E-ISSN: 2587-0351 | ISSN: 1300-2694
Pamukkale University Journal of Engineering Sciences - Pamukkale Univ Muh Bilim Derg: 22 (3)
Volume: 22  Issue: 3 - 2016
1.Cover-Contents
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi
Pages I - V

2.Optimum design of reinforced concrete cantilever retaining walls with particle swarm optimization
Ali Haydar Kayhan, Ahmet Demir
doi: 10.5505/pajes.2015.22590  Pages 129 - 135
Bu çalışmada, betonarme konsol istinat duvarlarının optimum tasarımı için Parçacık Sürü Optimizasyonu (PSO) tabanlı bir algoritma kullanılmıştır. Tasarımda düşey yüklerle beraber statik yatay zemin itkileri de dikkate alınmıştır. TS-500’de yer alan betonarme tasarımı ile ilgili koşullar ve TS-7994’te yer alan kayma, devrilme ve taşıma gücü kontrolleri ile ilgili koşullar, optimizasyon probleminin kısıtları olarak ele alınmıştır. Tasarım sonuçlarının PSO çözüm parametrelerine duyarlılığını araştırmak amacıyla bir duyarlılık analizi yapılmıştır. Elde edilen sonuçlar PSO tabanlı çözüm algoritmasının, betonarme konsol istinat duvarlarının dikkate alınan kısıtlar sağlanacak şekilde optimum tasarımında etkili bir araç olarak kullanılabileceğini göstermiştir.
In this study, a Particle Swarm Optimization (PSO) based algorithm is used for optimum design of reinforced concrete cantilever retaining walls. Besides vertical loads, both active and static lateral ground pressures are considered for design. Reinforced concrete design rules defined in TS-500 and checking procedures about sliding, overturning and bearing capacity failures defined in TS-7994 are taken into account as constraints of the optimization problem. In order to evaluate the relationship between optimum design results and values of PSO solution parameters, a sensitivity analysis is performed. Results show that, PSO based solution algorithm may be used as an efficient tool for optimum design of reinforced concrete cantilever retaining walls by satisfying all considered constraints.

3.A computational methodology for the creation of photorealistic mosaic using breccia tiles
Okan Önal
doi: 10.5505/pajes.2015.93823  Pages 136 - 141
Bu çalışmada, foto gerçekçi bir mozaik oluşturmak için karşılaştırma tabanlı bir sınıflandırma tekniği geliştirilmiş ve sayısal olarak uygulaması yapılmıştır. Geleneksel mozaik üretim tekniklerinin aksine, taşların geometrik biçimleri öne sürülen teknikte mozaiğin görsel başarısında rol oynamamaktadır. Geliştirilen teknikte breşli kayalardan üretilen mozaik taşlarının değişken yüzey görüntüleri, hedeflenen belirli şekilleri oluşturmak için karşılaştırmaya dayalı bir algoritma ile işlenmiş ve taşlar mozaiğin görsel başarımı en yüksek olacak şekilde konumlandırılmıştır. Bu amaçla, breşli kayalardan kare formunda kesilerek elde edilen mozaik taşları, geliştirilen algoritma ile işlenerek hedeflenen örnek resimlerin oluşturulmasında kullanılmıştır. Teknik veri tabanında az sayıda mozaik taşı bulunduğu durumlarda bile oldukça tatmin edici başarımlar göstermiştir. Geliştirilen teknik hesaba dayalı olduğu için geleneksel mozaik üretim sürecindeki en önemli unsur olan kalifiye iş gücüne ihtiyaç duymamaktadır ve geleneksel mozaik üretim tekniği için üretimi zaman alan büyük boyutlardaki mozaiklerin çok hızlı ve ucuz bir şekilde üretilmesini sağlayabilmektedir. Geliştirilen teknik ile üretilen mozaikler farklı görsel yüzey özelliklerine sahip breşli kayalardan kesilen mozaik taşları ile oluşturuldukları için, çoğu zaman homojen olmayan görsel özelliklerinden dolayı atıl kalan taşların da kullanılmasını sağlamaktadır. Teknik, üretilecek mozaik için pratik olarak bir boyut sınırlaması koymadığından dolayı, büyük açıklıklara sahip müzeler, lobiler ve hatta dış cepheler ve meydanlar için kullanım olanağı sunmaktadır.
A comparison based tile classification technique has been developed and applied computationally in order to compile a mosaic, which constituting tiles emplaced as to form a particular figure. The mosaics are generated using the surficial shapes of the tiles. Unlike the conventional mosaic tiling process, geometric properties of the tiles do not have any role for the proposed methodology. Therefore, square breccia rock tiles, having variable surface appearances, have been used by processing with the developed algorithm and lined up as to form targeted sample images. The technique showed satisfactory results even with a limited number of tiles in the database. The compilation of the mosaic with the proposed methodology is a very fast and cheap process, which makes it ideal to follow the different requirements of the individual customers and eliminates skilled workforce in the production. Since the mosaic contains different ratios of breccia tiles, having variable surface appearances, the gap between the market prices of the tile groups has been eliminated and an extra value to the final product has been added by attributing an artistic value. The technique offers practically no size limitation for a mosaic, which makes it suitable for large coverings such as ones in museums, lobbies and even for open spaces. The methodology presented in this study allows creating photorealistic mosaics having higher engineering properties

