E-ISSN: 2587-0351 | ISSN: 1300-2694
Pamukkale University Journal of Engineering Sciences - Pamukkale Univ Muh Bilim Derg: 25 (5)
Volume: 25  Issue: 5 - 2019
1.Cover-Contents
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi
Pages I - V

2.Impact of small cell user density on performance of small cells sleeping technique for HetNet
Sultan Aldırmaz Çolak
doi: 10.5505/pajes.2018.73468  Pages 519 - 524
Bu çalışmada, küçük hücre kullanıcı yoğunluğunun güç tüketimi ve makro ve küçük hücreler tarafından servis verilen kullanıcı sayısı üzerindeki etkisi analiz edilmektedir. Kullanıcıların tüm kapsama alanında düzgün dağılımlı olarak konumlandığı ve küçük hücre kullanıcı yoğunluğunun makro hücre kullanıcı yoğunluğu ile doğrusal olarak ilişkili olduğu varsayılmıştır. Benzetimlerde, üç farklı ortalama değer seçilmiş ve bu değerlere göre güç tüketimi ve makro hücre ve küçük hücreler tarafından servis verilen kullanıcı sayısı incelenmiştir. Benzetim sonuçları, düşük ortalama değere sahip küçük hücrelerin yüksek tasarruf gücü sağladığını göstermektedir. Makro hücrenin kullanıcı yoğunluğu 5x10^(-4) ve küçük hücre kullanıcı yoğunluğunun ortalama değeri 15 olduğunda, küçük hücre uyutma tekniği kullanılarak elde edilen kazanç 695 Watt’tır. 10x10^(-4) olduğunda ise 372 Watt’a düşmektedir. Benzer olarak küçük hücre kullanıcı yoğunluğunun ortalama.
In this paper, we analyze the impact of the small cell user density on the power consumption and the number of served users by the macro cell and small cells. It is assumed that users are distributed uniformly in all coverage area with different density and small cell user density is related linearly with macro cell user density. In the simulations, three different mean values are chosen, where the power consumption and the number of served users by the macro cell and small cells are investigated according to these values. The simulation results show that small cells with low mean value enable to save more power. When user density of macro cell is 5x10^(-4) and mean value of small cell user density equals to 15, saved power by using the small cells sleeping technique is 695 Watts. When 10x10^(-4) this saved power decreases to 372 Watts. Similarly, as the mean value of the small cell user density increases, the power gain obtained by the algorithm decreases.

3.Investigation of Passive Radar Target Detection Performance Improvement by Using Multiple Co-located FM Radio Transmitters
Burak Tuysuz
doi: 10.5505/pajes.2018.92693  Pages 525 - 531
Gizli operasyon kabiliyeti, uygun maliyet ve düşük bakım gereksinimi gibi özellikleri nedeniyle pasif radar sistemlerine olan ilgi giderek artmaktadır. Bu sistemlerin en büyük avantajı ise kendilerine ait bir vericiye ihtiyaç duymadan ortamda bulunan vericileri kullanarak hedef tespit ve takibi yapabilmeleridir. Son yıllarda sayıları artan kablosuz iletişim vericilerinin tek bir noktada toplanmaya başlanması ise pasif radar sistemleri için yeni fırsatlar yaratmaktadır. Bu çalışmada, ortak bir verici noktasından, birden çok frekansta yapılan FM radyo yayınların birlikte kullanılmasıyla pasif radar sistemlerinde hedef tespit performansının arttırılması araştırılmıştır. Önerilen yöntem sayısallaştırılan geniş bir frekans bandından ayrıştırılan tekil kanalların yazılım tabanlı radyo teknolojileri ile toplanarak hedef tespit performansının artırılmasını sağlamaktadır. Gerçek FM radyo verileri ile yapılan testlerde önerilen yöntemin sisteme ek yük getirmeden hedef tespit performansını artırdığı, modülasyon içeriği sebebiyle pasif radar sistemlerinde oluşan performans dalgalanmalarını ve oluşan hayalet hedefleri azalttığı görülmüştür.
