olmasıdır. Fakat, kentsel bölgelerde, genellikle arz yerine kullanılan arazi kullanım değişkenleri bu sürecin arasına karışmaktadır. Arazi kullanım değişkenlerini temizleyerek, bölgesel/milli arz-talep değişken çiftleri sebep-sonuç mekanizması analizinde kullanılmıştır. Nesnel bir analiz için, Granger-nedensellik testi (GCT), tek-yön ve çift-yön için zaman seri veri kullanılarak, hem öncel olan tarafın ve en etken değişkenlerinin tespitinde kullanılmıştır. Analizler dört seviyede yapılmıştır;(a)bağıntının tek-yönlü veya çift-yönlü olup olmadığı, (b) istatistiki anlamlılık (c) talep vey arzın başlatıcı olup olmadığı, (d) etkilerin kısa vade veya uzun vade olup olmadığı. Ülkemizin bölge istatistikleri ile GCT sonuçları göstermiştir ki, arz-talep etkileşimi tartışmasına açıklık getirebilecek şekilde tek-yön ilişkide arz tarafı değişkenleri özellikle demiyolları bakımından daha önceldir. Buna mukabil, uzun vadede anlamlı sonuçlar hemen hemen yoktur. Sonuçta, çift-yönlü ilişkiler banliyö tren ulaşımında gözlemlenmiştir. Yatırımlar mutlaka talep bilgisi doğrultusunda olmalıdır. Genellikle, arz etkileri (bilhassa demiryolu ve kaaryolunda) uzun vadede kaybolma eğilimindedir. Hala, arz/talep nedenselliğinde hangisinin başat ve nedensellik yönlenimi konusunda genel bir hükme varılamamaktadır. Değişen koşullara göre sürecin karmaşık doğası etkin olmaktadır |
| 4. | Sinyalize kavşak koridorlarında dinamik kablosuz şarj istasyonları için yerleştirme ve boyutlandırma stratejileri Placement and sizing strategies for dynamic wireless charging stations on signalized intersection corridors Erdem Doğandoi: 10.5505/pajes.2022.90337 Sayfalar 802 - 811 Dinamik kablosuz şarj istasyonları, elektrikli araçların sınırlı pil kapasitesinin menzil sorununa potansiyel bir çözümdür. Ancak bu istasyonların altyapısı maliyetli olduğundan, istasyonların kablosuz şarj hatlarının (WCT) konumlandırılması önemlidir. Bu çalışma, sinyalize koridorlarda şarj istasyonlarının konumlandırılması ve boyutlandırılması için iki farklı grupta stratejiler önermektedir. İlk grup önceden tanımlanmış iki stratejiden oluşurken, ikincisi Gri Kurt Optimizasyonu (GWO) ve Balina Optimizasyon Algoritması (WOA) kullanan stratejileri içerir. Bu stratejilerin performansı, çeşitli BEV oranları (rEV) ve maksimum WCT uzunlukları dikkate alınarak test edildi. Analiz sonuçları, incelenen vakaların çoğunda GWO ve WOA'ya yüksek verimli yerleşim planları sunulduğunu gösterdi. Ancak şaşırtıcı bir şekilde artan rEV ile önceden tanımlanmış stratejiler bazı durumlarda GWO ve WOA'dan daha iyi performans gösterdi. Bir diğer dikkat çekici bulgu ise koridor girişlerinde daha fazla WCT kullanılarak istasyonun verimliliğinin artırılabileceğidir. Bu çalışma, kavşak koridorları için kablosuz şarj istasyonlarının konumlandırılması ve boyutlandırılması sorununun çözümüne katkı potansiyeline sahip ve önceki çalışmalarda vurgulanmayan sonuçlar sunmaktadır. |