4.A new dedicated finite element for push-over analysis of reinforced concrete shear wall systems
Delal Doğru Ormancı, Ahmet Işın Saygun
doi: 10.5505/pajes.2015.60490  Pages 142 - 153
Bu çalışmada, betonarme perdelerin anizotropik malzeme davranışı esas alınarak çözümlendiği bir sonlu eleman geliştirilmiştir. Çözümde sonlu elemanın, kesitte çekme veya basınç bölgesinde kalmış olmasına göre, farklı eleman rijitlik matrisleri kullanılmıştır. Betonarme perde modelinin yatay yükler altında doğrusal olmayan davranışı incelenmiştir. Bu davranış çubuk sistemlerdeki plastik mafsal hipotezinin benzeri olarak, düğüm noktaları arasında sonlu elemanın doğrusal elastik davrandığı, plastik şekil değiştirmelerin düşey plastik yer değiştirmeler olarak düğüm noktalarında toplandığı kabulü ile tanımlanmıştır. Bu kabule göre betonarme perdede plastikleşme, düşey doğrultudaki birim şekil değiştirmenin, elastik şekil değiştirme sınırına erişmesi ile gerçekleşir. Sonlu elemanın tanımında perdenin sadece kat hizalarında bölünmesinin, çözüm için yeterli olduğu yer değiştirme fonksiyonları seçilmiştir. Çalışmada elde edilen sonuçlar farklı bir bilgisayar programı ile elde edilen çözümler ve deney sonuçları ile karşılaştırılmıştır.
In this study, a finite element which has been analyzed based on anisotropic behavior of reinforced shear walls is developed. Element stiffness matrices were varied based on whether the element is in the tension or the compression zone of the cross-section. Nonlinear behavior of reinforced shear wall model is investigated under horizontal loads. This behavior is defined with a similar approach to plastic hinge assumption in frame structures that the finite element behaves lineer elastic between joints and plastic deformations are concentrated on joints as vertical plastic displacements. According to this acceptance, plastic behavior of reinforced shear wall occurs when the vertical strain reaches elastic strain limit. In the definition of finite element, displacement functions are chosen considering that the partition of shear walls just at floor levels, are enough for solution. Results of this study are compared with the solution obtained from a different computer programme and experimental results.

5.A climate impact of dam lake and Recep Yazicioglu Gokpinar dam lake sample
Ülker Güner Bacanlı, Ayşe Tuğba Tuğrul
doi: 10.5505/pajes.2015.94840  Pages 154 - 159
Barajların ekoloji üzerinde olumlu ve olumsuz etkileri vardır. Bölge ikliminde meydana gelen değişim en önemli etkilerinden biridir. Bu çalışmada, Vali Recep Yazıcıoğlu Gökpınar Baraj Gölü’nün Denizli İli iklimine etkisi araştırılmıştır. Çalışmada Denizli ili meteoroloji istasyonundan alınmış maksimum, minimum ve ortalama sıcaklık, rüzgâr hızı, yağış ve buharlaşma verileri kullanılmıştır. Baraj yapılmadan önceki ve sonraki verilerdeki mutlak değişimler incelenmiştir. Baraj yapımından sonra maksimum, minimum ve ortalama sıcaklıklarda tüm aylarda artış gözlenmiştir. Yağış miktarlarında baraj yapıldıktan sonra, önceki döneme göre Ocak, Şubat ve Ekim aylarında artış olduğu halde, diğer aylarda azalma olduğu gözlenmiştir. Buharlaşma ve rüzgâr hızı parametrelerinde çok az değişim olmuştur. Trend analizi için Lineer Regresyon, Mann-Kendall ve Sen yöntemleri kullanılmıştır. Tüm yöntemlerde maksimum, minimum ve ortalama sıcaklıklar ve rüzgâr hızında artan yönde bir eğilim olduğu, buharlaşma ve yağışta önemli bir eğilim olmadığı görülmüştür.
Dams have both positive and negative effects on the environment. The most important effect can be defined as the regional climate change. In this study, the impact on Denizli city climate of Vali Recep Yazıcıoğlu Gökpınar Dam Lake was determined. In this study, Denizli city meteorological station (maximum, minimum and mean temperatures, total precipitation and wind speed) data were used. Before and after from the dam construction; absolute changes are examined. After the dam construction; maximum, minimum and average temperature increase was observed in all months. A rainfall was observed to be increased in January, February and October on after dam construction, but another times was observed to be decreased. The evaporation and wind speed parameter has been little change. Linear regression, the Mann-Kendall and Sen’s Method for trend analysis were used. All techniques considered here consistently reveal that there are upward trend in maximum, minimum and mean temperatures, wind speed, no trend in precipitation and evaporation.

