E-ISSN: 2587-0351 | ISSN: 1300-2694
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi - Pamukkale Univ Muh Bilim Derg: 9 (2)
Cilt: 9  Sayı: 2 - 2003
1.
Kapak-İçindekiler
Cover-Contents
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi
Sayfalar I - III

2.
ALÜMİNA ESASLI REFRAKTER TUĞLALARIN ISIL ŞOK DAVRANIŞLARININ İNCELENMESİ
INVESTIGATION OF THERMAL SHOCK BEHAVIOUR IN ALUMINA BASED REFRACTORY BRICKS
N. Sinan KÖKSAL, B. Sadık ÜNLÜ, Cevdet MERİÇ
Sayfalar 147 - 151
Endüstride kullanılan refrakter tuğlaların mekanik ve ısıl özelliklerini bilmek, kullanım koşullarına uygunluğunu saptamak açısından önemlidir. Bu çalışmada, demir-çelik sektöründe kullanılan, % 45 ve % 80 alümina (Al2O3) içeren refrakter tuğlalar kullanıldı. Örneklerin ısıl şok davranışını ve mekanik özelliklerini saptamak için; 500, 700, 900 ve 1000 0 C sıcaklık farklarında, su ortamında soğutularak ısıl şok deneyi uygulandı. Malzeme yapılarında oluşan değişimleri saptamak için üç nokta eğme deneyi yapıldı. Kritik sıcaklık aralığı, kırılma modülü (MOR), elastisite modülü değişimleri (E) ve ısıl şok değişkenlerinden; çatlak oluşumuna karşı direnç (R) ve çatlak ilerlemesine karşı direnç (R’’’) hesaplandı. Isıl işlemsiz tuğlaların da, oda sıcaklığında aynı özellikleri incelenmiş ve sonuçlar karşılaştırıldı. Malzemelerin kritik sıcaklık aralığı 600 0C civarı bulundu. Çatlak oluşumu kenarlardan, tanelerin dökülmesi ile ortaya çıkan bölgelerden veya tanelerin etrafında oluşan mikroçatlaklardan başlamış ve bu çatlakların birbirine bağlanması ile hasar oluşmuştur.
cUnderstanding of mechanical and thermal properties of refractory bricks used in industry is an important aspect to determine appropriate operating conditions. In this study, commercial refractory materials used in the sector of iron steel 45 % and 80 % alumina (Al2O3) of content refractory bricks were investigated. To determinate thermal shock behavior and mechanical properties of samples, thermal shock tests were applied by quenching in the water at the temperature differences of 500, 700, 900 and 1000 0 C. Three point bending test was examined for changes occured in the microstructure of materials. The critical temperature difference, modulus of rupture (MOR), changes of elastic modulus (E), thermal shock parameters such as resistance to crack initiation (R) and resistance to crack propagation (R’’’) were calculated. Not with thermal treatment samples was examined same properties in the room temperature and to compare results of tests. The critical temperature difference of materials was found to be about 600 0 C. Crack start from samples of edges, space of spilling grains and microcracks occured around grains and they cause a damage by connecting to each other.