| 5. | Farklı bağlayıcılarla üretilmiş betonların geçirimlilik karakteristiklerinin değişik test yöntemleri ile incelenmesi Investigation of permeability characteristics of concretes with different cementitious materials by various test methods Hüseyin Yiğiterdoi: 10.5505/pajes.2022.20050 Sayfalar 812 - 817 Beton veya betonarme yapıların zararlı kimyasal etkiler altında dayanıklılığı çok büyük oranda beton malzemesinin geçirimliliğine bağlıdır. Diğer yandan betonun geçirimliliğinin değerlendirilmesinde kullanılabilecek birçok deneysel yöntem mevcuttur. Sunulan çalışma kapsamında farklı çimento türleri ile üretilmiş ve ayrıca üretiminde mineral katkı olarak uçucu kül kullanılmış betonların farklı deney yöntemleri ile ölçülmüş geçirimlilik sonuçları incelenmiştir. Katkılı çimentolar ile üretilmiş betonlar ve üretiminde çimento ile birlikte uçucu kül kullanılmış betonlar geçirimlilik açısından oldukça iyi performans göstermiştir. Deneysel çalışma sonuçları, klor geçirimlilik, rezistivite, su emme ve basınçlı su işleme derinliği ölçümlerinin, aynı dayanım seviyesindeki betonların geçirimlilik farklılıklarını ortaya koymak için kullanılabileceğini, hava geçirimlilik ve ultrases hızı deneylerinin, aynı dayanım seviyesindeki betonların geçirimlilik farklılıklarını ortaya koymak için yetersiz kaldığını göstermiştir. |
| 6. | Polietilen ve kalsiyum karbonat bileşiği modifiyeli bitümlü bağlayıcıların sıcaklık duyarlılığı ve depolama stabilitesinin incelenmesi Investigation of temperature sensitivity and storage stability of polyethylene and calcium carbonate compound modified bituminous binders Yunus Erkuş, Baha Vural Kök, Mehmet Yılmazdoi: 10.5505/pajes.2022.48052 Sayfalar 818 - 827 Bu çalışmada, polietilen ve kalsiyum karnonat bileşiği (PEC) modifiyeli bitümünün sıcaklık duyarlılığı ve depolama stabilitesi incelenmiştir. PEC bitüm ağırlığınca %3, %6, %9, %12 ve %15 oranlarında kullanılmıştır. PEC modifiyeli bağlayıcıların özellikleri, %4 styrene-butadiene-styrene (SBS) modifiyeli bağlayıcı ile kıyaslanmıştır. Bağlayıcıların sıcaklık hassasiyetini belirlemek için penetrasyon, yumuşama noktası ve dönel viskozimetre deneyleri uygulanmıştır. Bağlayıcılara depolama sonrası yumuşama noktası ve dinamik kayma reometresi deneyleri uygulanmıştır. Ayrıca bağlayıcıların yaklaşık maliyetleri yardımıyla performans / maliyet ilişkisi belirlenmiştir. Deney sonuçlarına göre; %15 PEC içeren bağlayıcı düşük sıcaklık hassasiyeti ile ön plana çıkmıştır. PEC modifiyeli bağlayıcılarda %6’dan daha fazla katkı içeriğinde depolama sonrası önemli derecede faz ayrımı olduğu belirlenmiştir. Bağlayıcıların performans ve maliyetleri birlikte değerlendirildiğinde %6 PEC içeren bağlayıcının %4 SBS modifikasyonu ile sıcaklık hassasiyeti, depolama stabilitesi ve ekonomik bakımdan benzer performansa sahip olduğu tespit edilmiştir. |
| 7. | Gelişmekte olan ülkelerde inşaat yönetim hizmetlerinde BIM sisteminin etkisi; Türkiye örneği Impact of the BIM system in construction management services in developing countries; Case of Turkey Abdulkadir Budak, İbrahim Karataşdoi: 10.5505/pajes.2022.64369 Sayfalar 828 - 839 Günümüz inşaat sektörü gelişen teknolojiyle birlikte değişim göstermekte ve gelişmektedir. En önemli teknolojik değişimlerden birisi Yapı Bilgi Modelleme (BIM) sistemidir. Mühendislik hizmetlerine ek olarak danışmanlık hizmetlerini de içeren CM hizmetlerinde de BIM sisteminin benimsenmesi elzemdir. Bu çalışmada CM hizmetlerinde BIM sisteminin kullanılmasının faydaları, zorlukları ve inşaat yöneticisinin görevleri belirlenerek bu sisteminin kullanılmasının gerekliliği incelenmesi amaçlanmıştır. Bu bağlamda gelişmekte olan bir ülke olan Türkiye'deki inşaat projelerinde BIM sisteminin CM hizmetlerinde uygulanmasına ilişkin profesyonel CM firmalarına anket düzenlenmiş ve analiz edilmiştir. Analiz sonuçlarına göre özellikle eğitimli eleman