E-ISSN: 2587-0351 | ISSN: 1300-2694
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi - Pamukkale Univ Muh Bilim Derg: 25 (7)
Cilt: 25  Sayı: 7 - 2019
1.
Kapak-İçindekiler
Cover-Contents
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi
Sayfalar I - V

2.
Elektronik tekstillerde iletken mürekkep uygulamaları
Conductive ink applications on electronic textiles
İbrahim Üner, Banu Hatice Gürcüm
doi: 10.5505/pajes.2019.55890  Sayfalar 794 - 804
Bu araştırmanın amacı elektronik tekstil uygulamalarında kullanılan baskı yöntemlerinin incelenmesi ve bu baskı yöntemlerinde kullanılan farklı özelliklere sahip iletken mürekkeplerin işlem şartlarının, avantaj ve dezavantajlarının incelenmesidir. Araştırmada, iletken mürekkepler ile ilgili bir kavramsal çerçeve oluşturularak elektronik tekstiller alanında kullanımı ve önemi literatür açısından incelenmiştir. Çalışmada, gümüş içerikli iletken mürekkeplerin esnek malzemeler üzerine basılmasıyla, radyo frekansı tanımlama, elektromiyografi ve çeşitli sensör tasarımlarının yapıldığı görülmüştür. Serigrafi ve inkjet baskı teknikleri en çok kullanılan baskı teknikleri olarak değerlendirilmiştir.
This study was conducted to investigate printing techniques used in electronic textile applications and to examine the application conditions, advantages and disadvantages of the conductive inks used in these printing processes. This research is a conceptual framework designed to examine conductive inks within the scope of electronic textiles and their importance. In the study, it is seen that by printing of silver doped conductive ink on flexible materials, radio frequency identification (RFID, electromyography (EMG) and variety of sensors are designed. It was evaluated that screen printing and inkjet printing techniques are most familiar printing applications.

3.
Tekstil Endüstrisi İçin Geri Dönüşüm ve Önemi
Recycling and Importance for Textile Industry
Merve Türemen, Aslı Demir, Esen Özdoğan
doi: 10.5505/pajes.2018.97253  Sayfalar 805 - 809
Tekstil geçmişten günümüze kadar insanoğlunun üç temel ihtiyaçlarından biri olarak bilinmektedir. Tekstil ürünlerinin tüketimi, günümüzde modanın hızla gelişimi ve nüfus artışıyla birlikte artmıştır. Tekstil ürün ve işlemlerinde kaynakların korunması, atık sahaların azaltılma ihtiyacı, atık maliyeti ve üretim için ucuz hammadde ihtiyacı gibi zorlayıcı nedenlerle geri dönüşüm tüm dünyada giderek öneme sahiptir. Geri dönüşüm ile birlikte sosyal, ekonomik ve çevresel açıdan dünyaya önemli katkılar sağlanabilecektir. Birçok ülke bu konuda önlemler alarak endüstriyel bazda çalışmalarını hızlandırmıştır.
Ülkemizde tekstil, önde gelen endüstriyel sektörlerden biri olması ve tekstil materyallerinin % 95’ten daha fazlasının geri dönüştürülebilme, değerlendirilebilme imkânı olması nedeniyle oldukça önemli bir yere sahiptir. Bu çalışmada tekstilde geri dönüşüm konusunda genel bir değerlendirme yapılmıştır.
Textiles are known to be one of the three basic needs of human beings as from the past to the present day.Consumption of textile products has increased along with the rapid development of fashion and population growth. Recycling with compelling reasons, such as the protection of resources in textile products and processes, the need to reduce waste areas, the cost of waste and the need for cheap raw materials for production, is increasingly prevalent throughout the world.With recycling, significant contributions to the world will be achieved in terms of social, economic and environmental aspects. Many countries have stepped up their work on industrial basis by taking precautions in this regard.Textile in our country has a very important place because it is one of the leading industrial sectors and more than 95% of textile materials can be recycled and evaluated. In this study, a general evaluation of recycling in textiles was made.

4.
Tekstil Üretim Süreçleri Açısından Endüstri 4.0 Kavramı
Concept of Industry 4.0 in Textile Manufacturing Processes
İlhami İlhan
doi: 10.5505/pajes.2018.69851  Sayfalar 810 - 823
Bu çalışmanın amacı; insan uygarlığının eriştiği bilimsel ve teknolojik birikimin bir sonucu olarak gündeme gelen ve son zamanlarda sıklıkla tartışılmaya başlanan Endüstri 4.0 (4. Sanayi Devrimi) kavramını irdelemek ve tekstil üretim süreçlerine yapacağı olası etkileri tartışarak farkındalık yaratmaktır. Bunun için ilk olarak Endüstri 4.0 kavramının tarihsel gelişimi, bileşenleri ve temel özellikleri üzerinde durulmuş, insan yaşamına ve üretim süreçlerine yapması beklenen etkiler değerlendirilmiştir. Ardından, tekstil üretim süreçlerinde Endüstri 4.0 açısından mevcut durum ortaya konulmuş, tekstil endüstrisinde gözlenen geleceğe dönük eğilimler tartışılmıştır. Sonuç olarak; Endüstri 4.0 kavramının, tüm diğer endüstri dallarında olduğu gibi tekstil sektöründe de tüm paydaşlarca dikkatle takip edilmesi, anlaşılması ve uyum çalışmalarına bir an önce başlanması gereken bir olgu olduğu kanısına varılmıştır.
The purpose of this study is to examine the concept of Industry 4.0 (4th Industrial Revolution), which is a result of the scientific and technological accumulation of human civilization and which has been frequently discussed in recent years, and to raise awareness by discussing possible effects on the textile production processes. First of all, the historical development, components and basic characteristics of the Industry 4.0 concept are discussed and the expected effects on human life and production processes are evaluated. Then, the current situation in textile production processes is presented in terms of Industry 4.0, and the observed trends in the textile industry are discussed. As a result; it has come to the conclusion that the concept of Industry 4.0 is a fact that all stakeholders must be carefully followed, understood and immediately harmonized in the textile sector as it is in all other industries.