Interest in passive radar systems is increasing because of its hidden operational capability, cost effectiveness and low maintenance requirements. The greatest advantage of these systems is that they can detect and follow targets using the illuminators in the environment without the need for a dedicated transmitter. In recent years, the increasing number of wireless transmitters have begun to be gathered at a single point, creating new opportunities for passive radar systems. In this study, target detection performance in passive radar systems by using multiple frequency FM radio broadcasts from a common transmitter point is investigated. Accordingly a real-time applicable method proposed that combines the singular channels on a broad frequency band with software based radio technologies to improve target detection performance. It has been shown that the proposed method improves the target detection performance of FM signals without introducing additional load to the system and reduces the performance fluctuations and ghost targets that are generated in passive radar systems due to the modulation content.

4.Power management optimization for femtocells in heterogeneous LTE networks
Ahmet Akbulut, Aykut Kalaycıoğlu
doi: 10.5505/pajes.2018.93753  Pages 532 - 538
Bu çalışmada makro hücrelerin yanında çok daha düşük iletim gücüne sahip femto hücrelerin bulunduğu bir heterojen LTE ağında genetik algoritma eniyileme yöntemi kullanılarak femto hücreler için bir güç yönetimi önerilmektedir. Elde edilen benzetim sonuçları femto hücreler için güç kontrolünün indirme yolu yönünde girişimin bozucu etkilerinin azaltılmasında önemli rol oynadığını göstermektedir. Benzetimlerde femto hücre baz istasyonlarının iletim gücü sabit tutulduğundaki durum ile eniyileme yapıldığındaki sonuçlar kıyaslanmıştır. Eniyileme sonucunda, femto hücre kullanıcılarının sahip olduğu sinyal-girişim ve gürültü oranında hissedilir bir başarım kaybı olmamaktadır. Buna karşın önerilen güç yönetimi sayesinde femto hücre baz istasyonlarının iletim gücünde %50’ye yakın azalma sağlanabilmektedir.
In this study, a power management scheme using genetic algorithm optimization method in a heterogeneous LTE network in which there exists femtocells having a low transmission power among macrocells is proposed. The simulation results show that power management for femtocells in the downlink direction plays an important role in reducing the degrading effects of the interference. In the simulations, the results of keeping fixed transmission power of femtocell base stations situation are compared with that of performing optimization case. There is no observable performance loss in the femtocell user's signal-interference and noise ratio due to the power management optimization. On the contrary, almost 50% transmission power decrease of femtocell base station can be provided by means of the proposed power management scheme.

5.Image denoising with two-dimensional zero attracting LMS algorithm
Gülden Eleyan, Muhammed Salman
doi: 10.5505/pajes.2018.06982  Pages 539 - 545
Bu yazıda, iki boyutlu en küçük kare algoritmasının (2D-LMS) maliyet fonksiyonuna seyrekliği farkeden l1-norm ceza terimi yükleyen yeni bir 2D sıfıra çeken en küçük ortalama kare (ZALMS) uyarlamalı filtreyi önermekteyiz. 2D-LMS ve BM3D algoritmaları ile karşılaştırmalar hem seyrek hem de seyrek olmayan görüntülerde yürütülmüştür. Simülasyon sonuçları, önerilen algoritmanın hem yatay hem de dikey doğrultuda filtre katsayılarının güncellenmesinde iyi yeteneklere sahip olduğunu göstermiştir ve performansı düşük hesaplama zamanına sahip 2D-LMS algoritması ile aynı/daha iyidir. Ancak 2D-ZALMS, BM3D algoritmasından daha iyi performans göstermektedir.
In this paper, we propose a new two-dimensional (2D) zero-attracting least-mean-square (ZALMS) adaptive filter by imposing a sparsity aware l1-norm penalty term into the cost function of the 2D-LMS algorithm. Comparisons with 2D-LMS and BM3D algorithms were conducted both on sparse and non-sparse images. The carried-out simulations show that the proposed algorithm has good capabilities in updating the filter coefficients along both horizontal and vertical directions, and its performance is similar with the 2D-LMS algorithm with lower computation time. But 2D-ZALMS performs better than BM3D algorithm.