eksikliği en önemli zorluk olarak ortaya çıkmasına rağmen paydaşlar arasında iletişim ve koordinasyonun artması ve çakışma analizi ile tasarım hatalarının azaltılması en önemli faydalar olarak belirlenmiştir. Ayrıca İnşaat Yöneticisinin BIM sistemi kullanımındaki görevleri önem derecesine göre sıralanmıştır. Bu çalışma CM hizmetlerinde BIM sisteminin uygulanmasına yönelik hazırlanmış öncü çalışmalardan biridir. Elde edilen sonuçlar ışığında BIM sisteminin CM hizmetlerinde kullanımı için yasal düzenlemeler, standartlar, sözleşmeler ve yürütme planları oluşturulabilir. Dolayısıyla bu çalışmanın, BIM sisteminin CM hizmetlerine entegrasyonunda yapı üretimi paydaşlarına katkı sağlayacağı umulmaktadır. |
| 8. | Keçiborlu (Isparta-Türkiye) opal oluşumlarının jeolojik-jeokimyasal özellikleri Geological-geochemical signatures of opal occurrences in Keçiborlu (Isparta-Turkey) Ebru Başpınar Tuncay, Ekin Koken, Mustafa Kuşcu, Oya Cengiz, Fatih Aydemir, Rahman Raimovdoi: 10.5505/pajes.2021.84769 Sayfalar 840 - 850 Isparta civarındaki Geç Miyosen’de başlayan ve Pliyo-Kuvaterner boyunca devam eden asidik volkanizmanın son ürünleri şeklinde gözlenen silisçe zengin çözeltiler Keçiborlu (Isparta) kükürt yatağı çevresinde gözlenen ana fay boyunca etkilidir. Bundan dolayı, opal oluşumları bu zayıf zonun yakın çevresinde yoğun olarak gözlenir. Opal oluşumları, gri, bej, sarımsı, kırmızımsı, siyahımsı gibi çeşitli renklerdedir. Masif yapılı, yer yer bant şeklinde gözlenen opaller keskin kenarlı, konkoidal kırınımlı, yarı saydam, mat, yağımsı parlak yüzeyli opaller ise yer yer demiroksitleşmiştir. Bazı opallerin breşik kayaç parçaları içerdiği gözlenmektedir. Opal oluşumlarının sahadaki lokasyonları tespit edilmiş ve temsili örnekler kullanılarak, söz konusu örneklerin ince kesit, SEM analizleri ile yapısal ve dokusal özellikleri, XRD ve FTIR analizleri ile mineral birliktelikleri belirlenmiştir. Jeokimyasal bulgular ile kimyasal bileşimleri ortaya konmuştur. İncekesitleri çalışmalarında hidrotermal çözeltilerin etkisiyle ilksel özelliklerini kaybederek opalleşmiş örneklerin yer yer demiroksitleşmiş, laminalanma kazanmış oldukları ve killeşmenin de olduğu gözlenmiştir. Manyetit ve hematit gibi opak mineral içermektedirler. SEM görüntülerinde amorf, taneli, çöl gülü ve lepisfer gibi farklı mikro dokular gözlenmiştir. XRD ve FTIR analizlerinde opallerin çoğunun Opal CT ve bir kısmının da Opal C türünde olduğu tespit edilmiştir. Jeokimyasal analizler sonucunda Ba <120 ppm ve Ca >200 ppm miktarları, LOI değerlerinin dikkate değer değişimi, gerekse de C/T oranı ile Ga arasındaki nispi ilişki ile hidrotermal alterasyonlar dikkate alındığında Keçiborlu opallerinin magmatik kökenlidir. |
| 9. | Susuzdag Formasyonu kireçtaşlarının jeokimyasal içeriklerinin jeoistatistiksel analizi ve mekânsal dağılım haritası Geostatistical analysis and spatial distribution map of geochemical contents of the Susuzdag Formation limestones Özge Özer Atakoğlu, Mustafa Gürhan Yalçındoi: 10.5505/pajes.2021.82609 Sayfalar 851 - 862 Karstlaşabilen kayaç sınıflamasına giren karbonatlı kayaçlardan kireçtaşları, Antalya kompleksi içerisinde yaygın olarak bulunurlar. Kireçtaşlarının oluşumunda meydana gelen elementel ilişkilerin istatistiksel metotlar kullanılarak yorumlanması, ortamdaki paleo-redoks durumlarının yorumlanması ve diyajenetik koşulların anlaşılabilmesi için önem arz