3.
SOĞUTUCU AKIŞKAN KARIŞIMLARININ BUHAR SIKIŞTIRMALI SOĞUTMA SİSTEMİNDE TERMODİNAMİK ANALİZİ
THERMODYNAMIC ANALYSIS OF REFRIGERANT MIXTURES IN VAPOR COMPRESSION REFRIGERATION SYSTEM
Erol ARCAKLIOĞLU, Ali ERİŞEN
Sayfalar 153 - 162
Bu çalışmada, emme/sıvı hattı ısı değiştiricili buhar sıkıştırmalı soğutma sistemi için, farklı soğutucu akışkanlar ve karışımları kullanılarak soğutma tesir katsayısı ve hacimsel soğutma kapasitesi değerleri hesaplanmıştır. Şu anda mevcut sistemlerde yaygın olarak kullanılan CFC grubundan R12, R22 ve R502, HFC grubundan R134a, R152a, R125, R143a ve R32, HC grubundan R290 ve R600a soğutucu akışkanları ve bunların ikili, üçlü ve dörtlü olarak farklı oranlarda karışımları çalışma akışkanı olarak kullanılmıştır. 1987’de gerçekleştirilen Montreal Protokolü gereği global kirlenmeyi azaltmak amacıyla uluslararası düzeyde R12, R22 ve R502 yerine HFC ve HC grubu soğutucu akışkan karışımlarının kullanılması düşünülmektedir. Bu amaçla çalışmanın kapsamında yeni karışımların CFC akışkanlarıyla performans açısından karşılaştırılması da yer almıştır. Performans değerlerini karşılaştırma amacıyla, sabit sıcaklığa dayalı yöntem kullanılmıştır. Performans değerlerini hesaplamada kullanılan soğutucu akışkanlara ait termodinamik özelikler, REFPROP 6.01 yazılımından alınmıştır. Bu amaçla, bu yazılımın alt programları kullanılarak FORTRAN dilinde yeni yazılımlar hazırlanmış ve ilgili hesaplamalar, bu yazılım aracılığıyla gerçekleştirilmiştir.
In this study, performance analysis of vapor-compression refrigeration system with suction/liquid line heat exchanger has been realized with the calculations of the coefficient of performance, and volumetric refrigeration capacity values using different refrigerant mixtures. Refrigerants R12, R22, and R502 of CFCs, R134a, R152a, R125, R143a, and R32 of HFCs, R600a, and R290 of HCs, and their binary, ternary, and mixtures of different mass ratios have been used as working fluids. In order to decrease global pollution due to CFCs in accordance with Montreal Protocol in 1987, it is considered to use the refrigerant mixtures of HFCs, and HCs instead of CFCs (R12, R22, and R502). For this reason, the performance comparison of the new mixtures with CFC refrigerants has been done in the frame of this study. To compare the performance values, constant temperature method has been used. Thermodynamic properties of refrigerants that were used in the performance calculations have been taken from REFPROP 6.01. For this aim, new software has written in FORTRAN programing language using sub-programs of REFPROP, and all related calculations of performance have been achieved by this software.

4.
SOMA TERMİK SANTRALİ UÇUCU KÜL VE POLİPROPİLEN ATIKLARININ YENİ BİR MALZEME ÜRETİMİNDE DEĞERLENDİRİLMESİ
THE UTILIZATION OF SOMA THERMAL POWER PLANT FLY ASH AND POLYPROPYLENE WASTES IN THE PRODUCTION OF A NEW METERIAL
Tülay YILDIZ, Cengiz YILDIZ
Sayfalar 163 - 169
Türkiye’ de termik santrallerde yılda 10 milyon tonun üzerinde üretilen uçucu kül ve çevreye atılan polipropilen atıkları çevre kirliliğine neden olmaktadır. Yarattığı çevresel problemlerin yanında, hammadde kaynaklarına olan talebin hızla artması ve buna karşılık doğal kaynakların kısıtlı olması, uçucu küllerin ve atık polipropilenin yeniden kullanılabilirliğinin araştırılmasını gerekli kılmaktadır. Bu çalışmada, Soma Termik Santrali uçucu küllerinin ve polipropilen atıklarının yeni bir kompozit malzeme üretiminde kullanılabilirliği araştırılmıştır. Bu amaç ile % 10 - %90 hacim oranlarda Soma Termik Santrali uçucu külü içeren dokuz çeşit kompozit malzemelerin üretilmiştir. Üretilen kompozit numunelerin mekanik ve fiziksel özelliklerinin tespiti için ısıl iletkenlik, basma dayanımı, su emme kapasitesi, aşınma deneyleri yapılmıştır. Böyle bir uygulama ile, bu iki atık malzeme, hem çevre probleminin azaltılmasında hem de enerji tasarrufu yoluyla ekonomiye kazanç sağlanmasında değerlendirilebilecektir.
The fly ash that is produced in the amount of up to 10 million tons annually in power stations in Turkey and waste polypropylene cause environmental pollution. In addition to environmental problems, the increasing demand for raw materials and limited availability of natural resources are the reasons to investigate fly ash and polypropylene wastes for their possible reuse. In this study, possible use of Soma Thermal Power Plant fly ash and propylene wastes in a new composite material was investigated. For this purpose, nine kinds of composite materials containing 10%-90% Soma thermal power plant fly ash were produced. Thermal conductivity, compressive strength, water absorption and abrasion tests were applied to investigate the mechanical and physical properties of the fabricated composite material specimens. In this application, these two waste materials can be utilized together, both to eliminate environmental problems and to get economical gains by saving energy.