5.
Keçi boynuzu, tarçın ve zencefil tozu içeren püskürtmeli kurutucuda kurutulmuş süt tozlarının ve aglomeratlarının fiziksel karakterizasyonu
Physical characterization of spray-dried milk powders and their agglomerates with the addition of carob, cinnamon, and ginger powders
Hira Yüksel, Gülşah Çalışkan Koç, Safiye Nur Dirim
doi: 10.5505/pajes.2019.56798  Sayfalar 824 - 833
Bu çalışmanın amacı; farklı miktarlarda keçi boynuzu (CP), tarçın (CNP) ve zencefil (GP) tozu katkısının ve akışkan yatak aglomerasyon işleminin süt tozlarının nem, su aktivitesi ve toz özellikleri, toz verimi ve kurutma ve aglomerasyon işlemlerinin enerji tüketimi üzerindeki etkisinin belirlenmesidir. Farklı konsantrasyonlarda (%1-8 ağırlıkça) CP, CNP ve GP doğrudan tam yağlı inek sütüne ilave edilmiş ve 30 dk süre ile karıştırılarak kaba filtre kağıdından süzülmüştür. Elde edilen filtrat 160/80°C hava giriş/çıkış sıcaklığında pilot ölçekli püskürtmeli kurutucuda kurutulmuştur. Toz ürün verimi CP içeren süt tozlarında (MPCP) % 55.57-67.07, CNP içeren süt tozlarında (MPCNP) % 45.48-61.04 ve GP içeren süt tozlarında (MPGP) ise % 42.42-46.93 arasında değişmiştir. Aromaların ilavesi, kuruma süresi ve enerji tüketimini azaltmıştır (p<0.05). Aglomerasyon işlemi 1.8 m/s, ve 80 °C’de 15 dk süre ile gerçekleştirilmiştir. Bu işlem süresince, su (1: 0.1 ağırlık: ağırlık, su: toz) bağlayıcı olarak toz ürünlere ilave edilmiştir. Aglomeratların nem içeriği (%3.45-4.60, yaş bazlı) ve su aktivitesi değerleri (0.171-0.257) süt tozlarına kıyasla daha yüksek bulunmuştur. Toz ürünlerin çözünürlük süreleri ilave edilen aroma maddesine bağlı olarak azalmıştır. Yüksek yığın (200-259 kg/m3) ve sıkıştırılmış yığın (339-400 kg/m3) yoğunluğu değerleri MPGP’den elde edilmiştir. Aglomerasyon işlemi, süt tozlarının akabilirlik özelliklerini; yığın ve sıkıştırılmış yığın yoğunluğu. değerlerini arttırmıştır. Süt tozlarının uzun çözünürlük süreleri (194-244.5 s) uygulanan aglomerasyon işlemiyle 10-50 s’ye düşürülmüştür.
The scope of the study is to determine the influence of the addition of different amounts of carob (CP), cinnamon (CNP), and ginger (GP) powders and fluidized bed agglomeration process on the moisture content, water activity and powder properties of milk powders as well as powder yield and the energy consumption of the drying and agglomeration operations. CP, CNP, and GP were directly added to whole milk at different concentrations (1-8 % by weight), mixed for 30min and filtered by crude filter paper. Then, the filtrate was spray dried at the inlet and outlet air temperatures of 160 and 80 °C respectively. The powder yield ranged between 55.57-67.07 % for milk powder with CP (MPCP), 45.48-61.04 % for milk powder with CNP (MPCNP), and 42.42-46.93 % for milk powder with GP (MPGP). The addition of the powders decreased the total drying time and energy consumption of the drying process (p<0.05). The agglomeration process was performed at 1.8 m/s, and 80 °C for 15 min. During this process, water (1: 0.1 weight: weight, water: powder) was added to powders as a binder. Agglomerates have higher moisture content (3.45-4.60%, wet basis) and water activity (0.171-0.257) values compared to corresponding powders. The solubility times of powders decreased with the increasing amount of ingredients. Higher bulk (200-259 kg/m3) and tapped (339-400 kg/m3) density values were obtained from MPGP compared to other powders. Agglomeration process improved the flow properties of milk powders and increased the bulk and tapped density values. The long solubility times of milk powders (194-244.5 s) reduced to 10-50 s by means of the applied agglomeration process.

6.
Geleneksel et ürünlerindeki laktik asit bakterilerinin antibiyotik direnç profili
Antibiotic resistance profile of lactic acid bacteria from traditional meat products
Zerrin Erginkaya, İbrahim Yalanca, Emel Ünal Turhan
doi: 10.5505/pajes.2018.34466  Sayfalar 834 - 838
Bu çalışmanın amacı bazı geleneksel et ürünlerinden laktik asit bakterilerini izole etmek ve bu izolatların antibiyotik dirençliliklerini belirlemektir. Çalışmada sucuk ve pastırma örneklerinden Lactobacillus spp., Pediococcus spp., Leuconostoc spp. ve Enterococcus spp. olmak üzere toplam 41 adet laktik asit bakterisi izole edilmiştir. İzolatların antibiyotik dirençlilikleri Kirby-Bauer Disk Difüzyon yöntemi kullanılarak saptanmıştır. Sucuk ve pastırma örneklerinden elde edilen laktik asit bakterisi izolatlarının tamamı vankomisin ve siprofloksasine dirençli bulunurken, kloramfenikol, eritromisin ve ampisiline karşı duyarlı bulunmuşlardır. Laktik asit bakterisi izolatlarının bazılarında ayrıca rifampisin, tetrasiklin, ve gentamisin direnci de saptanmıştır. Sucuk ve pastırma örneklerinde farklı direnç profillerinin gözlenmesi geleneksel et ürünlerindeki antibiyotik dirençliliği ile ilgili sistematik bir çalışma yapılması gerekliliğini ortaya koymuştur.
The present research is aimed isolation of lactic acid bacteria from some traditional meat products and detection of antibiotic resistant strains. In the present study, total 41 lactic acid bacteria including Lactobacillus spp., Pediococcus spp., Leuconostoc spp. and Enterococcus spp. were isolated. Antibiotic resistance of these isolates were detected by Kirby Bauer-Disc Diffusion Method. It was found that all of lactic acid bacteria isolates from sucuk and pastırma had resistance to vancomycin and ciprofloxacin, while they exhibited susceptible to chloramphenicol, erythromycin and ampicillin. Additionally, some of lactic acid bacteria showed resistance against rifampicin, tetracycline and gentamicin. The observation of different resistance profile in sucuk and pastrami samples revealed need of systematic studies dealing with antibiotic resistance in lactic acid bacteria from traditional meat products.