6.Battery Cell Measurement and Fault Diagnosis System for Detection of Problem in Automotive Batteries
Osman Demirci, Burcu Acar Demirci, Sezai Taşkın
doi: 10.5505/pajes.2018.98105  Pages 546 - 552
Üretim adetlerindeki artışlar ve bununla birlikte daha yüksek kaliteli ürün talebi, doğrudan insana bağımlı olmayan ve sürekli tekrarlayan işler için otomatik sistem ihtiyacını oluşturmuştur. Bu çalışma binek, hafif ve ağır ticari araçlarda kullanılan aküler için geliştirilen test sonrası hücresel hata tespiti ile ilgilidir. Araçlarda kullanılan aküler genellikle 12 V'luk bir terminal gerilimine sahiptir. Birbirlerine seri bağlı 6 hücreden oluşurlar. Üretim sahasında aynı hat grubunda üretilen akülerin hücreleri arasında dahi üretim süreci parametrelerinden dolayı zaman zaman elektriksel ve mekanik farklılıklar gözlemlenebilmektedir. Hücreler arasındaki bu farklılıklar; farklı iç dirençlere, kapasite ve çevrim ömrü gibi performans sorunlarına neden olmaktadır. Üstelik bu farklılıklar tahribatlı akü problem analizlerinde de zaman alıcı bir süreci gerektirmektedir. Bu gibi problemleri gidermek amacıyla akünün her bir hücresinin performans durumunu tespit eden bir hücresel ölçüm sistemi gereksinimi ortaya çıkmaktadır. Bu çalışmada, aküler “EN 50342-1: 2015 Akü Elektrik Test Standardı”na göre test edilmektedir. Geliştirilen sistem için LabVIEW™ programı kullanılmıştır.
Increases in production volumes and higher quality product demands have led to the need of automated systems for continuously recurring tasks that are not directly dependent on people. This study is related to battery cell fault diagnosis system which is developed for passenger cars, light and heavy commercial vehicles. The battery used in vehicles commonly has a terminal voltage of 12 V. The battery consists of 6 cells connected to each other in series. Electrical and mechanical differences can be observed from time to time due to the production process parameters. These differences between cells cause performance problems including different internal resistances, capacity and cycle life. Moreover, these differences also require a time-consuming process in destructive battery problem analysis. So as to overcome such problems, a battery cell measurement and fault diagnosis system are required. In this study, batteries are tested according to the EN 50342-1: 2015 Battery Electrical Test Standard. The developed system user interface is designed with the LabVIEWTM program.

7.A Novel Approach for Automatic Detection and Tracking of Flying Objects
Ahmet Güngör Pakfiliz
doi: 10.5505/pajes.2019.29660  Pages 553 - 559
Bu çalışmada yerden havaya takip görevlerinde kullanılan video sistemlerinin uçan nesneleri otomatik olarak tespit ve takip etmesi için yeni bir metot sunulmaktadır. Bu yaklaşımda uçan bir nesnenin varlığının tespiti için Standart Sapma bilgisinin kullanıldığı bir metot geliştirilmiştir. Tespit sonrası takip için ölçüm verisi takibe uygun hale getirilir, bu amaçla uçan nesnenin arka fona göre daha baskın hale gelmesi sağlanır. Hedefin takibi için gerçek zamanlı performans verebilen genlik bilgisi ilave edilmiş Etkileşimli Çoklu Model Olasılıksal Veri İlişkilendirme (EÇMOVİ-GB) algoritması kullanılmıştır. EÇMOVİ-GB algoritması temelde nokta verisi takibinde kullanılan bir algoritma olmakla birlikte bu çalışmada video takibinde kullanılabilirliği gösterilmiştir. Bu amaçla örneklenen video çerçevelerinin genlik bilgileri uygun olarak kodlanarak nokta verisi haline getirilir ve takip bu veri üzerinden gerçekleştirilir. Böylece hedefin otomatik olarak tespit edildiği, takibin başlatıldığı ve sürdürüldüğü bir algoritma geliştirilmiştir. Algoritma değişik manevra, hedef tipleri ve arka fon gürültü durumları için incelenerek, başarılı sonuçlar elde edilmiştir.
In this study, a new method is presented to automatically detect and track flying objects through video systems that are used for surface to air tracking tasks. In this approach, a method has been developed in which Standard Deviation is used to determine the presence of a flying object. The measurement data is adapted to track, so that the flying object becomes more dominant than the background. In order to track the detected target in real time, Interacting Multiple Model Probabilistic Data Association with Amplitude Information (IMMPDA-AI) algorithm is used. Although the IMMPDA-AI algorithm is mainly a point tracking algorithm, in this study, its applicability to video tracking is shown. For this purpose, the amplitude information of the sampled video frames is encoded as point data and the tracking is performed on this data. Thus, an algorithm has been developed in which the target is automatically detected, track initiated and continued. The algorithm is evaluated for different maneuvers, target types and clutter situations, and successful results are obtained.