5.
BİR DIESEL MOTORUNDA SIKIŞTIRMA ORANI ARTIŞININ PERFORMANSA ETKİSİ
THE EFFECTS OF INCREASE THE COMPRESSION RATIO ON PERFORMANCE OF A DIESEL ENGINE
Adnan PARLAK
Sayfalar 171 - 177
Bu çalışmada farklı ekstrem sıcaklık oranlarında, sıkıştırma oranı değişiminin bir Diesel motorunun güç ve verimi üzerine etkisini araştırmak amacıyla teorik Diesel çevrim analizi gerçekleştirilmiştir. Optimum sıkıştırma oranını veren bağıntı çıkarılmıştır. Teorik Diesel çevrim analizi, sıkıştırma oranı sürekli arttırıldığında optimum noktadan itibaren motor performansında düşmenin olduğunu göstermektedir. Deneysel çalışmada, ön yanma odalı tek silindirli sıkıştırma oranı değiştirilebilir Ricardo E6 tipi bir Diesel motorunda sıkıştırma oranı 18.20'den 19.60'a çıkarıldığında özgül yakıt sarfiyatının % 8'e varan oranda arttığı, efektif verimin ise % 7.5'e varan oranda azaldığı tespit edilmiştir.
An optimisation of the Diesel cycle has been performed for power output and thermal efficiency with respect to compression ratio for various extreme temperature ratio. The relation between compression ratio and extreme temperature ratio, which gives optimum performance is derived. As the compression ratio of the diesel engine is increased in comparison to the optimum value of the engine, it is shown that the performance of the engine is decreased. The experimental study agrees with these results. In this study, compression ratio of a single cylinder pre-combustion chamber variable compression ratio Ricardo E6 type engine with the optimum compression ratio of 18.20 was increased to 19.60. As a results of this increase, specific fuel consumption was increased about 8 % and brake thermal efficiency was decreased about 7.5 %.

6.
GÜNEŞ KULESİ MODELİ İLE ELEKTRİK ENERJİSİ ÜRETİMİİÇİN BİR UYGULAMA
AN APPLICATION FOR ELECTRICAL PRODUCTION WITH SOLAR TOWER SYSTEM
Reşat SELBAŞ, A. Kemal YAKUT, Arzu ŞENCAN
Sayfalar 179 - 184
Elektrik enerjisine olan ihtiyaç, nüfusun gittikçe artması ve daha hızlı kalkınma talebi yüzünden gittikçe artmaktadır. Enerji ihtiyacı genellikle fosil kökenli yakıtların kullanılmasıyla karşılanmaktadır. Günümüzde mevcut fosil yakıt rezervlerindeki azalma ve bu yakıtların oluşturduğu çevre kirliliği gibi problemler, enerji ihtiyacının karşılanması için alternatif kaynakların kullanılmasını zorunlu hale getirmiştir. Uygulama alanı olarak bir hayli yüksek potansiyele sahip olan güneş enerjisi, elektrik enerjisi üretiminde çevre kirliliği oluşturmayan en bol ve en umut verici enerji kaynağıdır. Bu çalışmada; güneş enerjisinden elektrik elde etme yöntemleri incelenmiş ve Güneş Enerji Santrali için en uygun metot seçilmeye çalışılmıştır. Seçilen metot, literatürde, Güneş Kulesi olarak bilinen bir elektrik üretim metodudur. Çalışmada, bu metotla yapılan bir uygulamanın teknik ve maliyet analizleri yapılmıştır.
The requirement of electric energy rises with increasing of the population and faster improvement demands. Energy necessity generally is provided by using fossil based fuel sources. In order to supply energy requirements, today, using alternative sources became necessary because of the problems such as decreasing of available fossil fuel sources and environment pollution from this fuel. The solar energy which has a wide range of application potential is the most hopeful and unlimited energy source without environment pollution in electric energy production. In this paper, the electric production methods from solar energy are studied and the most suitable method for solar energy plant is tried to find out. The selected method, known as Solar Tower in literature is an electric production method. In this study, technical and cost analysis of an application using this method are carried out.