7.
Sağlıklı Et Ürünleri Geliştirme Stratejileri
The Strategies Of Developing Healthy Meat Products
Orhan Özünlü, Haluk Ergezer, Ramazan Gökçe
doi: 10.5505/pajes.2018.35219  Sayfalar 839 - 845
Et ve et ürünlerinin bileşiminde bulunan doymuş yağ asidi, kolesterol, tuz, nitrit gibi maddelerin fazla miktarda tüketimiyle insanlarda bazı sağlık sorunları (kardiyovasküler rahatsızlıklar ve bazı kanser türleri) ortaya çıkabilmektedir. Bu yüzden et ve et ürünleri tüketiciler tarafından zaman zaman sağlıksız ürün olarak algılanmaktadır. Bu algıyı ortadan kaldırabilmek için hem bilim insanları hem de et endüstrisinde çalışanlar et ürünlerini daha sağlıklı hale getirebilmek amacıyla çeşitli stratejiler ortaya koymaya çalışmaktadırlar. Bu derlemede sağlıklı et ürünlerini geliştirme stratejileri canlı hayvanlardaki uygulamalar (beslenme yönetimi, genetik stratejiler) ve et ürünlerindeki uygulamalar (sodyum miktarını azaltmak, nitrit miktarını azaltmak, kolesterol miktarını azaltmak, yağ asitleri profilinde değişiklik yapmak, probiyotik ve prebiyotik ilave etmek, diyet lifi ile zenginleştirme, vitamin, mineral ve antioksidanlarla zenginleştirme) olmak üzere iki ana grup altında incelenmeye çalışılmıştır.
Some health problems (cardiavascular diseases and some types of cancer) can be occured in human in the case of excess amount of consumption of saturated fatty acid, cholesterol, salt, nitrite due to the composition of meat and meat products. Thus, meat and meat products have occasionally perceived as unhealthy product by consumers. To change this perception, both scientists and owners in the meat industry are put forward various strategies to meat products in order to get healthier product. In this review, the strategies of developing healthy meat products were tried to investigate with two main branches just about practices in living animals (nutrition management, genetic strategies) and in meat products (reduction of sodium content, reduction of nitrite, reduction of cholesterol, modification of the fatty acid profile, incorporation of probiotics and prebiotics, enrichment with dietary fiber, enrichment with vitamins, minerals and antioxidants).

8.
Gıda Sanayiinde Kullanılan Uçucu Yağların Mikroenkapsülasyon Uygulamaları
Microencapsulation Applications of Essential Oils Used in Food Industry
Sevi Bosnalı, Özgül Özdestan Ocak
doi: 10.5505/pajes.2018.45336  Sayfalar 846 - 853
Aromatik, esans veya eteri yağlar olarak da adlandırılan uçucu yağlar, bitkilerden elde edilen güçlü kokulu yağa benzer sıvılardır. Son yıllarda tüketicilerin doğal ürünlere artan talebi doğrultusunda uçucu yağlar, sentetik katkı maddeleri yerine doğal, çevre dostu ve birçok anlamda faydası olan alternatif bir seçenektir. İçerdikleri uçucu bileşenlerin kolayca çevre koşullarından etkilenerek kaybolması mikroenkapsülasyon teknolojisi ile çözüm bulmuştur. Mikroenkapsülasyon uçucu yağlara bir kalkan oluşturarak stabilitesinin korunması, raf ömrünün artması, kontrollü salınımının sağlanması, tat ve kokunun maskelenmesi, taşınma kolaylığı, besinsel kaybının azaltılması gibi birçok avantaj sağlamaktadır. Püskürtmeli kurutucu, koaservasyon, ekstrüzyon, akışkan yatakta kaplama, süperkritik akışkan yöntemi gibi çeşitli tekniklerle uygulanan mikroenkapsülasyon gıda sanayii başta olmak üzere tekstil, eczacılık, kimya, yem, veterinerlik, biyoteknoloji, tıp gibi birçok alanda kullanımı yaygındır. Bu derleme, uçucu yağların önemini belirtirken mikroenkapsülasyon sayesinde kazanılan artılara dikkat çekerek mikrokapsüllerin hazırlanma tekniklerini ve kaplama materyallerinin seçimini, gıda sanayiindeki uygulamaları gözler önüne sererek açıklamaktadır.
Essential oils, also called aromatic, essential or ether oils, are liquids similar to strong scented oils obtained from plants. In recent years, volatile oils and synthetic additives have been replaced by natural, environmentally friendly and many alternative meanings in the increasing demands of consumers for natural products. It founded a solution with the microencapsulation technology that the volatile components they contain are easily affected by environmental conditions. Microencapsulation provides many advantages such as preservation of stability by stabilizing the essential oils, increasing shelf life, ensuring controlled release, masking taste and odor, ease of transport, reduction of nutritional loss. Microencapsulation applied by various techniques such as spray drying, coacervation, extrusion, fluid bed coating, supercritical fluid method is widely used in many fields such as mainly food industry, textile, pharmaceutical, chemical, feed, veterinary, biotechnology, medicine. This review axioms the importance of essential oils, highlighting the benefits gained by microencapsulation, explaining the preparation techniques of microcapsules and the selection of coating materials, taking into account applications in the food industry.