etmektedir. Çalışmada, Susuzdağ Formasyonu içerisinde bulunan kireçtaşlarından derlenen örnekler XRF yöntemiyle analiz edilmiştir. Ayrıca, kireçtaşı numunelerinden ince kesitler hazırlanmış olup ayrıntılı optik mikroskop çalışmaları ile formasyonun mineralojik özellikleri belirlenmiştir. Kireçtaşlarının oluşumu esnasında zenginleşme gösteren içeriklerin sıralanımı “SiO2, MgO, Al2O3, K2O, TiO2 Fe2O3, SO3, Pb, Th, U, Sr, Mn ve Co” şeklindedir. Bölgesel ölçekte K2O, Al2O3 ve SiO2 elementlerinin yüksek değerlerde bulunması, kireçtaşlarının içerisindeki yüksek kil varlığını ortaya çıkarmıştır. Ayrıca dağılım haritalarından yorumlanan Al2O3 ve TiO2 benzer lokasyonlardaki yüksek konsantrasyonları alüminyumoksitli ve titanyumoksitli minerallerin varlığına işaret etmektedir. Başlıca 4 faktör altında toplandığı görülen kimyasal içeriklerin kümülatif değeri %92.60 olarak hesaplanmıştır. Mikritik ve sparitik dokusal özellikte bulunan kireçtaşlarının ince kesitlerinde foliasyon ve laminasyon gözlemlenmemiştir. Ayrıca kesitlerin matriks dolgularının kil içerikli olduğu tek nikol görüntülerinden tespit edilmiştir. Bölgedeki kireçtaşlarının oluşumları esnasında, dehidrasyon tepkimeleri geçirerek su moleküllerini kaybedip, kaolinit mineralince zenginleştikleri düşünülmüştür. |
| 10. | Bir gaz-sıvı kontaktör kullanarak amonyağın hava ile sıyırılması: pH, sıcaklık, hava debisi ve başlangıç amonyak konsantrasyonunun etkisi Air stripping of ammonia using a gas-liquid contactor: Effect of pH, temperature, airflow rate, and initial ammonia concentration Gökçe Didar Değermencidoi: 10.5505/pajes.2021.19540 Sayfalar 863 - 868 Amonyak, evsel ve endüstriyel atıksuların arıtılmasında giderilmesi gereken en önemli parametrelerden biridir. Alıcı ortamlara (nehir, göl ve deniz) deşarj edilen amonyak arıtılmazsa çevresel problemlere neden olabilir. Bu çalışma kapsamında bir gaz-sıvı kontaktör kullanılarak hava sıyırma ile amonyak giderimi üzerine pH, hava debisi, sıcaklık ve başlangıç amonyak konsantrasyonunun etkisi araştırılmıştır. Kesikli işletilen sistemde sıyırma süresi boyunca (360 dakika) sabit pH değerlerinde çalışılmış ve optimum pH değeri 11 olarak belirlenmiştir. Yüksek hava debisi ve sıcaklığın amonyağın giderim verimliliği ve genel hacimsel kütle transfer katsayısı (KLa) üzerinde önemli etkilere sahip olduğu gösterilmiştir. Başlangıç amonyak konsantrasyonunun değiştirilmesiyle amonyak gideriminde ve KLa üzerinde dikkat çekici bir değişim gözlenmemiştir. pH 11, başlangıç amonyak konsantrasyonu 100 mg/L, hava debisi 20 L/dakika ve 55°C’de amonyağın tamamen giderilmesi için yaklaşık 90 dakika gerekli olduğu belirlenmiş ve en yüksek genel hacimsel kütle transfer katsayısı bu işletme değerlerinde 0.0462 min-1 olarak belirlenmiştir. |
| 11. | Isınma amaçlı doğal gaz kullanımının Erzurum İli hava kalitesine etkisinin SO2 ve PM10 parametreleri üzerinden istatiksel bir değerlendirmesi A statistical evaluation of the effect of natural gas usage for urban heating on the air quality of Erzurum City via SO2 ve PM10 Zeynep Eren, Ferda Yerdelen Tatoğlu, Taha Akarsudoi: 10.5505/pajes.2021.83548 Sayfalar 869 - 880 Bu çalışmada Erzurum kent atmosferindeki hava kalitesinin değişimi; Erzurum’da hava kirliliğinin ilk kez görülmeye başlandığı 1978-1979 kış döneminden başlayarak 2018-2019 dönemine kadar kükürt dioksit (SO2) ve çapı 10 mikrondan küçük partikül madde (PM10) parametreleri kriter