7.
TiN KAPLANMIŞ KESİCİ TAKIMLARDA GERİLME ANALİZİ VE TAKIM-TALAŞ ARA YÜZEYİNDEKİ SÜRTÜNME KATSAYISININ ETKİSİ
STRESS ANALYSIS IN CUTTING TOOLS COATED TiN AND EFFECT OF THE FRICTION COEFFICIENT IN TOOL-CHIP INTERFACE
Kubilay ASLANTAŞ
Sayfalar 185 - 190
Kaplanmış takımlar günümüz metal işleme endüstrisinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Çünkü, ince ve sert kaplamalar takım aşınmasını azaltırken, takım ömrünü ve verimliliği de arttırabilmektedir. Bu tür kaplamalar daha düşük takım aşınmaları ve azalan kesme kuvvetleri nedeniyle, işleme ekonomisine ve kesici takım performansına önemli katkıda bulunmaktadırlar. Özellikle TiN kaplamalar yüksek mukavemet ve düşük sürtünme katsayılarına sahiptir. Kesme esnasında sürtünme katsayısının düşük olması, kesici takımda meydana gelebilecek hasarları da en aza indirecektir. Bununla birlikte kaplama ile kaplanan malzeme ara yüzeyinde meydana gelen maksimum gerilmeler de daha düşük düzeyde meydana gelecektir. Bu çalışmada, TiN kaplanmış HSS (Yüksek Hız Çeliği) kesici takımlar için iki boyutlu gerilme analizi yapılmıştır. Takım ve talaş arasındaki sürtünme katsayının kesici yüzeyinde ve ara yüzeyde meydana gelen gerilmeler üzerindeki etkisi araştırılmıştır. Bununla birlikte, kesici takımda muhtemel hasar oluşum bölgeleri tespit edilmeye çalışılmıştır. Problemin çözümünde sonlu elemanlar metodu kullanılmış ve nümerik çözümleme için FRANC2D sonlu elemanlar paket programı seçilmiştir.
The coated tools are regularly used in today’s metal cutting industry. Because, it is well known that thin and hard coatings can reduce tool wear, improve tool life and productivity. Such coatings have significantly contributed to the improvements cutting economies and cutting tool performance through lower tool wear and reduced cutting forces. TiN coatings have especially high strength and low friction coefficients. During the cutting process, low friction coefficient reduce damage in cutting tool. In addition, maximum stress values between coating and substrate also decrease as the friction coefficient decreases. In the present study, stress analysis is carried out for HSS (High Speed Steel) cutting tool coated with TiN. The effect of the friction coefficient between tool and chip on the stresses developed at the cutting tool surface and interface of coating and HSS is investigated. Damage zones during cutting process was also attempted to determine. Finite elements method is used for the solution of the problem and FRANC2D finite element program is selected for numerical solutions.

8.
Ni VE Cu İLE ALAŞIMLANDIRILMIŞ KÜRESEL GRAFİTLİDÖKME DEMİRLERİN İŞLENEBİLİRLİĞİNİN KESME KUVVETLERİ VE YÜZEY KALİTELERİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
EVALUATION OF MACHINABILITY OF DUCTILE IRONS ALLOYED WITH Ni AND Cu IN TERMS OF CUTTING FORCES AND SURFACE QUALITY
Yücel AŞKUN, Hasan HASIRCI, Ulvi ŞEKER
Sayfalar 191 - 199
Diğer dökme demirlerle karşılaştırıldığında, Küresel Grafitli Dökme Demirin (KGDD) yüksek süneklik, çekme dayanımı ve tokluğunun yanında işlenebilirliği nispeten düşüktür. Bununla birlikte; bir çelik parçanın yerine küresel grafitli dökme demir kullanıldığı zaman daha iyi işlenebilirlik en önemli kazanç olarak düşünülmelidir. Bu çalışma, değişik oranlarda Ni ve Cu ile alaşımlandırılmış küresel grafitli dökme demirlerin kesme kuvvetleri ve yüzey pürüzlülüğü üzerine onların mikroyapı ve mekanik özelliklerinin etkilerini belirlemek için yapılan işlenebilirlik testlerinin sonuçlarını göstermektedir. Değişik oranlarda nikel ve bakır ile alaşımlandırılmış altı farklı küresel grafitli dökme demire işlenebilirlik testleri uygulanmış ve onların işlenebilirlikleri kesme kuvvetleri ve yüzey pürüzlülük temel kriterleri üzerine dayanarak incelenmiştir. Sonuçlar; numunelerin daha önceden belirlenmiş olan mikroyapı ve mekanik özelliklerine göre değerlendirilmiştir. Bütün kriterlere dayanarak en iyi sonuçlar, % 0.7 Ni ve % 0.7 Cu ilave edilmiş numunede gözlenmiştir. Numuneler mekanik özellikleri açısından değerlendirildiğinde, % 1 Ni ve % 0.65 Cu ilave edilmiş numunede sağlanacağı görülmektedir.
Due to the enhanced strength, ductility and thoughness of Ductile Iron (DI) when compared to the other types cast iron, its machinability is relatively poor. When a steel part is replaced with ductile iron, however, better machinability is considered to be the most important gain. This study presents the results of machining tests of ductile irons alloyed with Ni and Cu at various contents to determine the effect of their microstructure and mechanical properties on cutting forces and surface roughness. Six different specimen groups of ductile iron alloyed with various amounts of nickel and copper were subjected to machining tests and their machinabilities were investigated based on cutting forces and surface roughness criteria. The results were evaluated according to microstructure and mechanical properties of specimens determined before. In terms of both criterion, the best result obtained was specimen added 0.7 % Ni and 0.7 % Cu. When the specimens were evaluated according to their mechanical properties, the specimens alloyed 1 % Ni and 0.65 % Cu seemed promising.