9.
Gıda Sistemlerinde Etil Laurol Arjinat’ın Antimikrobiyal Aktivitesi, Etki Mekanizması ve Kullanım Potansiyeli
Antimicrobial Activity, Mechanism of Effect and Usage Potential of Ethyl Lauroyl Arginate in Food Systems
Bahar Demircan, Özgül Özdestan Ocak
doi: 10.5505/pajes.2018.54765  Sayfalar 854 - 863
Etil laurol arjinat (LAE), yeni gıda katkı maddeleri arasında en güçlü antimikrobiyal maddelerden biri olarak kabul edilen katyonik bir yüzey aktif maddedir. Ayrıca, insan vücudunda doğal bileşenlere hızla metabolize olduğundan toksik olmayan bir katkı maddesi olarak sınıflandırılmış ve gıdalarda kullanımına belirli sınırlamalar getirilerek izin verilmiştir. Antimikrobiyal gıda koruyucu olarak etil laurol arjinat (LAE) kullanımı sırasıyla Gıda ve İlaç Dairesi ve Avrupa Gıda Güvenliği Ajansı tarafından onaylanmıştır. Bu nedenle, son yıllarda, bu bileşiğin gıda sistemlerine uygulanmasına odaklanılmıştır. LAE, esterleşme ve yoğuşma adımları ile sentezlenen stabil bir bileşiktir. Ayrıca küf, maya, gram-pozitif ve gram-negatif bakteriler dahil olmak üzere çok çeşitli mikroorganizmalara karşı güçlü antimikrobiyal aktivitesi bulunmaktadır. Katyonik bir yüzey aktif madde olan LAE’nin antimikrobiyal etkisindeki ana hedef hücre zarıdır. LAE'nin antimikrobiyal bir ajan olarak gıdalardaki potansiyel kullanımı geniş bir ürün çeşitliliğini kapsayabilmektedir. Bu bağlamda, ambalajlanmış gıda ürünlerinin güvenliğini ve kalitesini arttırmak amacı ile geliştirilen antimikrobiyal ambalajlama sistemlerinde LAE'nin uygulanması ile ilgili olarak çeşitli çalışmalar yapılmış ve sonucunda ise bu maddenin birçok sistem üzerinde etkili bir antimikrobiyal olarak kullanılabileceği belirtilmiştir. Son yıllarda, LAE'yi bir gıda koruyucu olarak kullanmak için gıdaya doğrudan ekleme, gıda yüzeyine uygulama veya gıda ambalajına dahil edilme gibi çeşitli stratejiler önerilmiştir. Çoğu uygulama tek başına LAE kullanımına ilişkin olmasına rağmen, gıda ürününün raf ömrünü daha da arttırmak için LAE ve diğer koruma yöntemleri arasında bazı kombinasyonlar da kullanılmıştır.
Ethyl lauroyl arginate (LAE) is a cationic surfactant considered as one of the strongest antimicrobial material in new food additive. It is also classified as a non-toxic additive because of rapidly metabolized to natural components in the human body and allowed to be used with certain limitations in its use. The use of ethyl lauroyl arginate (LAE) as antimicrobial food preservative has been approved by the Food and Drug Administration and the European Food Safety Agency, respectively. For this reason, in recent years, it has focused on the application of this compound to food systems. LAE is a stable compound synthesized by the steps of esterification and condensation. There is also strong antimicrobial activity against a wide variety of microorganisms including mold, yeast, gram-positive and gram-negative bacteria. The main target for the antimicrobial effect of LAE, a cationic surfactant, the cell membrane. The potential use of LAE as an antimicrobial agent in foods can encompass a wide range of products. In this context, various studies have been carried out on the application of LAE in antimicrobial packaging systems developed with the purpose of increasing the safety and quality of packaged food products and it has been stated that this material can be used as an effective antimicrobial on many systems. In recent years, various strategies have been proposed to use LAE as a food preservative, such as direct addition to food, application to food surface, or inclusion in food packaging. Although most applications are related to the use of LAE alone, some combination treatments have been used between LAE and other conservation methods to further increase the shelf life of the food product.

10.
Betalain ekstraktlarının gıdalarda kullanım olanakları
Usage of betalain extracts in food
Vasfiye Hazal Özyurt, Hazal Saralı, Semih Ötleş
doi: 10.5505/pajes.2019.03592  Sayfalar 864 - 870
Gıda sanayinin gelişmesiyle, gıdaların işleme, depolama ve satışa sunum aşamalarında çevresel etkenlerden dolayı renk kaybı meydana gelmektedir. Renk kaybı tüketicilerin ürün alımında en önemli unsurlardan birisidir. Bu durum, üreticileri renk kaybını önlemek için doğal veya sentetik renklendirici kullanımına yönlendirmektedir. Sanayinin gelişmesi ve sağlık sorunlarının artması ile tüketicilerin ilgisi doğal ürünlere kaymış ve doğal ürünlere artan ilgi sonucunda da üreticiler doğal renklendirici kullanımına yönelmiştir. Betalain, çiçeklerde, meyvelerde ve Caryophyllales familyasına ait bitkilerde bulunan doğal bir renklendiricidir. Antioksidan, antiproliferatif, antikanser ve antilipidemik etkileri ile sağlığı desteklemektedir. Böylece betalainin doğal renklendirici olarak kullanımı günümüzde ilgi çeken konular arasına girmektedir. Bu derlemede, betalainin moleküler ve kimyasal yapısı, stabilitesini etkilyen faktörler, betalain ekstraksiyonu, ekstraktların gıdalarda kulanımı ve sağlık üzerine etkileri ile ilgili bilgi verilmesi amaçlanmıştır.
With the development of the food industry, changes in environmental factors create an effect of color loss in the stages such as, processing, storing and selling the food. Colour loss is one of the most important factor for consumers purchasing the product. That’s why for preventing the color loss natural and synthetical colorants are used. Consumers directed to use of natural products with the increasing health issues as a result of industrialization. With increasing attention of usage of natural products, producers are directed to use of natural colorants. Betalain is a natural colorant that was used in flowers and fruits also, it belongs to Caryophyllales family. At the same time, through its antioxidant, anticancer and antilipidemic effects, it creates a positive effect on health. Thus, nowadays using betalain as a natural colorant became an interesting subject. In this article, it was purposed giving information in the areas of the molecular and chemical structure of betalain, their stability, extraction, and usage in foods of betalain and its effects on the health.