8.A Backstepping Nonlinear Control Design for Variable Speed Wind Turbines
Barış Bıdıklı
doi: 10.5505/pajes.2019.42027  Pages 560 - 570
Değişken hızlı rüzgar türbinlerinin rotor hızını uygun bir şekilde denetlemek, enerji üretimini ve güç verimliliğini eniyilemek için başvurulabilecek yöntemlerden bir tanesidir. Bu çalışmanın temel hedefi değişken hızlı rüzgar türbinlerinin rotor hızı denetimini sağlayabilecek yapıda özgün bir doğrusal olmayan dayanıklı ve uyarlamalı denetleyici tasarlamaktır. Değişken hızlı rüzgar türbinlerinin mekanik ve elektrik yapıları incelendiğinde geri adımlamalı denetim tasarımı yaklaşımının bu tip sistemler için denetleyici tasarımı gerçeklemeye oldukça uygun olduğu tespit edilmiştir. Bu durum göz önünde bulundurularak bu çalışmada sunulan denetleyici yapısı geri adımlamalı denetim tasarımı yaklaşımı kullanılarak tasarlanmıştır. Denetleyicinin dayanıklı yapısı sistem modeli ve parametreleri hakkında herhangi bir bilgiye ihtiyaç duyulmaksızın denetim hedefine ulaşmaya olanak sağlarken, uyarlamalı yapısı ise denetim esnasında parametrik belirsizlikleri telafi edebilmektedir. Tasarlanan denetleyicinin kuramsal çözümlemesi Lyapunov-tabanlı bir yöntemle tamamlanarak çalışmada sunulmuştur. Elde edilen sonuçlar, tasarlanan denetleyicinin başarımının kuramsal bir ispatı niteliğindedir. Tasarımın başarımını daha net bir şekilde ortaya koymak için ise takip rotası olarak farklı rotor hızı senaryoları kullanılan benzetimler yapılmış ve bu benzetimlerin sonuçlarına çalışmada yer verilmiştir.
Controlling the rotor speed of variable speed wind turbines properly is one of the most appropriate methods to optimize the energy production and power efficiency of these type of energy production systems. Designing a novel nonlinear robust adaptive controller that is able to provide the rotor speed control of variable speed wind turbines is the main purpose of this study. It was identified that the backstepping control design technique is a feasible way to design a controller for variable speed wind turbines when their mechanical and electrical subsystems are considered. The control design presented in this study is designed via backstepping control design approach by considering this issue. Robust structure of the designed controller provides that it reaches control purpose without using any information about system model and its parameters while it adaptive structure compensates the parametric uncertainties during the control process. Lyapunov-based arguments are used to complete the theoretical analysis of the designed controller. Results of this analysis theoretically prove that the designed controller is able to reach the control purpose. Additionally, performance of the designed controller is demonstrated via numerical simulation results that are realized by considering different desired rotor speed scenarios.

9.Performance Analysis of Stand-Alone Hybrid (Wind-Photovoltaic) Energy System
Oktay Arıkan, Evren İşen, Bedri Kekezoğlu
doi: 10.5505/pajes.2018.98958  Pages 571 - 576
Hibrit enerji sistem tasarımında fotovoltaik panel, rüzgar türbini ve akülerin boyutlandırılması en önemli araştırma konusudur. Literatürde hybrid yenilenebilir enerji sistemlerinin boyutlandırılmasında farklı yaklaşımlar kullanan çok sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu çalışmada, kurulan bir hibrit sistemin deneysel ve simülasyon sonuçları arasındaki farklılıklar ortaya konmuştur…………….. Üniversite’sinde kurulan sistem 600 W rüzgar türbini, 2x320 W fotovoltaik panel ve 4x210 Ah akü içermektedir. Maksimum güç noktası takip kontrol cihazı, hibrit kontrolcü ve inverter sırasıyla panel, türbin ve çıkış gücü kontrolü için kullanılmıştır. Hava istasyonu rüzgar hızı, sıcaklık, ışınım gibi hava verilerini kaydetmek için ve veri kaydedici de elektriksel büyüklükleri kayıt altına almak için kullanılmıştır. Sistem kullanılan bileşenlerin katalog bilgilerine göre modellenmiştir ve modelleme sonuçları ile uygulama sonuçları karşılaştırılmıştır.