6.Buckling restrained braces
Ramazan Özçelik
doi: 10.5505/pajes.2015.92668  Pages 160 - 170
Burkulması engellenmiş çelik çaprazların (BEÇÇ’lerin) eksenel basınç ve çekme kapasiteleri eşit olmasının yanında BEÇÇ’ler yüksek enerji sönümleme özelliğine de sahiptirler. Bu bakımdan deprem bölgelerinde kullanılmaları giderek artmaktadır. BEÇÇ’lerin geliştirilmesine ait çalışmalar ilk olarak 1970’li yıllarda Japonya’da başlamıştır ve daha sonra özellikle deprem bölgesi üzerindeki ülkelerde devam etmiştir. BEÇÇ’lerin eleman ve çerçeve benzeri sistem bazındaki performanslarının oldukça kararlı olmasına karşın, çerçeve sistemi içerisindeki davranışlarında kiriş, kolon, bayrak levhası ve BEÇÇ arasında meydana gelen etkileşimden dolayı istenmeyen sonuçlar elde edilmiştir. Bu çalışma, BEÇÇ’lerin ilk olarak eleman ve çerçeve benzeri sistem bazında ve daha sonra çerçeve içerisinde yapılan deneysel çalışmaları özetlemektedir.
Buckling restrained braces (BRBs) have high energy dissipation capacity and equal tension and compression axial load capacity. Therefore, the application of BRBs has gained popularity in seismic regions. The first studies on BRBs started in Japan in 1970 and since then more studies have been undertaken in other earthquake prone countries. Although the BRBs perform well in component and subassembly tests, they do not perform as well in frame tests because of the interaction between beam-column-gusset plate and BRB. In this study, the component and subassembly test of the BRBs and then BRB frame tests available in the literature are summarized.

7.Utilization of RFID data to evaluate characteristics of private car commuters in Middle East Technical University campus
Oruç Altıntaşı, Hediye Tüydeş Yaman
doi: 10.5505/pajes.2015.68725  Pages 171 - 177
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) kampüs kullanıcılarının seyahat davranışını geleneksel anket yaklaşımı ile analiz etmek büyük çaba gerektirmektedir. Ancak, tüm kampüs giriş kapılarında kurulu radyo frekansı ile tanımlama sistemi (RFID) sistemi, yerleşkedeki düzenli özel araç kullanıcılarının temel özelliklerinin belirlemek için daha ucuz ve etkin bir yaklaşımın geliştirilmesine imkan sağlamaktadır. RFID verisinin kullanıcı bilgileriyle birlikte incelenmesi, akademik personel, idari personel ve öğrencilerin yolculuklardaki geliş ve gidiş davranışlarının ayrı ayrı çalışılmasına olanak sağlamıştır. Sonuçlar, özel araç tabanlı yolculuk talebinin 07.00-22.00 arasında aktif olduğu göstermektedir. Düzenli yolculuk yapanların çoğunluğu 08.00-09.00 arasında yerleşkeye giriş yaparken, akşam zirve saati 15.00’dan 19.00’a kadar daha uzun periyoda dağılmıştır. İdari personel akşamları belirgin bir şekilde 17.00-18.00 arasında çıkarken akademik personel araç çıkışı daha dağınık ve uzun süren bir profil göstermektedir. Özel araç kullanan öğrenciler çoğunlukla 09.00-10.00 saatleri arasında gelmekte ve çıkışları 15.00’dan itibaren gece geç saatlere kadar sürmektedir. Araçların yerleşke içinde kalma süreleri, özellikle sabah ve akşam zirve saatler boyunca, %43’ünün 15 dakikadan daha az kaldığını göstermektedir; bu da birçok taşıt pulu sahibinin büyük olasılıkla eş/çocuk alma/bırakma için yerleşkeden geçtiğini düşündürmektedir. Zirve saatlerde tespit edilen ters yönlü düzenli bir yolculuk akımı, kampüs içinde yaşayanların aile bireyleri tarafından gerçekleştirilen yolculuklardan kaynaklanmaktadır.
Analyzing travel behavior of Middle East Technical University (METU) campus users via traditional survey approach requires great effort. However, using Radio Frequency IDentification (RFID) system installed at all the campus entry gates provided a cheaper and an effective approach to determine basic characteristics of the campus private car commuters. The RFID data combined with traveler details enabled the study of the arrival and departure car-based commute behavior of academic personnel, administrative personnel and students, separately. The results revealed that campus car-based travel demand is mainly active between 07: 00 to 22: 00. While the majority of the private car commuters arrive during 08: 00-09: 00, the evening peak is distributed over a much longer period from 15: 00 to 19: 00. Administrative personnel have sharper evening departures between 17: 00-18: 00, while academic ones show a more scattered pattern lasting longer. Car-traveler students mostly arrive later during 09: 00-10: 00 and start leaving the campus as early as 15: 00 lasting until late evenings. Stay time of vehicles on campus revealed that 43% of all trips to campus lasted less than 15 minutes, especially during morning and evening peaks, suggesting that a high number of RFID card holders pass through the campus, possibly for pick-ups or drop-offs. A small reverse commute pattern occurred due to the trips generated by family members of those living in on-campus housing units.