olarak alınmış; kent atmosferindeki nispi nem, ortalama sıcaklık, yağış, rüzgâr yönü ve hızı gibi meteorolojik parametreler de göz önünde bulundurularak istatistiksel olarak incelenmiştir. Bu amaçla görünürde ilişkisiz regresyon modellerinden (SUR) yararlanılmıştır. Erzurum kent atmosferinde hava kalitesinin değişimini etkileyecek en önemli faktör 2005 yılında kentsel ısınma amacıyla kullanılmaya başlanan doğal gaz olduğu için bu modellerden elde edilen sonuçların doğal gaz kullanımı ile ilişkisi belirlenmiştir. 2005 yılının ve varsa diğer yılların etkilerinin bir başka ifade ile yapısal kırılma tarihlerinin belirlenmesi amacıyla testler uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlar doğal gazın kentte yaygınlaşmaya başlamasından sonraki yıl olan 2006 yılının PM10 modelinde yaklaşık %75 korelasyon ve 2009 yılının ise SO2 modelinde %72 korelasyon ile yüksek düzeyde anlamlı önemli bir yapısal kırılma olduğunu göstermiştir. |
| 12. | Hava ve polen örneklerindeki organoklorlu pestisit (OCP) kalıntıları ve bu ortamlar arasındaki kirletici geçişlerinin belirlenmesi Determination of organochlorine pesticide (OCP) residues in air and pollen samples and pollutant partition between these environments Mehmet Ferhat Sari, Fatma Esendoi: 10.5505/pajes.2022.98148 Sayfalar 881 - 887 Bu çalışmada, kentsel ve yarı kentsel bölgelerdeki hava ve polen örneklerinde organoklorlu pestisit (OCP) konsantrasyonlarının bölgesel ve zamansal değişimleri ile hava/polen arasındaki dağılımların belirlenmesi amaçlanmıştır. Örnekleme periyodu boyunca hava ve polen örneklerindeki toplam 10 OCP (∑10OCP) konsantrasyonları kentsel örnekleme noktası için sırasıyla 318.2±73.7 pg/m3 ve 21.7±5.1 ng/g, yarı-kentsel örnekleme noktası için ise sırasıyla 390.1±103.5 pg/m3 ve 20.0±3.3 ng/g olarak belirlenmiştir. Ayrıca α-HCH ve endosülfan-ß bileşiklerinin hem polen hem de hava örneklerinde en baskın OCP bileşikleri olduğu belirlenmiştir. Her iki örnekleme noktasında genellikle yaz aylarında yüksek OCP konsantrasyonları ölçülmüştür. Hava ve polen arasındaki OCP geçişlerinin belirlenmesi için polen/hava dağılım katsayısı (KPA) hesaplanmıştır. Elde edilen sonuçlara göre, hem kentsel hem de yarı-kentsel örnekleme noktasında genellikle polenden dış ortam havasına OCP geçişlerinin olduğu belirlenmiştir. |
| 13. | Gökkuşağı alabalığı tesislerinden kaynaklanan tat ve koku sorununun çok kriterli karar verme metotları ile değerlendirilmesi Evaluation of taste and odor problems caused by rainbow trout facilities with multi-criteria decision-making methods Cihan Özgür, Emrah Öztürkdoi: 10.5505/pajes.2022.26098 Sayfalar 888 - 900 2-Methylisoborneol (2-MIB) ve geosminden kaynaklanan tat ve koku sorunu, su kaynaklarında görülen en yaygın problemlerden biridir. Doğal ve antropojenik kirlik kaynakları neticesinde su kaynakları kirlenmekte ve sularda topraksı-küflü tat ve koku oluşmaktadır. Su kaynaklarında tat ve koku oluşumuna neden olan antropojenik kaynakların başında kültür balıkçılığı üretim tesisleri yer almaktadır. Bu çalışmada, ülkemizde faaliyet gösteren ve özellikle gökkuşağı alabalığı üretimi gerçekleştirilen tesislerde 2-MIB ve geosmin oluşumundan kaynaklanan tat ve koku sorununun giderimine yönelik kullanılabilecek en iyi arıtma prosesini çok ölçütlü karar verme metotları (ÇÖKVM) kullanılarak belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışma kapsamında; ozon tabanlı