Sizing of PV panel, wind turbine and storage batteries in hybrid energy systems is the most important research topic for a system design. There are many studies in the literature, using different approaches about sizing of hybrid renewable energy systems. In this study, experimental and simulation performance differences of the installed hybrid system are presented. The system that is installed in…………….University, has 600 W wind turbine, 2x320 W photovoltaic (PV) panel group and 4x210 Ah batteries. A maximum power point tracking (MPPT) controller, a hybrid controller and an inverter are utilized to control the panels, wind turbine and power flow. A weather station is used to measure the weather conditions such as wind speed, temperature, radiation, and electrical quantities are recorded by a data logger. The system is modelled depending on the datasheets of the components, and the modelling results are compared with experimental results.

10.Investigation of the effects of series capacitor on transmission network in steady state
Doğan Can Samuk, Fatih Mehmet Nuroğlu
doi: 10.5505/pajes.2019.76009  Pages 577 - 585
Artan nüfus ve gelişen sanayi ile birlikte elektrik enerjisi ihtiyacı günden güne artmaktadır. Bu talebin karşılanması için yeni üretim tesisleri birincil enerji kaynaklarına yakın yerlerde kurulmakta ve iletim şebekesi ile tüketim merkezlerine taşınmaktadır. Özellikle üretim ve tüketim merkezleri arasındaki mesafenin uzun olduğu yerlerde güç transfer kapasitesinin azalması ve güç açısı değerinin büyümesi problemlere neden olmaktadır. Bu bağlamda uzun iletim hatlarında iletilen aktif gücü artırmak için seri kapasitörler kullanılmaktadır. Seri kapasitörlerin, paralel hatlar arasında yük paylaşımına olanak sağlaması ve sistemin geçici hal kararlılığını artırmaya yardımcı olması şebekeye sağladığı diğer olumlu katkılardır. İletim hatlarına olan bu katkılarının yanında seri kapasitörlerin sistemde koruma görevini yerine getiren mesafe koruma rölelerinin çalışmasını olumsuz etkilediği bilinmektedir. Bu çalışmada, seri kapasitörün yüksek gerilimli uzun iletim hatlarının yüklenmesine, şebekenin geçici hal kararlılığına ve mesafe koruma rölelerinin çalışmasına etkisini incelenmek üzere Digsilent PowerFactory programında örnek bir test sistemi oluşturulmuştur. Test sistemi üzerinde yük akış ve kısa devre analizleri yapılarak seri kapasitörlerin iletim sistemi üzerine olumlu ve olumsuz etkileri incelenmiştir.
Electrical energy need is increasing day by day along with the developing industry and growing population. New generation facilities are established near the primary energy sources to meet the demand. The generated energy is transported to the load location by transmission lines. Decrease of the power transfer capacity and great value of the power angle cause some problems, especially at the long-distanced places between the generation and the load location. In this context, series capacitors are used to increase transfer capacity on long transmission lines. It is also known that the series capacitors allow load sharing between the parallel lines and improve transient stability of the network. In addition to these positive contributions to the network, the series capacitor affects operation of the distance relay negatively. In this study, a sample test system is modeled by using Digsilent PowerFactory software in order to investigate the effect of series capacitor on loading of long transmission lines, transient stability of the network and operation of distance protection relays. Load flow and short circuit analysis were performed on the test system. The advantages and disadvantages of the series capacitors on the transmission system were investigated.