8.Performance evaluation of an side-stream anaerobic membrane bioreactor: Synthetic and alcoholic beverage industry wastewater
Nurdan Büyükkamacı, Yunus Aksoy
doi: 10.5505/pajes.2015.48343  Pages 178 - 182
Yan akımlı anaerobik membran biyoreaktörlerin verimi yüksek kirliliğe sahip atıksular için laboratuvar ölçekli bir sistem kullanılarak irdelenmiştir. Sistem, yukarı akışlı çamur yataklı anaerobik (UASB) reaktör ve ultrafiltrasyon (UF) membran modülünden oluşturulmuştur. Sistemin verimi öncelikle seyreltilmiş melastan hazırlanan sentetik atıksu ile farklı hidrolik alıkonma süreleri (1-3 gün) ve organik yükleme oranlarında (5-15 kg KOİ/m3.day) incelenmiştir. Yapılan deneysel çalışmalar neticesinde, maksimum KOİ giderme verimi (%95) 7.5 kg KOİ/m3.gün organik yükleme değerinde (KOİgiriş=15.000 mg/L, HRT=2 gün) elde edilmiştir. Organik yükleme değeri 15 kg KOİ/m3.gün değerine çıkartıldığında sistem performansı aniden düşmüştür. Daha sonra, besleme suyu bir alkollü içki sanayi atıksuyu ile değiştirilerek gerçek atıksu ile çalışmalar yürütülmüştür. Bu çalışmada, maksimum toplam sistem verimi ve metan gazı oluşumu sırasıyla %88 ve %74 olarak belirlenmiştir.
The treatment performance of a laboratory-scale anaerobic membrane bioreactor (AnMBR) using high strength wastewater was evaluated. The AnMBR model system consisted of an up-flow anaerobic sludge blanket reactor (UASB) and an ultrafiltration (UF) membrane. Its performance was first examined using molasses based synthetic wastewater at different hydraulic retention times (1-3 days) and organic loading rates (5-15 kg COD/m3.day). As a result of the experimental studies, maximum treatment efficiency with respect to COD reduction (95%) was achieved at 7.5 kg COD/m3.day OLR (CODinfluent=15.000 mg/L, HRT=2 days) applications. When OLR was increased to 15 kg COD/m3.day, system performance decreased sharply. Similarly, methane gas production decreased by increasing OLR. After then, feed was changed to real wastewater, which was alcoholic beverage industry effluent. At this study, maximum COD removal efficiency of the system and maximum methane gas production was 88% and 74%, respectively.

9.Nanowastes and environment: A new approach in waste management
Merve Özkaleli, Ayca Erdem
doi: 10.5505/pajes.2015.52207  Pages 183 - 188
Doğada yaygın olarak bulunan nanopartiküller (NP’ler), günümüzde çeşitli alanlarda kullanılmak üzere sentezlenmekte ve kullanım alanlarına uygun olacak şekilde fiziksel ve kimyasal özellikleri değiştirilmektedir. Özellikle son 20 yılda, NP ve nanoürünlerin üretim ve kullanım alanının artmasına paralel olarak atık miktarında da hızlı bir artış olduğu düşünülmektedir. NP’lerden kaynaklanan atıklar üretiminden tüketimine kadar birçok aşamada atık olarak alıcı ortamlara deşarj edilmektedir. Ancak söz konusu nanoatıkların miktar ve özelliklerinin alıcı ortamlardaki etkilerinin net olarak belirlenememesi nedeniyle henüz geleneksel atık yönetimi kapsamında verimli bir şekilde ele alınamamaktadır. Nanoatıkların toksik etkilerinin minimuma indirilmesi için etkili ve sürdürülebilir bir çerçevede atık tanımlarının yapılarak gerekli plan ve uygulamaların gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu çalışmada, uluslararası atık yönetmelikleri göz önünde bulundurularak nanoatıkların tanımı, sınıflandırması ve bertarafına ilişkin öneriler verilmiştir.
Naturally occurring nanoparticles (NPs) have been synthesized to be used in many sectors, and their physical and chemical properties have been modified for intended usages. Especially in the last 20 years, in parallel with an increase in production and application of NP and nanoproducts, a rapid increase in the amount of waste has been considered. Wastes occurred from production to consumption of NPs at several stages are discharged into the receiving environment. However, nanowastes cannot be discussed efficiently due to the lack of a proper determination of nanowaste quantity and characterization. In order to minimize the toxic effects of nanowastes, within an effective and sustainable framework, waste definition and necessary plans and practices need to be applied. In this study, definition, classification and recommendations on disposal of nanowastes are presented taking into account the existing international waste management legislatives.