prosesler, ultraviyole (UV) tabanlı prosesler, aktif karbon adsorbsiyonu, alüminyum koagülasyonu, kum filtrasyonu, klor, klor dioksit, potasyum permanganat, fenton tabanlı prosesler ve foto-fenton prosesleri alternatif prosesler olarak değerlendirilmiştir. En iyi arıtma prosesinin belirlenmesinde analitik hiyerarşi süreci (AHS) kullanılmıştır. Alt kriterler olarak ise giderim performansı, güvenilirlik ve dayanıklılık, karmaşıklık, planlı bakım kolaylığı, inşa kolaylığı, çeşitli kimyasal kullanımı, ön arıtma gereksinimi, yan ürün oluşumu ve uygunluk belirlenmiştir. Alt kriterlerin sıralamasında TOPSIS ve VIKOR karar verme modelleri kullanılmıştır. TOPSIS ve VIKOR metodları kullanılarak elde edilen sonuçlara göre, beton havuzlarda gökkuşağı alabalığı üretiminden kaynaklanan 2-MIB ve geosmin gibi tat ve koku bileşenlerinin gideriminde kullanılabilecek en iyi arıtma yönteminin ozon tabanlı prosesler olduğu tespit edilmiştir. |
| 14. | Karbon bazlı dezenfeksiyon yan ürünlerinin çoklu maruziyet yolları için kanser risklerinin değerlendirilmesi: Isparta içme suyu Life-time cancer risk assessment of carbonaceous disinfection by-products through multiple pathways of exposure in drinking water: Isparta distribution system Cihan Özgür, Bilgehan İlker Harman, Hasan Köseoğlu, Şehnaz Şule Kaplan Bekaroğludoi: 10.5505/pajes.2021.26053 Sayfalar 901 - 911 Dezenfeksiyon yan ürünleri (DYÜ), öncül maddeler ve dezenfektanlar arasındaki reaksiyonlar sonucu oluşan mutajenik ve karsinojenik bileşiklerdir. Bu çalışma kapsamında, Isparta içme suyu dağıtım sisteminden bir yıl boyunca aylık olarak alınan numunelerde trihalometanlar (THM) ve haloasetik asitlerin (HAA) konsantrasyonlarının ve türleşmelerinin belirlenmesinin yanı sıra, yutma, dermal absorpsiyon ve inhalasyon yolları ile karbon bazlı DYÜ’lerden kaynaklanan yaşam boyu toplam kanser riskleri hesaplanmıştır. THM konsantrasyonu 24-57 µg/L aralığında, HAA konsantrasyonları ise 12-36 µg/L aralığında değişim göstermiştir. Çok yollu maruziyet dikkate alınarak hesaplanan en yüksek ortalama toplam kanser risk değeri erkekler için 8,3E-05 ve kadınlar için ise 8,1E-05’tir. THM kanser riskine en yüksek katkıyı inhalasyon (ortalama %62), ardından yutma (ortalama %27) ve en düşük katkıyı dermal (ortalama %11) maruziyet oluşturmaktadır. Isparta içme suyu dağıtım sisteminde, THM için hesaplanan kanser risk değerleri, Amerika Birleşik Devletleri Çevre Koruma Teşkilatı (USEPA)’nın belirlediği ihmal edilebilir risk değerinden (1E-06) kadınlar için 81, erkekler için ise 83 kat daha fazladır. HAA için çoklu maruziyet yollarından kaynaklı ortalama toplam kanser riski erkeklerde ve kadınlarda sırasıyla 3,3E-05 ve 4,4E-05’dir. HAA için, ortalama toplam yaşam boyu kanser risk değerleri USEPA’nın belirlediği ihmal edilebilir risk değerinden kadınlar için 44, erkekler için 33 kat daha fazladır. |
| 15. | Kükürt bazlı ototrofik ve metanol bazlı heterotrofik denitrifikasyon süreçlerinin çevresel etkileri Environmental effects of sulfur-based autotrophic and methanol based heterotrophic denitrification processes Elif Yakamercan, Deniz Uçardoi: 10.5505/pajes.2022.76508 Sayfalar 912 - 919 Denitrifikasyonda inorganik elektron vericilerinin kullanılması, organik elektron vericilerine göre düşük maliyetli ve daha az atık organik kirlenme riski gibi avantajları nedeniyle popülerlik kazanmaktadır. Kükürt, ototrofik denitrifikasyonda