11.
Ozonlama ile çeşitli model tekstil boyalarından KOİ ve TOK giderimi: Box-Behnken yaklaşımı
Removal of COD and TOC from various model textile dyes by ozonation: Box-Behnken approach
Musa Büyükada
doi: 10.5505/pajes.2018.38247  Sayfalar 871 - 877
Bu çalışmada bir ileri oksidasyon süreci olan ozonlama kullanılarak çeşitli sentetik atık sularından KOİ ve TOK giderimleri incelenmiştir. Deneylerin planlanmasında bir tür cevap yüzey metodu olan Box Behnken tasarımından (BBT) yararlanılmıştır. İşletme parametreleri olarak ozon dozu (OD, mg/L), reaksiyon süresi (RS, dk) ve başlangıç boya konsantrasyonu (BBK, mg/L) belirlenmiştir. %90’ın üzerinde KOİ ve %80’in üzerinde TOK giderimi, ozonlamanın sentetik atık suların arıtımında etkili bir süreç tipi olduğunu göstermiştir. Son olarak çoklu doğrusal olmayan regresyon (ÇDOR) ile modelleme, ilaveten optimizasyon ile validasyon çalışmaları gerçekleştirilmiştir. Türetilen ÇDOR modellerinin yanıt değişkenlerini tahmin edebilme gücü %99 olarak belirlenmiştir. 24 mg/L OD, 40 dk RS ve 10 mg/L BBK şartları BBT-optimize işletme şartları olarak belirlenmiştir. Bu şartlarda tüm sentetik atık sulardan yaklaşık %95 KOİ ve %85 TOK giderimi öngörülmüştür. Optimize şartlardaki validasyon deneylerinde elde edilen sonuçlar bu tahminsel değerleri doğrulamıştır. Tahminsel ve deneysel sonuçlar arasındaki büyük uyum BBT’nin optimizasyondaki doğruluğunu ve başarısını ortaya koymuştur.
In this study, the removal of COD and TOC from various synthetic effluents was investigated using ozonation as an advanced oxidation process. Box Behnken design (BBD) as a kind of response surface methodology was used in planning the experiments. Ozone dose (OD, mg/L), reaction time (RT, min), and initial dye concentration (IDC, mg/L) were determined as the operating parameters. Removal of COD over 90% and TOC over 80% showed that ozonation was an effective process type in the treatment of synthetic effluents. Finally, modeling by multiple non-linear regression (MNLR), additionally optimization and validation studies were performed. The power of the proposed MNLR models for predicting response variables was determined as 99%. OD of 24 mg/L, RS of 40 min, and IDC of 10 mg/L were determined as BBD-optimized operating conditions. Under these conditions, COD of 95% and TOC of 85% removal from all synthetic effluents were approximately predicted. The results obtained from the validation experiments that were performed at optimized condition confirmed these predicted values. Good accordance between predictive and experimental results demonstrated the accuracy and success of BBT in optimization.

12.
Tarımsal Atık Üzerine Malahit Yeşili Adsorpsiyonunda Denge ve Kinetik Verilerin İncelenmesi
Investigation Of Equilibrium And Kinetic Data In Agricultural Waste With Malachite Green Adsorption
Çiğdem SARICI ÖZDEMİR
doi: 10.5505/pajes.2019.81059  Sayfalar 878 - 883
Bu çalışmada yer fıstığı kabuğu üzerine malahit yeşili adsorpsiyonunda denge ve kinetik verilerin incelenmesi amaçlanmıştır. Yer fıstığının yüzey özelliklerinin belirlenmesi amacı ile XRD, SEMve FTIR analizleri gerçekleştirilmiştir. Başlangıç malahit yeşili konsantrasyonu, adsorbent miktarı ve sıcaklığın adsorpsiyon verimi üzerine etkileri incelenmiştir. Langmuir izoterm modeli ve yalancı ikinci mertebe kinetik modelin yer fıstığı kabuğu üzerine malahit yeşili adsorpsiyonunun açıklanmasında en uygun modeller olduğu belirlenmiştir. Tarımsal atık ile malahit yeşili adsorpsiyonunda maksimum adsorplama kapasitesi 41.494 mg/g olarak bulunmuştur.
In this study, it is aimed to investigate the equilibrium and kinetic data of the malachite green adsorption onto the peanut shell. XRD, SEM and FTIR analyzes were carried out by determining the surface properties of peanuts.The effects of initial malachite green concentration, adsorbent amount and temperature were evaluatedon the adsorption yield. The best fitting isotherm model was the Langmuir and kinetics model was pseudo-second order for malachite green adsorption onto peanut shell. Adsorption experiments showed that the maximum malachite green adsorption capacity of agricultural waste is 41.49 mg.g-1.