10.New age findings on the stratigraphy of the Keban metamorphites
Ali Kaya
doi: 10.5505/pajes.2014.70188  Pages 189 - 199
Doğu Toroslar’da yer alan Keban Metamorfitleri, yeşilşist fasiyesinde bölgesel metamorfizmaya uğramış platform tipi karbonat ve kırıntılı kayaçlardan oluşur. Keban metamorfitlerinin yaşı, Zeryanderedeki tek bir lokasyonda gözlenen ve Permiyen yaşlı olduğu tahmin edilen, türleri saptanamamış mikroorganizmalara ait iki fosil (Glomospira ve Ammodiscus familyasına ait fosiller) bulgusuna dayandırılmıştır. Metamorfik istifteki diğer formasyonlar da bu seviyeyle korele edilerek, Keban metamorfitleri için Permo-Triyas/Permo-Karbonifer yaşları önerilmiş ve şimdiye kadar kullanılmıştır. Bölgenin bütün jeolojik değerlendirmeleri de bu yaşlara göre yapılmıştır. İlk defa bu çalışmada, çok yaygın bir şekilde Planolites, Rhizocorallium ve Thalassinoides gibi iz fosiller gözlenmiştir. Bu iz fosiller, Keban metamorfitlerinin orta seviyelerini temsil eden Nimri formasyonuna ait Gogodere tabakalı dolomitik-kristalize kireçtaşı üyesinin tabaka üst yüzeylerinde tespit edilmiştir. Bu iz fosilleri içeren kireçtaşı seviyeleri, Toroslar’da Erken-Orta Triyas’ı (Skitiyen-Anisiyen) temsil eden tipik “vermiküler kireçtaşı fasiyesi”ne karşılık gelmektedir. Allokton konumlu Keban metamorfitleri, birbirlerini üzerleyen birkaç naptan oluşmaktadır. Çalışma alanı içinde üç nap vardır; en alt napı Erken Triyas-Jura yaşlı Nimri formasyonu oluşturur, orta napı Orta-Geç Devoniyen yaşlı Keban mermerleri ile Geç Devoniyen yaşlı Delimehmet formasyonu ve en üstteki napı ise Erken Karbonifer yaşlı Süleymanlı formasyonu oluşturmaktadır. Ayrıca orta ve üst nap içinde yeşil renkli metadiyabazlardan oluşan Triyas öncesi yaşlı metabazik arakatkılar da gözlenmiştir. Bölgesel deneştirmeler Keban metamorfitlerinin Bolkardağı Birliği’nin eşdeğeri olabileceğini göstermektedir.
Keban metamorphic rocks, located in Eastern Taurides, consist of platforms type carbonate and clastic rocks, regionally metamorphosed in greenschist facies. The age of the Keban metamorphites was based on two fossil findings (Glomospira and Ammodiscus family) which of the microorganism species were not detected and they were observed in only one location in Zeryandere, Permian aged estimated. The other formations of the metamorphic sequence were correlated with it. The age for the Keban metamorphites has been proposed as
Permo-Triassic/Permo-Carboniferous up to now. All geological evaluations of the region were based on these ages. For the first time in this study, trace fossils (vermes trace) like Planolites, Rhizocorallium and Thalassinoides have been observed extensively. These fossils were detected on the layer surfaces of the Gogodere stratified dolomitic-crystallized limestone which is a member of Nimri formation, represents the medium level of the Keban metamorphites. The limestone levels include these trace fossils correspond to a typical “vermicular limestone facies”, representing Early-Middle Triassic (Scythian-Anisian) in Taurides. Allochthonous Keban metamorphic rocks consist of several nappes which overlaid by the others. There are three nappes in the study area; the lower nappe is constitute Early Triassic-Jurassic Nimri formation, the middle nappe is constitute Late Devonian Keban marbles and Delimehmet formation and the upper nappe is Early Carboniferous Süleymanlı formation. Also metabasic intercalations consisting green metadiabases pre-Triassic aged are observed in the middle and upper nappes. The regional correlations propose that the Keban metamorphites are equivalent of the Bolkardağı Union.

11.Sulfur isotope geochemistry and mineralogy of Balcilar vein type barite-sulphide mineralization, Biga peninsula, NW Turkey
Gülcan Bozkaya, David A. Banks
doi: 10.5505/pajes.2014.87699  Pages 200 - 205
Balcılar (Çanakkale) barit-galenit cevherleşmesi, Biga yarımadasındaki damar tipi kurşun-çinko-barit yataklarının tipik örneklerinden birisidir. İnceleme alanındaki litolojik birimler; Eosen Akçaalan andeziti, Oligosen Adadağı piroklastikleri, Miyosen Dededağ dasiti, Pliyo-kuvaterner Karaömerler bazaltı ve Kuvaterner aluvyonlar olarak ayırtlanmıştır. Barit-galenit damarları andezitler içerisindeki faylar boyunca oluşmuşlardır. Barit, kuvars ve galenit ana mineraller olup, bu minerallere az miktarda sfalerit, pirit, kalkopirit, kovellin ve markazit eşlik etmektedir. Baritler erken evrede iri-taneli yarı özşekilli-özşekilli kristaller (barit I) ve geç evrede kaba kristallerle girift küçük çubuksu kristaller (barit II) biçiminde iki-evreli mineralizasyonla gelişmiştir. Kuvars küçük barit kristalleriyle birlikte geç evrede oluşmuştur. Galenit, sfalerit, kalkopirit, pirit, markazit ve kovellin geç evre ürünleri olup, önceki oluşan barit kristalleri içerisindeki boşluk zonları boyunca oluşmuşlardır. Sülfür izotop bulguları galenitteki sülfürün bakteriyel veya inorganik sülfattan (SO4=) indirgenmiş veya izotopik olarak hafif S-kökenle etkileşimi göstermektedir. Barit-H2S ve galenit-H2S ayrımlaşma faktörlerinden itibaren hesaplanan δ34SH2S değerleri, sıcaklık koşullarının 200-300 °C arasında olduğunu göstermiştir. Baritlerin güncel okyanus veya Eosen deniz suyu bileşiminden daha düşük δ34S değerleri, hidrotermal sıvıların magmatik yan kayaçlarla etkileşiminden kaynaklandığı biçiminde değerlendirilmiştir.
The Balcılar (Çanakkale) barite-galena mineralization is a typical example of the vein type barite-lead-zinc deposits in the Biga Peninsula. The lithologic units in the study area are Akçaalan andesite, Eocene, Adadağı pyroclastics, Oligocene, Dededağ dacite, Miocene, Karaömerler basalt, Plio-Quaternary and alluvium Quaternary. Barite-galena veins occurred along the faults developed within the andesites. Barite, quartz and galena are main minerals and are accompanied by minor amounts of sphalerite, pyrite, chalcopyrite, covellite and marcasite. The earliest barite (barite I) occurs as coarse-grained subhedral-euhedral crystals and the later (barite II) as small tabular crystals in between the earlier coarse crystals. Quartz occurs as fine-grained crystals with the later small barite crystals. Galena, sphalerite, chalcopyrite, pyrite, marcasite and covellite occur open spaces within the earlier barite (barite I) crystals. Sulfur isotopes indicate that in galena the reduced sulfur from bacterially or inorganically reduced sulphate, or from an isotopically light reduced S-source. The δ34SH2S values calculated from the barite-H2S and galena-H2S fractionation factors, in the same samples, indicate a temperature of between 200 and 300 °C. Relatively lower δ34S values of barites than dissolved sulphate in modern oceans or Eocene sea waters have been evaluated as the ore forming hydrothermal fluids were derived from interacting throughout the magmatic host-rocks.