yaygın olarak kullanılmaktadır, ancak asit ve sülfat üretimi, ana dezavantajlarıdır. Gerekli alkaliniteyi sağlamak için kireçtaşı veya çözünmüş alkalinite kaynakları kullanılır. Bu çalışmada, çevresel etkilerini (abiyotik tükenme, küresel ısınma potansiyeli, ozon tabakasının incelmesi, insan toksisitesi, tatlı su sucul ekotoksisitesi, deniz suyu ekotoksisitesi, karasal ekotoksisite, fotokimyasal oksidasyon (POCP), asitleşme ve ötrofikasyon) belirlemek için üç denitrifikasyon işleminin (kireçtaşı destekli S0 bazlı, bikarbonat bazlı S0 bazlı ve metanol bazlı denitrifikasyon) yaşam döngüsü değerlendirmesi (YDD) yapılmıştır. Bu çalışmada YDD için, SimaPro 9.1.1 yazılımının CML 1A baseline, su ayak izi için ise AWARE V1.03 metodu kullanılmıştır. Her üç grupta da başarıyla 25 mg NO3--N/L giderimi sağlanmış, ancak S0 bazlı denitrifikasyonda alkalinite kaynağı olarak NaHCO3'ün kullanılması durumunda çevresel etkinin diğer proseslere göre daha yüksek olduğu belirlenmiştir. YDD ‘ye göre çevresel etkinin en düşük olduğu durum kükürtün elektron kaynağı olarak ve kireçtaşının alkalinite kaynağı olarak kullanılmasında gerçekleşmiştir. En yüksek çevresel etki elektrik kullanımı kaynaklı olup, bikarbonat beslemeli grupta toplam 75.38 kg CO2 eşdeğerindeki küresel ısınma potansiyelinin 65 kg’lık kısmı elektrik kullanımından kaynaklanmaktadır. Hetetrofik denitrifikasyonda 1 kg NO3--N/m3 fonksiyonel birim için su ayak izi 24.3 m3 iken kireçtaşı ve bikarbonat bazlı ototorofiklerde sırasıyla 30.7 m3 ve 45.1 m3 tir. Çalışma, ototrofik denitrifikasyonun maliyet ve su kalitesi açısından heterotrofik denitrifikasyona göre avantajları olmasına rağmen, alkalinite kaynağı olarak NaHCO3 kullanımından kaçınılması gerektiğini göstermektedir. |
| 16. | Kentsel katı atıkların ve kentsel atıksu arıtma çamurlarının birlikte pirolizi ve sıvı ürün karakterizasyonu Co-pyrolysis of municipal solid waste and municipal sewage sludge and characterization of liquid product Alp Özdemir, Aysun Özkan, Zerrin Günkaya, Müfide Banardoi: 10.5505/pajes.2022.38227 Sayfalar 920 - 928 Kentsel katı atıkların (KKA) ve kentsel atıksu arıtma çamurlarının (AÇ) depolanan miktarlarının azaltılması hem son yıllarda oldukça gündemde olan döngüsel ekonomi kavramı açısından, hem de KKA ve AÇ’lerin daha dikkatli yönetilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Piroliz yöntemi bu atıkların birlikte arıtılmasını sağlamak için kullanılabilecek en uygun yöntemlerden birisidir. Bu çalışmada, KKA ve AÇ’lerin birlikte piroliz edilmesiyle atıkların faydalı ürünlere dönüştürülmesi irdelenmiş ve elde edilen sıvı ürünün karakterizasyonu yapılmıştır. Örnekler her iki atık türünden farklı miktarlarda (ağırlıkça %25-75 oranlarında) karıştırılarak hazırlanmıştır. Piroliz öncesi hazırlanan analitik örneklerin nem, kül, uçucu madde, sabit karbon ve element kompozisyonu (C, H, O, N, S) tespit edilmiştir. Ağırlıkça farklı oranlarda hazırlanan analitik örneklerin 400°C’de birlikte pirolizi gerçekleştirilmiştir. Birlikte piroliz sonrası elde edilen sıvı ürünlerin karakterizasyonu için elementel, ısıl değer, FT-IR ve 1H-NMR analizleri gerçekleştirilmiştir. Analiz sonuçlarına göre, en yüksek sıvı ürün verimi M1 kodlu (%25 KKA ve %75 AÇ’nin karışımı ile hazırlanan) analitik örnekte gözlenmiştir. Genel olarak tüm piroliz sıvı ürünlerinde, büyük kısmın alifatik bileşiklerden oluştuğu tespit edilmiştir. Sürdürülebilir kentsel katı atık yönetimi için her iki atığın da depolama sahalarına gönderilmesi yerine birlikte piroliz edilerek katma değeri olan ürünler elde edilmesi, çevresel ve ekonomik açıdan katkı sağlayacak bir seçenek olarak görülmektedir. |