9.
SÜRTÜNME KAYNAK MAKİNASI OTOMATİK KUMANDA DEVRESİ TASARIMI VE UYGULAMASI
FRICTION - WELDING MACHINE AUTOMATIC CONTROL CIRCUIT DESIGN AND APPLICATION
Hakan ATEŞ, Ramazan BAYINDIR
Sayfalar 201 - 206
Bu çalışmada laboratuar boyutlu sürtünme kaynak cihazının otomatik olarak kumanda edilebilmesi araştırılmıştır. Laboratuar boyutlarında geliştirilmiş olan sürtünme kaynak cihazı tahrik motoru, fren, dönen ve sabit parça aynaları ile hidrolik ünite gibi ana elemanlardan oluşmaktadır. Sürtünme süresi, sürtünme basıncı, yığma süresi ve yığma basıncı gibi kaynak parametreleri kullanılan zaman röleleri ve kontaktörler yardımıyla otomatik olarak hassas bir şekilde uygulanmıştır. Yapılan çalışma sonunda otomatik kontrollü kumanda devresinin başarı ile çalıştığı sürtünme kaynaklı birleştirme sonuçlarından da görülmüştür.
In this work, automatic controllability of a laboratory-sized friction-welding machine has been investigated. The laboratory-sized friction-welding machine was composed of motor, brake, rotary and constant samples late pliers, and hydraulic unit. In automatic method, welding parameters such as friction time, friction pressure, forge time and forge pressure can be applied sensitively using time relays and contactors. At the end of the experimental study it’s observed that automatic control system has been worked successfully.

10.
BİR UYGULAMA ÖRNEĞİ ; GÜÇ SİSTEMLERİNDE ARIZA TESPİTİ
AN APPLICATION EXAMPLE ; FAULT DIAGNOSIS IN POWER SYSTEM
Özgür COŞAR, İlhan KOŞALAY
Sayfalar 207 - 214
Elektrik iletim ve dağıtım sisteminde birçok koruma ekipmanı kullanılmaktadır. Bu ekipmanlardan gelen bilgiler SCADA sistemi aracılığıyla görüntülenir ve toplanır. Bununla birlikte birçok dağıtım sisteminde SCADA mevcut değildir. Böyle sistemlerde tüketicilerden gelen telefonlar ihbar olarak kullanılır. Birçok halde kontrol merkezlerindeki personel hata tespiti konusunda tecrübelidir. SCADA’nın mevcut olmadığı hallerde müşterilerden gelen bilgiler ve personelin tecrübesi büyük önem kazanmaktadır. Bu çalışmada deneyimsiz personelin bile kolaylıkla kullanabileceği bir yazılım geliştirilmiştir.
There are a lot of protective devices in electrical transmission and distribution systems which are monitored and data are collected from these devices via Supervisory Control and Data Acquisition System (SCADA). distribution systems are more complicated when compared with transmission systems. However, SCADA is not available in most distribution systems where phones from the customers are used as alarms. In the cases where SCADA is not available experiences of the dispatchers and the information from customers becomes important. In this work a user friendly software is developed for even unexperienced dispatchers.