12.Hydrogeological investigation of subsurface of Cukurkoy surroundings (Denizli)
Suat Taşdelen, Mahmud Güngör, Ali Aydın
doi: 10.5505/pajes.2015.08769  Pages 206 - 212
Denizli il merkezinin 13 km kadar güneydoğu kesiminde, Gökpınar Barajı’nın su toplama havzasına dar bir boğazla bağlanan Çukurköy Grabeni, 96.4 km2 yüzey drenaj alanına sahip bir yan havza niteliğindedir. Havzanın doğusundaki Honaz Dağı’nın batı yamaçlarında irili ufaklı birçok kaynak yer alır. Bu kaynaklar, güneydeki Tavas ovasıyla havza arasındaki sırtlardan doğan yüzeysel akışlarla birleşerek Büyük Menderes Nehri’nin önemli yan kollarından biri olan Gökpınar Deresini oluşturur. Ayrıca, yeraltı suları, bu akarsuların kıyı kesimlerinde sızıntı kaynakları şeklinde yeryüzüne çıkarak akarsuları besler. Yöre halkı tarafından açılan birçok kuyu ve sondaj nedeniyle sürekli akar durumdaki bazı kaynak ve yan derecikler zamanla tamamen kurumuştur. Honaz Dağı’nın kolüvyal malzemelerinin yanal ve düşey doğrultularda düzensiz yayılım göstermesinden dolayı, işletilmek istenen suyun debisi kısa mesafelerde ani değişiklikler gösterir. Havzanın hem sığ yeraltı suyu hem de yüzey sularının akım yönü yüzey morfolojisine bağlı olarak kuzeybatıya doğrudur. Bu sığ yeraltı suları, küçük ve bireysel amaçlı kullanımlar dışında büyük çaplı beklentiler için yetersizdir.
Çukurköy graben, located at 13 km southeast from Denizli city, is a side basin with 96.4 km2 surface drainage area which is connected to the Gökpınar dam catchment area through narrow strait. There are a lots of resources having various discharges on the western slopes of the Honaz mountain in the east of the Çukurköy basin. These resources were originated from runoff from the ridges which is located between Tavas plain and Çukurköy basin, and were formed the Gökpınar creek, one of the main tributaries of Büyük Menderes river. In addition, subsurface waters feed these streams as leaks wherein groundwater level is very shallow level. By the time, local people had opened many boreholes and wells, and they caused to dry out of some continuous resources and streams. Discharge rates of scheduled pumping waters from boreholes are changing dramatically for short distances, because of irregularly located alluvial material. The flow direction of both shallow subsurface and surface waters of the basin outflows toward the northwest that is controlled by surface morphology. These shallow subsurface waters are insufficient for increasing requirements except for small and individual usages.