| 17. | İkincil arıtılmış kentsel atıksulardaki azot ve fosforun toprak-akifer arıtma sistemi kullanılarak giderilmesinde toprak tiplerinin etkisi The effect of soil types on nitrogen and phosphorus removal from secondary treated municipal wastewater by using soil-aquifer treatment system Mesut Ak, İlayda Topdoi: 10.5505/pajes.2021.99491 Sayfalar 929 - 936 Bu çalışmada farklı tip iki toprak kullanılarak hazırlanmış laboratuvar ölçekli bir toprak-akifer arıtma sistemi ile ikincil arıtılmış atıksulardaki azot ve fosforun toprak derinliği boyunca giderim verimi ve toprak tiplerinin arıtma verimine etkisi araştırılmıştır. Killi tınlı toprak (KTT) ve tınlı toprak (TT) ile doldurulmuş kolonlarda besleme atıksuyu olarak Denizli İli (Türkiye) kentsel atıksu arıtma tesisi çıkışından alınmış ikincil arıtılmış kentsel atıksu kullanılmıştır. Deneysel çalışmalar sırasında kolonlara takılmış farklı derinliklerdeki vanalardan alınan süzüntü numunelerinde toplam-N, toplam-P, çözünmüş oksijen, pH ve sıcaklık parametreleri ölçülmüştür. 75 cm derinliğindeki son vanalardan alınan süzüntü numunelerinde KTT’de toplam-N %50.85, toplam-P %97.07 oranında giderilirken TT’de bu değerler sırasıyla %36.72 ve %64.43 olarak hesaplanmıştır. Ayrıca, her iki toprak tipinde de toplam-N ve toplam-P giderimi için ilk 10 cm oldukça etkili olmuştur. Çalışma sonucunda TT’nin hem toplam-N hem de toplam-P gideriminde KTT’ye göre daha az etkili olduğu, her iki toprakta da derinlik arttıkça giderim veriminin de arttığı ve deneysel çalışmalar süresince giderim verimlerinde zamana bağlı herhangi bir azalmanın olmadığı görülmüştür. |
| 18. | Diklofenak’ın bozunması, dönüşüm ürünleri ve çevresel akıbeti üzerine inceleme A review on diclofenac degradation, transformation products and their fate in the environment Serenay Ceren Tüzün, Ilgi Karapınardoi: 10.5505/pajes.2022.71363 Sayfalar 937 - 952 Diklofenak, insan ve veterinerlik amaçlı yaygın kullanılan ilaçlardan biri olmuştur. Diklofenak’ın çevre ve organizmalar üzerindeki olumsuz etkilerinin ortaya çıkmasıyla, araştırma çalışmaları atıksudan uzaklaştırılmasına yönelmiştir. Atıksu ya da yüzeysel suda mikrogram düzeyindeki derişimlerine rağmen, endokrin sistemini bozabilir, bu da üst düzey organizmaların metabolizmasında dolayısıyla ekosistemde sorunlara yol açabilir. Bu nedenle diklofenakın tüketiminden başlayarak etkin diklofenak arıtımına, deşarj standartlarının belirlenmesine ve su yaşamının üst düzeyde korunmasına kadar uzanan bir yelpazede diklofenak kontrolü için acil önlemler alınmalıdır. Diklofenak ile ilgili diğer bir problem ise, fotoliz ve biyolojik reaksiyonları ile oluşan bozunma ürünlerinin atıksu arıtma tesislerinin çıkışında bulunmasıdır. Bu dönüşüm ürünleri organizmalar için daha fazla tehdit oluşturmaktadır. Dolayısıyla, bu derleme makalesi diklofenakın çevre üzerindeki olumsuz etkilerini, birincil diklofenak kaynaklarını, hayvanlar üzerindeki endokrin bozucu etkilerini, insan vücudundaki metabolizmasını, arıtma yaklaşımlarını, biyolojik ve kimyasal bozunma metabolitlerinin türünü veya dönüşüm ürünlerini vurgulamayı amaçlamaktadır. |
| 19. | Düzeltme Erratum Sayfa 953 Makale Özeti | |