11.
YAPI SİSTEMLERİNİN DOĞRUSAL OLMAYAN ÇÖZÜMLEMESİ İÇİN BİR BİLGİSAYAR PROGRAMI
A COMPUTER PROGRAMME FOR THE NON-LINEAR ANALYSIS OF COMPLETE STRUCTURES
Turgay ÇOŞGUN
Sayfalar 215 - 222
Yapı elemanlarının doğrusal olmayan davranışlarını inceleyen teorik ve deneysel çalışmalarda elde edilen önemli sonuçlar, yapı sistemlerinin dış etkiler altında gerçek davranışlarının daha yakından izlenmesine olanak sağlamaktadır. Bu gelişmelerin değerlendirilerek yapıların göçme yükü esasına göre boyutlandırılmaları için, yapı elemanlarının doğrusal olmayan davranışı ile geometrik değişimlerinin doğrusal olmayan etkilerini birlikte göz önüne alan hesap yöntemlerinin geliştirilmesi gerekmektedir. Yapılan çalışmada, yapı sistemlerinin; artan yükler altında malzeme davranışının doğrusal olmaması durumu (Bünye denklemleri olan Gerilme- Şekil değiştirme ve Moment- Eğrilik bağıntılarının doğrusal olmaması) ile ikinci mertebe etkilerini de göz önüne alarak hesaplanması ve göçme yüklerinin bulunması amacıyla bir bilgisayar programı geliştirilmiştir.
The progress made on the analysis of the structures by using non-linear theory and the significant findings on both theorical and empirical works, enable better understanding of the behaviours of structures under external loads. Determination of the failure load and designing the structures accordingly requires developments of analysis methods, which take both the non-linear behaviour of structural elements and the non-linear effects of geometric changes into consideration. Therefore, in this study, a FORTRAN code, which analyses structures and calculates the failure loads by considering the non-linear behaviour of materials under increasing loads (due to the non-linear relationship of stress-strain and moment-curvature) and second-order theory of structural systems is developed.

12.
KATI ATIK DEPO ALANLARININ GEOTEKNİK TASARIMI
GEOTECHNICAL DESIGN OF SOLID WASTE LANDFILL SITES
Suat AKBULUT
Sayfalar 223 - 230
Katı atık depoları atıkların muhafaza edilmesi, çevre kirliliğinin azaltılması, özellikle toprak ve su kirliliğinin önlenmesi açısından önemli mühendislik yapılarıdır. Atıkların neden olduğu çevre kirliliğini kontrol etmek için atıklar uygun şekilde depolama alanlarında muhafaza edilmelidir. Bu yüzyılın ortalarına kadar atıkların muhafaza edilmesi için kil şilteler kullanılmış fakat bu şilte sistemlerinin yetersiz olduğu gözlenmiştir. Günümüzde sentetik malzemeler kullanılarak daha ince ve daha geçirimsiz şilte sistemleri yapılmaktadır. Bu çalışmada atık depolarının değerlendirilmesi yapılarak sırası ile depo yerinin tespit edilmesi, doğal ve sentetik şilte sistemlerinin yapısı özetlenmiş ve bu sistemlerin tasarım özellikleri ayrıntılı olarak incelenmiştir. Ayrıca, sızıntı toplama ve uzaklaştırma tesisleri, depo gazı toplama üniteleri ve örtü tabakası birimleri detaylı olarak irdelenmiştir.
Solid waste landfills are important engineering structures for protection of wastes, decrease of environmental pollution, and especially prevention of soil and water pollution. Solid wastes should conveniently be maintained in landfill areas to control environmental pollution caused by waste disposals. Until the middle of this century clay liners were used for maintenance of waste disposal, but it was observed that these liner systems were insufficient. Today thinner and less permeable liner systems are constructed by using synthetic materials. In this study, by evaluating the waste landfills, site assessment of landfills and construction of natural and synthetic liner systems were summarized respectively, and especially the design properties of these systems were examined intensively. Also, leachate collection and removal facilities, landfill gas collection unites, and final cover unites were evaluated in a detailed way.