13.Geological and geotechnical properties of settlement area of Irgilli town (Denizli)
Suat Taşdelen, Sefer Beran Çelik, Erdal Akyol
doi: 10.5505/pajes.2015.30932  Pages 213 - 219
Yerleşim yeri seçimi ve imar planlarında belirleyici olan jeolojik ve jeoteknik çalışmalar, modern kentleşmenin ilk ve en temel aşamalarından birisidir. İmar amaçlı mikrobölgeleme çalışmaları güvenli bir çevre ve sürdürülebilir bir kalkınma için önemlidir. Bu kapsamda Irgıllı Beldesi’nin (Denizli) yerleşime uygunluğu araştırılmıştır. İnceleme alanı, Işıklı Gölü’nün güney kıyısındaki ovada alüvyonal birimler üzerinde bulunmaktadır. Ova, sismik bakımdan aktif kenar fayları ile çevrelenmiştir. İnceleme alanında çeşitli jeoteknik deneyler ile hidrojeolojik çalışmalar yapılmış, elde edilen veriler ışığında inceleme alanı yerleşime uygunluk özellikleri bakımından sınıflandırılmıştır. Elde edilen bulgular ışığında, inceleme alanı içinde kuzeyden güneye doğru daha uygun yerleşim alanı özellikleri belirlenmiştir.
Geological and geotechnical studies, decisive on land use and development plans, are the basic stage of a modern urbanization. Microzonation studies for development plans are crucial for safe environment and sustainable development. This study is focused on settlement suitability of Irgıllı (Denizli) Municipal area. The area is on an alluvium plain where is located on south of Lake Işıklı and surrounded by active fault lines. Some geotechnical tests and hydrogeological studies have been performed and the area was classified in terms of settlement characteristics. According to results of this study, it is determined that the southern part of the area is more suitable to settlement than the northern part.

14.Beneficiation of beach magnetite sand
Münevver Tel, Eyüp Sabah
doi: 10.5505/pajes.2015.67699  Pages 220 - 225
Bu çalışmada, manyetitli sahil kumundan, yüksek alan şiddetli kuru manyetik ayırıcıda optimum şartlarda demir kazanımı amaçlanmıştır. Kuru manyetik ayırıcıda gerçekleştirilen zenginleştirme testlerinde besleme tane boyutu, besleme hızı, rulo dönüş hızı, manyetik alan şiddeti ve bölücü bıçak açısının, zenginleştirme verimi ve konsantrenin Fe tenörü üzerindeki etkileri araştırılmıştır. Optimum kuru manyetik zenginleştirme şartlarında, -0.212+0.106 mm fraksiyonunda yer alan ve tenörü %48.41 Fe olan sahil kumu numunesinin, 750 Gauss’luk bir manyetik alandan geçirilmesi ile %54.41 Fe tenörlü konsantre %63.46 Fe kazanma verimi ile elde edilmiştir.
In this study, beneficiation of beach magnetite sand was investigated by applying high intensity dry magnetic separator. The effect of feed particle size, feed rate, roll rotation speed, induced magnetic field intensity, and separator knife angle on Fe grade and recovery of the magnetite concentrate were investigated. As a result of dry magnetic separation at about 750 Gauss magnetic field conducted
with -0.212+0.106 mm size fraction under optimum conditions, a magnetite concentrate assaying 54.41% Fe was obtained with 63.46% recovery where the beach sand sample contained %48.41 Fe.

15.Affecting factors the groundwater level changes in the Sandikli (Afyonkarahisar) basin
Fatma Aksever, Ayşen Davraz, Remzi Karagüzel
doi: 10.5505/pajes.2015.22316  Pages 226 - 232
Sandıklı havzası, Ege bölgesinin İç Batı Anadolu bölümünde yeralan ve Büyük Menderes havzasına açılan önemli bir havzadır. Kuruçay ve Küçük Sincanlı ovaları olmak üzere iki ovanın birleşmesinden oluşan havza, yaklaşık 1556 km2’lik bir alanı kapsamakta olup, yarı kapalı havza özelliği taşımaktadır. Havzada bulunan jeolojik birimler su bulundurabilme özellikleri açısından değerlendirildiğinde en önemli akifer birimlerin alüvyon ve Hamamçay formasyonu olduğu görülmektedir. Ayrıca, yerel olarak alüvyon tabanında kesilmiş kireçtaşlarından da yeraltısuyu alınmaktadır. Yeraltısuyu dinamiği akifer içerisinde bulunan suyun hareketini ve mevsimsel değişimlerini açıklamaktadır. Bölgede yeraltısuyu dinamiğine açıklık getirmek amacıyla 2007-2010 yılları arasında periyodik olarak 7 dönem seviye ölçümleri yapılmış ve mevsimsel değişim incelenmiştir. Genel olarak Kuruçay ovasında yeraltısuyu seviyesi yağışlı dönemlerde 3.29-75.18 m arasında değişirken, kurak dönemlerde 4.38-83.65 m arasında, Küçük Sincanlı ovasında ise yağışlı dönemlerde 0.75-4.48 m ve kurak dönemlerde 1.09-4.85 m arasında ölçülmüştür. Havza genelinde yeraltısuyu akım yönü havzanın güneyinde kuzeydoğuya; batısında kuzeye ve Küçük Sincanlı ovasında ise güneye Karadirek çayına doğrudur. Araştırma alanının batısında Kestel çayına yeraltısuyu boşalımı sözkonusudur. Ovada ortalama yeraltısuyu seviye düşümü 10 m civarında iken, özellikle Kusura ve Emirhisar bölgelerinde yeraltısuyu seviyesinde yaklaşık 25 m'ye ulaşan düşümler gözlenmiştir. Bu bölgede kireçtaşı akiferine boşalım da gerçekleşmektedir. Ovada bulunan sondaj kuyularından tahsisin üzerinde aşırı su çekilmesi, son yıllarda yağışların ve özellikle de kar yağışlarının ortalamanın altında kalması yeraltısuyu seviyesindeki aşırı düşümlerin nedenidir.
Sandıklı basin located in the Inner West Anatolian part of the Aegean and it the basin open to the Büyük Menderes basin. The basin is formed a combination of Kuruçay and Küçük Sincanlı plains which is covers an area of approximately 1556 km2 and also, the basin is semi-closed. According to lithological properties of geological units in the basin, the most important aquifers are alluvial and Hamamçay formation. In addition, locally groundwater is abstracted from the limestone levels in the base of the alluvium. Groundwater dynamic is described seasonal changes and movement of groundwater in the aquifer media. In order to clarify the dynamic of the groundwater in the region, groundwater level measurements have been made periodically 7 periods between 2007 to 2010 years and seasonal variations were investigated. In general, the groundwater level in the Kuruçay basin changed from 3.29 to 75.18 m in wet period; from 4.38 to 83.65 m in dry period respectively. The groundwater level in the Küçük Sincanlı plain measured between 0.75 and 4.48 m in wet period, 1.09 and 4.85 m dry period, respectively. Groundwater flow direction is toward to northeast direction in south of the basin and to north in the west of the basin. It is also toward to the Karadirek creek in south within the Küçük Sincanlı plain. In the basin, average groundwater level decrease is 10 m. It also decreases to 25 m in Kusura and Emirhisar regions. In addition, decreasing to the limestone aquifer observed in these regions. The reasons of the excessive decrease in groundwater level are withdrawing of water from wells at over assignment and decreasing of rainfall and snowfall in recent years.