11.Homoglyph Transformation Based Watermarking for XML Data in Relational Databases
Mustafa Bilgehan İmamoğlu, Mustafa Ulutaş
doi: 10.5505/pajes.2018.65288  Pages 586 - 595
Bilgi Teknolojilerindeki hızlı gelişim son zamanlarda İnternet üzerinden veri paylaşımını kolaylaştırmıştır. Dijital verilerin izinsiz olarak kopyalanması veya değiştirilmesi telif hakkı koruma sorununu beraberinde getirmiştir. Kriptografi hassas bilgileri güvenli bir şekilde paylaşmak için kullanılsa bile şifrelenmiş bilgiler orijinal veri ile ilişkilendirilemediğinden telif hakkı koruma sürecinde kullanılamazlar. Dijital haklar yönetiminde son zamanlarda sayısal damgalama yöntemleri kullanılmaktadır. Özel hazırlanmış gizli bilgileri veya damgayı sayısal ortama gizleme yöntemleri verilerin korunmasında ve sahiplik bilgilerinin belirlenmesinde ek güvenlik mekanizması sağlamaktadırlar. Çoklu ortam dosyalarındaki hak yönetimi için önerilen algoritmalar, veri tabanları üzerinde doğrudan uygulanamamaktadır. Veri tabanı damgalama için kullanılan yöntemlerden bazıları, ilişkide yer alan XML veri alanlarından faydalanmaktadır. Bu çalışmada XML alanlar üzerinde Homoglif Dönüşüm tabanlı yeni bir dönüşüm algoritması önerilmektedir. Birincil anahtar, SHA-256 özüt fonksiyonu ile beraber veri tabanında damgalanacak satırların seçiminde kullanılmıştır. Önerilen yöntem, sonuçlardan da gözlemlenebileceği gibi yüksek damgalama kapasitesinde çeşitli ataklara karşı literatürdeki yöntemlerden daha üstün sonuçlar üretmektedir.
Rapid developments in Information Technologies have eased data sharing through the Internet recently. Copying or modification of digital data without permission and sharing by unauthorized users have brought copyright protection problem. Even though cryptography can be used to share sensitive information securely, it cannot be used to protect copyright since encrypted information cannot be associated with the original. Digital watermarking methods are used lately in digital rights management. Methods to hide specially crafted secret information or watermark into digital media provide additional security mechanism in protecting the data and determining the ownership information. Algorithms recommended for right management in multimedia files cannot be applied directly on databases. Some methods used for watermarking databases take advantage of Extensible Markup Language (XML) data fields attached. A new method based on Homoglyph Transformation in XML fields is proposed in this manuscript. Primary key and SHA-256 hash algorithm are used together in the selection of lines to be watermarked in the database. Results indicate improved robustness against various attacks in high watermarking capacity by the proposed method compared to other methods reported in the literature.

12.Continuous time threshold selection for binary classification on polarized data
Ali Saglam, Nurdan Akhan Baykan
doi: 10.5505/pajes.2018.26125  Pages 596 - 602
İkili sınıflandırma, veri elemanlarından bir kısmını belirli karakteristiklerine göre diğerlerinden anlamlı bir şekilde ayırmak için kullanılmaktadır. Denetimli sınıflandırma teknikleri ise genellikle veriden çıkarılacak elemanların ayırt edici karakteristiklerini belirlemeye yardımcı olan referans veriyi kullanmaktadır. Bu teknikler aynı zamanda mevcut özellikleri kullanarak bütün veri için referans veriye uygun olarak yeni özellikler oluşturmaktadır. Yeni özellikler oluşturmanın amaçlarından birisi de çıkarılacak veri elemanlarını ve diğerlerini ikili sınıflandırma için bir koordinat ekseni üzerinde ayrı kutuplara doğru kutuplaştırmaktır. Bu şekilde, sadece bir eksen üzerinde eşik değeri kullanarak, ikili sınıflandırma işlemi kolaylaşmaktadır. Bu çalışmada, veriyi kutuplaştırmak için doğrusal ayrıştırma analizi (DAA) kullanılmış ve bazı belirli eşik değerleriyle elde edilen ikili sınıflandırma çıktılarının harmonik ortalama F-score değerlerini kullanan bir eşik değeri belirleme algoritması önerilmiştir. Önerilen metottaki anahtar durum, en uygun eşik değeri en iyi sınıflandırma başarısını (F-score değerini) verirmeli ve diğer eşik değerleri en iyi eşik değerinden uzaklaştıkça (eksenin iki ucuna doğru ilerledikçe) daha düşük sınıflandırma başarısını vermelidir. Önerilen metot, referans görüntüleri de içeren bir 2D anlamsal etiketleme veri kümesinden alınan bir uzaktan algılama görüntüsü üzerinde bazı anlamlı verilerin ikili sınıflandırması için uygulanmıştır. Önerilen metot en iyi eşik değerine sürekli zamanlı olarak belirlenen örnekleme sayısına ve sonlanma ölçütüne göre logaritmik zamanda yakınsamaktadır.