13.
Bor Minerallerinin Su Bazlı Sondaj Çamurunun Reolojik ve Filtrasyon Özellikleri Üzerindeki Etkilerinin İncelenmesi: Deneysel Çalışma
Investigation of the Effects on Rheological and Filtration Properties of Water-Based Drilling Mud of Boron Minerals: An Experimental Study
Abdullah Özkan, Behlül Merve Kaplan
doi: 10.5505/pajes.2019.89990  Sayfalar 884 - 888
Bu çalışmanın amacı, bor minerallerinin su bazlı sondaj çamurunun reolojik ve filtrasyon özellikleri üzerindeki etkisini incelemektir. Bu amaçla, su bazlı sondaj çamuru hazırlanarak içerisine 45 μm partikül boyutuna sahip boraks (Na2B4O7.10H2O), 75 μm partikül boyutuna sahip üleksit (NaCaB5O9.8H2O) ve 100 μm partikül boyutuna sahip kolemanit (Ca2B6O11.5H2O) farklı oranlarda (1-5 % w/v) eklenmiştir. Boraks, üleksit ve kolemanitin karekterizasyonu X-ışınları floresans spektrometresi (XRF) ile yapılmıştır. Bor türevleri içeren su bazlı sondaj çamurunun görünür viskozite, plastik viskozite, kopma noktası ve jel mukavemeti gibi reolojik özellikleri FANN viskozimetresi ile belirlenmiştir. Filtrasyon özellikleri, API Filter Presi kullanılarak incelenmiştir. Tüm ölçümler, Amerikan Petrol Enstitüsü (API) standartlarına göre gerçekleştirilmiştir. Boraks, üleksit ve kolemanit minerallerinin ayrı ayrı eklenmesi (% 1-5 w/v) ile hazırlanan sondaj çamurlarının reolojik ve filtrasyon özellikleri kendi içlerinde, daha sonra birbirleri ile ve son olarak ta katkısız su bazlı sondaj çamuru ile karşılaştırılmıştır. Bor minerallerinin sondaj çamurunun reolojik özelliklerine olumlu yönde katkı sağladığı tespit edilmiştir. Boraks ve kolemanitin, üleksite oranla daha iyi bir etkiye sahip olduğu görülmüştür. Katkısız su bazlı sondaj çamuruna kıyasla, çamura bor mineralleri eklenmesinin çamurun filtrasyon kaybı ve kek kalınlığını attırdığı görülse de sonuçların referans değer aralığında olduğu tespit edilmiştir.
The aim of this study is to determine the effect on the rheological and filtration properties of water based drilling fluid of boron minerals. For this purpose, water-based drilling mud was prepared and borax (Na2B4O7.10H2O) with a particle size of 45 μm, ulexite (NaCaB5O9.8H2O) with a particle size of 75 μm and colemanite (Ca2B6O11.5H2O) with a particle size of 100 μm with different concentrations 1-5 (% w/v) are separately added. The characterization of borax, uleksite and colemanite are examined using X-ray fluorescence spectrometer (XRF). The rheological properties such as apparent viscosity, plastic viscosity, yield point and gel strength of the developed mud systems adding boron minerals were determined with a FANN viscometer. The filtration properties were examined using an API Filter Press. All physical measurements were carried out according to the American Petroleum Institute (API) standards. Borax, ulexite and colemanite added (1-5 % w/v) drilling muds rheological and filtration properties then compared to each other and the additive free water based drilling mud. The rheological and filtration properties of the developed mud systems are compared to original (additive free) mud system and with each other respectively. It is observed that boron additives improve the rheological properties of the drilling mud. Borax and colemanite have a better effect compared to ulexite. Filtration properties such as filtrate loss and filter cake thickness are increased compared to the original mud system but still in the reference value range and can be implemented to drilling operations.

14.
Kuru kayısılardaki kükürt miktarının serum oksidatif stres parametleri üzerine etkisi
Effect of sulfur amount in dry apricot on serum oxidative stress parameters
Önder Otlu, Tuğba Raika Kıran, Ercan Karabulut, Aysun Bay Karabulut
doi: 10.5505/pajes.2019.49035  Sayfalar 889 - 892
Kayısı, ticari olarak dünyanın birçok yerinde yetiştirilebilen önemli meyvelerden birisidir. Kayısılar güneşte veya depolanma süresini uzatmak amacıyla kükürtle muamele edilerek kurutulmaktadır. Birçok Avrupa ülkesi ve ülkemizde kuru kayısı bulunması gereken kükürt miktarı 2000ppm'dir ve bu miktarın aşağı çekilme ihtimali vardır. Çalışmanın amacı, yüksek ve düşük kükürt içerikli kayısılarla beslenmenin serum oksidatif stres parametreleri üzerine etkilerini karşılaştırmaktır. Toplamda 84 adet Wistar albino rat, gün kurusu kayısı ve farklı miktarda kükürt içeren kuru kayısıların kullanıldığı yemlerle 12 hafta boyunca beslendi. Ratların serum Total antioksidan seviye, Total oksidan seviye, Malondialdehit ve Glutatyon seviyeleri ölçüldü. En yüksek total antioksidan seviye gün kurusu kayısı ile beslenen grupta, en düşük total antioksidan seviye ise 3000ppm grubunda gözlemlenmiştir. Malondialdehit seviyelerinde sadece 1000ppm grubunda, Glutatyon seviyelerinde ise 1000ppm, 2000ppm ve 3000ppm gruplarında anlamlı artışlar görülmüştür.
Apricot is one of the important fruit that can be grown in many parts of the world. The apricots are dried in the sun or by treatment with sulfur to prolong the storage time. In many European countries and in our country, the amount of sulfur required in dried apricots is 2000ppm and this amount is likely to drop down. The aim of this study is to compare the effects of high and low sulfur apricot diet on serum oxidative stress parameters. In total, 84 Wistar albino rats were fed for 12 weeks with the use of dried apricots containing different amounts of sulfur and sun-dried apricots. Serum total antioxidant level, total oxidant level, malondialdehyde and glutathione levels of the rats were measured. The highest total antioxidant level was observed in the group fed with sun dried apricot, while the lowest total antioxidant level was observed in the 3000ppm group. Malondialdehyde levels increased only in 1000ppm group, while glutathione levels were significantly increased in 1000 ppm, 2000ppm and 3000ppm groups.