16.A new method for determining lower density layer in prospection of hydrocarbon
Ali Elmas, Hasan Çavşak
doi: 10.5505/pajes.2015.94834  Pages 233 - 240
Bazı bilim adamları, 3 boyutlu gravite model hesaplamalarında, yoğunlukları her formasyon içinde değişken olarak ele alırlar. Yani yoğunluğu parametrelere bağlı bir fonksiyon olarak tanımlarlar. Bir yeraltı tabakası içindeki yoğunluk değişimi derinlikle orantılı olarak bulunur. Bu çalışmada, her formasyon içinde tespit edilen sismik hız sınırları kullanılarak, yoğunluğun değişken olarak göz önüne alınması amaçlanmıştır. Sismik hız sınırlarının izlediği yol, yoğunluk değişiminin bir göstergesidir. 3B ters çözüm hesaplarında model geometri içindeki ana formasyonlara ek olarak bir formasyon daha tanımlanmıştır. Bu ek formasyon tanımı, her formasyon içinde mevcut olan sismik hız sınırlarının tümü kesintisiz kullanılarak yapılmıştır. İşte bu ek formasyon için hesaplanan yoğunluk, sismik hız sınırları arasındaki yoğunluk değişim miktarı olarak kabul edilmiştir. Bu değişim, ana formasyonlar için hesaplanan yoğunluklara bir düzen içinde ilave edilerek, yoğunluğun derinlikle değişimi ayrıntılı olarak saptanmıştır. Bu çalışma, Adıyaman, Diyarbakır ve Gaziantep bölgesine ait sismik ve açılan kuyulara ait verilerin bir kısmının TPAO’dan alınmasıyla düşük hızlı yer altı modeli oluşturularak yapılmıştır. Bu çalışma sonunda sismik hız sınırlarının ekstra bir kütle olarak alınmasıyla yoğunluğun derinlikle nasıl değiştiği saptanmıştır. Böylece hidrokarbon içeren düşük yoğunluklu tabaka tespit edilmeye çalışılmıştır. Hidrokarbon aramalarında bu yöntem kullanılarak; daha az kuyu açılarak sonuca gidilebilir. Bu çalışmada, başlangıçta yoğunluklar sabit olarak dikkate alınmıştır. Fakat her tabaka içindeki yoğunluklar değişken olarak hesaplanmıştır.
It is known that densities in formations are usually assumed to be constant for gravity model calculations. This also implies that formations are homogeneous and isotropic. However, the formations are usually heterogeneous and densities vary depending on heterogeneity. For this reason, densities should be taken into account as variables. Some scientists consider densities as variables in each formation in model calculations. In other words, density is defined as a function of the required parameters. In fact, functional change is regular. However, density is an irregular variable that depends on the change boundaries of seismic velocity. In this study, it is aimed to take density into account as a variable by using detected seismic velocity boundaries at which seismic velocity changes for each formation. In addition to main formations in model geometry in 3D inversion calculations, another formation was defined. This additional formation has been described by using a combination of all of the change boundaries of seismic velocity present in each formation in a specific order. The density calculated for the additional formation estimated the variation of density between the change boundaries of seismic velocity. This variation is added to the mass densities that are calculated for the description number of each zone. So, lower-density layer comprising oil can be determined by this method. The reliability of the results of the method depends on the reliability of seismic velocity boundaries. Moreover, the increasing number of seismic velocity boundaries leads to the increasing resolution of density variations.

LookUs & Online Makale