Binary classification is used to distinguish some of the data elements from others in a meaningful way according to certain characteristics. Supervised classification techniques often use the ground-truth data, which assists to determine the distinctive characteristics of the elements to be extracted from the data. These techniques also generate new features for all of the data using the current features in accordance with the ground-truth data. One of the purposes of generating new features is to polarize the data elements (to be extracted and others) toward the separate pools on a coordinate axis for binary classification. In this way, the binary classification process is easy using only a threshold value on the axis. In this work, the Linear Discriminant Analysis (LDA) is used to polarize the data and a threshold selection algorithm is proposed, which use the harmonic mean F-score values of the binary classification outputs resulting from some specific threshold values,. The key condition in the proposed method is that the most suitable threshold must give the best classification score (F-score value) and other threshold values must give lower classification scores as they become distant from the best threshold value (move away toward the ends of the axis). The proposed method is experimented for binary classifications of some meaningful elements on a remote sensing image taken from a 2D semantic labelling dataset that has the ground-truth images. The proposed method convergences the best threshold value continuously in logarithmic time.

13.Object-based crop pattern detection from IKONOS satellite images in agricultural areas
Beste Tavus, Kamil Karataş, Mustafa Türker
doi: 10.5505/pajes.2018.25428  Pages 603 - 614
Günümüzde uzaktan algılama teknolojisi ve görüntü işleme tekniklerindeki gelişmelerle birlikte, uydu görüntüleri tarımsal alanlarda ürün deseninin belirlenmesi çalışmalarında sıklıkla tercih edilir hâle gelmiştir. Bu çalışmada, keskinleştirilmiş yüksek konumsal çözünürlüklü IKONOS uydu görüntüsü kullanılarak tarımsal alanlarda nesne-tabanlı sınıflandırma yöntemi ile ürün desenin belirlenmesi hedeflenmiştir. Çalışma alanı, Marmara bölgesinde bulunan Bursa ili, Karacabey ilçesinin güneybatısında yer almaktadır ve yaklaşık 18 × 13.5 km2’lik bir tarımsal alanı kapsamaktadır. Domates, mısır, biber, buğday, pirinç ve şeker pancarı bölgede yetiştirilen başlıca tarım ürünleridir.
Çalışmada, eCognition yazılımında uydu görüntüsü çoklu çözünürlüklü segmentasyon tekniği ile segmente edilmiştir. Segmentasyon işleminde gerekli parametrelerden en önemlisi olan ölçek parametresi için en uygun değer ESP-2 (Estimation of Scale Parameter) yazılımı ile belirlenmiştir. Segmentasyon işlemi için gerekli diğer parametreler olan şekil ve bütünlük parametreleri için en uygun değerler ise, yapılan deneme analizleri neticesinde tespit edilmiştir. Nesne-tabanlı sınıflandırma sonucunun doğruluğunu artırmak için, sınıflandırma işleminde görüntünün orijinal bantlarına ek olarak, normalize edilmiş bitki indeksi (NDVI) bantı ile homojenlik, zıtlık, farklılık, ortalama, varyans ve entropi doku bantları da kullanılmıştır. Toplam 29 bantlık veri seti ile sınıflandırma işlemi eCognition yazılımında nesne-tabanlı en yakın komşuluk tekniği ile yapılmıştır. Sınıflandırılmış görüntüde yer alan küçük piksel grupları (segmentler) morfolojik filtre ile giderilmiştir. Elde edilen sınıflandırma sonucu, 2212 adet yer gerçeği verisi ve parsel sınırları verisi kullanılarak değerlendirilmiştir. Doğruluk analizleri neticesinde, sınıflandırma sonucu ile yer gerçekleri verisi arasındaki uyum oranı %87.5 olarak hesaplanmıştır. Elde edilen sonuçlar, keskinleştirilmiş yüksek çözünürlüklü IKONOS uydu görüntüsünden tarımsal ürün deseni tespitinin nesne-tabanlı sınıflandırma yöntemiyle yüksek doğrulukta belirlenebildiğini göstermektedir.