15.
CI2 gazı ile doyurulmuş HCI çözeltilerinde altın hurdalarından altının liçing kinetiği
The leaching kinetics of gold from gold scraps in CI2-saturated HCl solutions
Dilara Tokkan, Bünyamin Dönmez, Osman Nuri Ata
doi: 10.5505/pajes.2018.39259  Sayfalar 893 - 898
Altın içeren hurdalardan altının liçingi üzerine kinetiği ortaya koyan modeli açıklamak için, reaksiyon sıcaklığı, asit konsantrasyonu, katı-sıvı oranı, karıştırma hızı ve partikül boyutunun etkileri araştırılmıştır. Cl2 ile doyurulmuş HCI çözeltilerindeki altın liç kinetiğinin incelenmesinde, ortamda meydana gelen Cl atomları, altın hurdaları ile Cl2 moleküllerine göre daha hızlı reaksiyon vermektedir. Bu reaksiyon, çözünme reaksiyonu ile eşzamanlı olarak gerçekleşir ve yerinde oluşturulan klor olarak isim alır. Yöntemin, üretilen klorun depolanması gibi bazı dezavantajları da yoktur. Liçing hızının, artan reaksiyon sıcaklığı, karıştırma hızı ve asit konsantrasyonunu ile artarken; katı-sıvı oranı ve partikül boyutunun artmasıyla azaldığı belirlenmiştir.
Katı-sıvı sistemleri için büzülen nüve modellerini kullanan deneysel veriler analiz edilerek, altın içeren hurdalardaki altının liçinginin kimyasal kontrollü olduğu gözlenmiştir. Keza; çözünmenin kimyasal reaksiyon ile kontrol edilen liçing hızı, hız sabiti ve partikül boyutu arasındaki ilişki ile de desteklenmiştir. Liçing prosesinin aktivasyon enerjisi Statistica Paket Programı kullanılarak 34.40 kJ/mol olarak tespit edilmiştir.
In order to explain the model of kinetics control on the leaching of gold in gold-bearing scraps, the effects of the reaction temperature, solid/ liquid ratio, particle size and stirring speed and acid concentration are investigated. In the examination of the leaching kinetics of gold in Cl2-saturated HCI solutions, Cl atoms occurring in the medium react more rapidly than Cl2 molecules with gold scraps. This reaction takes place simultaneously with the reaction of dissolution and in situ-generated chlorine is called. Also, the method doesn’t have some disadvantages such as the storage of generated chlorine. It is determined that the leaching rate decreases with increasing particle size and solid to liquid ratio while it increases with increasing reaction temperature, acid concentration and stirring speed.
For fluid/solid systems, shrinking core models are analysed by using of experimental results. It is observed that the leaching of gold from gold-bearing scraps is chemically controlled. Also, the leaching rate controlled by the chemical reaction is supported by the relationship between the particle diameter and rate constant. The activation energy of leaching process by using Statistica Package Program is determined as 34.40 kJ/mol.

16.
2,3-dimetoksifenilboronik asit molekülünün konformasyon ve FTIR analizi
Conformational and FTIR analyses of 2,3-dimethoxyphenylboronic acid
Duygu Bilge
doi: 10.5505/pajes.2018.70431  Sayfalar 899 - 903
2,3-dimetoksifenil boronik asit molekülünün (2,3-dmpba; C6H3(OCH3)2B(OH)2) konformasyonel yapısı ve hidroksil (OH) gerilmeleri titreşimi üzerindeki çözücü etkisi Fourier dönüşümlü kızılötesi spektroskopisi (FTIR) ve yoğunluk fonksiyonel teorisi (YFT) ile birlikte hem deneysel hem de teorik olarak araştırılmıştır. Hesaplamalar polarize süreklilik modeli (PCM) kullanılarak on sekiz farklı organik çözücüde ve bileşiğin dört konformasyonel izomeri üzerinde odaklanmıştır. Titreşim analizleri için skalanmış kuantum mekanik model (SQM) kullanılmıştır. Ele alınan molekülün en kararlı konformasyonel izomeri çözücü etkisinden bağımsızdır. SQM metodu titreşim frekansları üzerindeki çözücü etkisini belirlemede oldukça başarılıdır. Bu çalışmadan elde edilen deneysel ve teorik tüm bulgular fenil boronik asit türevlerinin yapısal karakteristiklerini anlamada faydalı olacaktır.
The experimental and theoretical investigations of the solvent effect on the conformational structure and the hydroxyl stretching vibration of 2,3-dimethoxyphenylboronic acid (2,3-dmpba; C6H3(OCH3)2B(OH)2) molecule were studied by Fourier Transform İnfrared Spectroscopy (FTIR) and density functional theory (DFT). The computations were focused on four conformational isomers of the title compound in eighteen different organic solvents by using the polarizable continuum model (PCM). The scaled quantum mechanical (SQM) method was performed for the vibrational analysis. Most stable conformational isomer of the compound is independent of the solvent effect. The results of the SQM method are very successful in determining the solvent effect on the vibrational frequency. Experimental and theoretical findings from the present search will be useful to understand structural characteristics of phenylboronic acid derivatives.

17.
Doğrudan metil alkol oksidasyonu için polioksometalat/karbon nitrit nanotüp nanokompozitinin uygulanması
Application of polyoxometalate/carbon nitride nanotubes nanocomposite for directly methanol oxidation
Mehmet Lütfi Yola
doi: 10.5505/pajes.2018.48865  Sayfalar 904 - 906
Grafit karbon nitrit (g-C3N4) karbon bazlı nanomateryaller arasında kararlı karbon allotropudur. Π bazlı polimer sisteminde elektron lokalizasyonu olmayan C − N bağlarından oluşur. Polioksometalatlar (POMs) redoks-aktif maddelerdir ve doğrudan metanol oksidasyonu ve enerji depolama için hayati bir potansiyele sahiptir. POM'lar, yüksek değerli metaller ve anyonik metal oksitler içerdikleri için ilgi görmektedir.Bu çalışmada, Polioksometalat/ karbon nitrit nanotüp (C3N4 NTs) sentezlenmiş ve yakıt hücresi için uygulanmıştır. Öncelikle, hazırlanan nanokompozitin yapısı geçirgen elektron mikroskopu (TEM), x-ışınları fotoelektron spektroskopisi (XPS) ve taramalı elektron mikroskopu (SEM) kullanılarak incelenmiştir. Daha sonra bu nanokompozit modifiyeli elektrot kullanılarak elektrokimyasal ölçümler gerçekleştirilmiştir. POM-C3N4 NTs/GCE ve C3N4 NTs/GCE elektrotların elektrokimyasal aktif yüzeyleri sırasıyla 0.511 cm2 ve 0.169 cm2 olarak bulunmuştur. Hazırlanan nankompozit metil alkole karşı aktif bir katalitik etki göstermiştir.
Fuel cell in this study consumes methanol as fuel and they are very important for clean environment and effective energy conversion. Graphitic carbon nitride (g-C3N4) is carbon allotrope among carbon based nanomaterials. It consists of C−N bonds in π-based polymer. Polyoxometalates (POMs) are redox-active materials and have crucial potential for direct methanol oxidation and energy storage. POMs attract important interest because they included in high-valent metals and anionic metal oxides. In present report, the nanocomposite of polyoxometalate/C3N4 NTs was synthesized and applied for fuel cell. Firstly, the structure of prepared nanocomposite was investigated by transmission electron microscope (TEM), x-ray photo electron spectroscopy (XPS) and scanning electron microscope (SEM). After that, the voltammetric measurements were performed by using nanocomposite modified electrode. The electrochemical active areas of POM-C3N4 NTs/GCE and C3N4 NTs/GCE are 0.511 cm2 and 0.169 cm2, respectively. The prepared nanocomposite demonstrated active catalytic effect towards methanol.

18.
Karbondioksit yakalama uygulamaları için silika aerojeller üzerine derleme
A review on silica aerogels for CO2 capture applications
Bora Yay, Nilay Gizli
doi: 10.5505/pajes.2018.35651  Sayfalar 907 - 913
Son yıllarda, başta CO2 olmak üzere sera gazları olarak bilinen CH4, N2O, O3, CFC türü gazlar; yanma, endüstriyel emisyon veya anaeorobik bozunma gibi faaliyetlerle atmosfere salınmakta, yüksek ısı tutma kapasiteleri nedeniyle de yeryüzü sıcaklığının artmasına ve küresel iklim değişikliklerine neden olmaktadırlar. Dünya ülkelerinin CO2 salınımının azaltılması konularını öncelikli hedefleri olarak belirlemesiyle birlikte, bu konudaki gerek politik gerekse bilimsel çalışmalar büyük bir hız kazanmıştır Küresel karbon salınımlarının azaltılması için geliştirilen yöntemler; karbon yakalama ve depolama (carbon capture and storage) CCS teknolojileri olarak anılmaktadır. Bu yöntemler; yakma öncesi, yakma sonrası ve yakıtı oksitlendirme olmak üzere üç ana başlık altında toplanabilir. Adsorpsiyon, fiziksel ve/veya kimyasal absorpsiyon, membran ve kriyojenik (cryogenic) ayırma yöntemleri en yaygın kullanılan yanma sonrası CCS yaklaşımlarının başında gelmektedir. Gözenekli malzemeler de yanma sonrası akımlardan CO2’in fiziksel adsorpsiyon ile tutulmasında kullanılmaktadır. Ancak bu sistemlerin gerek seçimlilik gerekse döngüsel kullanım açısından zafiyetleri olduğu da bilinmektedir. Bu nedenle gözenekli malzemelerin CO2 ilgisi yüksek aminli gruplar ile modifiye edilmesi son yıllarda üzerinde çalışılan bir konu olmuştur. Hazırlanan bu derleme ile silika aerojellerin karbon tutma uygulamalarına yönelik güncel bilimsel çalışmalar taranmıştır. Derleme, silika arojellerin hazırlanması ve modifiye edilmesi, CO2 tutma başarımlarına yönelik yapılmış literatür çalışmaları ve gelecek uygulamaları olmak üzere başlıca üç kısımdan oluşmuştur. Sonuç olarak amin modifiye silika aerojellerin sahip oldukları üstün özelliklerle yanma sonrası süreçleri için ümit vaat eden malzemeler olduğu sonucuna varılmıştır.
In recent years, greenhouse gases known as, CH4, N2O, O3, CFC and especially CO2 are released into the atmosphere through activities such as combustion, industrial emission or anaerobic decomposition and they cause an increase in surface temperature and global climate changes due to their high heat absorption capacities.
Both political and scientific studies gained momentum as the countries of the world set the priority for the reduction of CO2 emissions. Developing methods for reducing global carbon emissions; are known as carbon capture and storage are known as (CCS) technologies.
They are mainly classified as pre-combustion, post- combustion and oxyfuel combustion processes. Adsorption, physical and/or chemical absorption, membrane and cryogenic process can be considered as the most common CCS technologies. Porous solid sorbents can be also used for the physical adsorption of carbon dioxide from flue gases, as well. However, these processes are also known to have weaknesses in terms of both selectivity and cyclic operation. More recently, modification of mesaporous materials with amine groups have been shown to be efficient solid adsorbents for CO2 capture. With this review, current scientific studies on the recent advances in carbon sorption applications of silica aerogels has been investigated. The review consists of three main sections: preparation and modification of silica aerogels, literature studies on CO2 sorption performances and future perspectives.
As a result, it has been concluded that amine-modified silica aerogels are promising materials for the carbon capture for the post combustion processes with their superior properties.

LookUs & Online Makale