Nowadays, with the development of remote sensing technologies and image evaluation methods, satellite images have become frequently preferred in studies to determine the crop pattern in agricultural areas. In this study, it is aimed to detection the crop pattern in agricultural areas with high accuracy by using object-based classification technique from high spatial resolution IKONOS satellite images. The study area is located on the South-west of the Karacabey district of the Bursa province in the Marmara region and covers an area of nearly 18 × 13.5 km2. Tomato, corn, pepper, wheat, rice and sugar beet are the main products grown in the region.
The ESP-2 (Estimation of Scale Parameter) software are used to automate determination of the scale parameter in the image segmentation. Various combinations have been tried for shape and compactness parameters in order to find the optimal segmentation parameters. In order to increase classification accuracy, GLCM texture measurement methods have been used, including homogeneity, contrast, dissimilarity, mean, variance, and entropy. Using the data set from consist 29 bands, the image classification process are performed using the object-based nearest neighbor classification technique in the eCognition software. The obtained classification results are tested on parcel basis using 2212 ground truth data. In the accuracy assessment performed, it was seen that classification results and ground truth data were coherent with 87.48% (total accuracy). The results show that the high spatial resolution IKONOS satellite image can be used to obtain high accuracy with object-based classification of agricultural crop pattern.

14.Prioritization of software development demands with text mining techniques
Murat Can Tekin, Volkan Tunalı
doi: 10.5505/pajes.2019.47827  Pages 615 - 620
Kurumsal şirketlerde, yazılımlardaki hatalar ve değişiklik talepleri genellikle bir talep yönetim sistemi üzerinden Bilgi Teknolojileri (BT) birimine iletilir. Bu sistemde yer alan öncelik bilgisi BT birimi için kritik öneme sahiptir. Ancak, talebi giren kişilerin inisiyatifine bırakılan öncelik kararı her zaman gerçekçi olmamaktadır. Örneğin, kritik olmayan ve düşük öncelikli bir değişiklik talebi yüksek öncelikli olarak girilebilmekte, bu da hatalı planlama ve müşteri memnuniyetsizliği ile sonuçlanabilmektedir. Bu çalışmada, iç müşteri talepleri metin madenciliği yöntemleriyle sınıflandırılarak taleplerin önem derecesi tahmin edilmeye çalışılmıştır. Sistemin eğitimi ve testi için kurumsal bir şirketin talep yönetim sisteminden alınan kayıtlar kullanılmıştır. Ham metin formundaki talep verisi üzerinde temizlik ve önişleme işlemlerinin ardından, doküman-terim matrisinin oluşturulmasında TF-IDF (Terim Frekansı – Ters Doküman Frekansı) ağırlıklandırma yönteminden yararlanılmıştır. Oluşturulan veri seti üzerinde çeşitli sınıflandırma algoritmaları test edilmiş ve en yüksek başarım %54.1 F-Skoru ile Sequential Minimal Optimization algoritmasıyla elde edilmiştir. Ayrıca, aşırı örnekleme yoluyla sınıfların dengeli hale getirildiği veri seti üzerinde ise en yüksek başarıma %74.5 F-Skoru değeri ile Random Forest algoritmasıyla ulaşılmıştır.
In corporations, software issues and software change demands are forwarded to the Information Technology (IT) unit via a demand management system. The priority information in this system has critical importance to the IT unit. However, the priority decision that is left to the individuals who create the demand records may not always be realistic. For instance, a non-critical and low-priority demand may be created with the highest priority, and this may lead to faulty planning and eventually to customer dissatisfaction. In this work, internal customer demands were classified using text mining techniques and their priorities were predicted. The system was trained and tested with the records extracted from the demand management system of a corporation. After cleaning and preprocessing the raw textual demand data, TF-IDF (Term Frequency – Inverse Document Frequency) weighting scheme was used when creating the document-term matrix. Several classification algorithms were tested on the data set generated, and the highest performance was obtained by Sequential Minimal Optimization algorithm with 54.1% F-Score. In addition, on the dataset made balanced with oversampling technique, the highest performance was achieved by Random Forest algorithm with 74.5% F-Score.

LookUs & Online Makale