13.
BİLEŞİK YIKINTISIZ YÖNTEMLE YERİNDE BETON DAYANIMININ TAHMİNİ
ESTIMATION OF IN-PLACE STRENGTH OF CONCRETE WITH COMBINED NONDESTRUCTIVE METHOD
İsa YÜKSEL
Sayfalar 231 - 235
Bileşik yıkıntısız beton denetimi yöntemlerinden kısaca “SONREB” adı verilen yöntemle betonarme bir binada yerinde beton dayanımı tahmin edilmekte ve tahribatlı test sonuçlarıyla karşılaştırılmaktadır. Bu yöntem, Schmidt çekici okumaları ve ultrases geçiş hızı ölçüm sonuçlarının bileşik olarak değerlendirilmesine dayanmaktadır. Yapılan ölçümler laboratuvarda özel olarak oluşturulan “eş-dayanım” eğrileri vasıtasıyla beton basınç dayanımına dönüştürülmektedir. Ayrıca binanın uygun yerlerinden karotiyerle beton örnekleri alınarak beton mukavemeti yıkıntılı olarak da elde edilmiş ve her iki yöntemle bulunan sonuçlar karşılaştırılmıştır. SONREB metodu ile, yerinde beton dayanımı yaklaşık olarak ve yapıya zarar vermeden hızlı bir şekilde tahmin edilebilmektedir. Bileşik yıkıntısız yöntemin en önemli avantajı bileşime giren yöntemlerin tekil olarak kullanılmasından ileri gelen hata oranlarının en aza indirilmesidir.
This paper presents estimation of concrete strength by the SONREB method that is a combined non-destructive testing method and application of the method on a reinforced concrete building structure. Comparison of results of both destructive and non-destructive test results is introduced also. The SONREB method is based on evaluation of the combination of Schmidt hammer readings and ultrasonic pulse velocity measurements. The measured material properties are correlated with compressive strength of concrete by using special iso-strength curves established in the laboratory. The strength is also checked with strength of cores drilled from suitable positions on the building. In-place strength of concrete giving without any structural damage to the structure could be estimated rapidly and approximately with the SONREB method. It was concluded that the special isostrength curves increase sensitivity of in-place compressive strength estimation of concrete.

14.
YAZIR FAYININ (KONYA) NEO-TEKTONİK ÖZELLİKLERİ
NEO-TECTONIC FEATURES OF THE YAZIR FAULT (KONYA)
Yaşar EREN
Sayfalar 237 - 244
Konya havzasını batıdan sınırlayan Konya fay zonunun doğusundaki Yazır fayı (YAF), toplam uzunluğu 10 km ye varan, kademeli olarak sıralanmış ve farklı uzunluklardaki bölümlerden oluşmuş bir faydır. KKD-GGB gidişli Yazır fayı (YAF), yörede yüzeyleyen Miyosen-Pliyosen yaşlı gölsel kireçtaşları ile Kuvaterner yaşlı karasal kırıntılılardan yapılı havza çökellerini kesmektedir. Konya merkeze bağlı Parsana ve Yazır mahalleleri arasındaki taş ocağı yarmalarında, YAF gölsel kireçtaşları ile havza çökellerini yan yana getirmiş ve bu faylanma ile gölsel kireçtaşları göreli olarak yükselirken, Kuvaterner yaşlı çökelleri çökmüştür. YAF, 3 km doğusundaki Çiftlikbaşı fayı ile, Konya havzası içinde üçgen geometrili küçük bir graben yapısı oluşturmuştur. Parsana ile Yazır mahalleri arasında YAF, yaklaşık düşeye yakın eğimli ve KKD-GGB yönelimlidir. Kayma çizikleri fayın çok az sağ yönlü doğrultu atıma sahip, düşeye yakın doğuya eğimli bir normal fay karakterinde olduğunu belgeler. Yüzey verilerine göre YAF, en az 25-30 m’lik bir düşey atıma sahiptir. YAF’nın hareketlerine bağlı olarak biri faya paralel, diğeri ise faya dik olarak yönlenmiş iki takım genişleme kökenli yapılar (ekstensiyonel yarıklar) oluşmuştur. Yaklaşık düşey konumlu yarıkların içi üstteki alüviyal çökeller tarafından doldurulmuştur. Düşey kesitlerinde aşağıya doğru kapanan üçgen geometrili yarıkların genişlikleri 15 cm – 2 m arasında değişmekte, boyları ise 10 m’ye kadar varabilmektedir. Yarıklar K10 D, 90 ve K80 B, 85 GB konumlarında yoğunlaşmıştır. Arazi gözlemleri, bu ekstensiyonel yapıların fayın Kuvaterner esnasında en az farklı iki evredeki hareketlerine bağlı olarak yüzey kırıkları şeklinde geliştiğini ve Konya havzasının söz konusu kesiminin, yaklaşık kuzey-güney ve doğu-batı gidişli birbirine dik iki yönelimde çekme gerilmelerinden etkilendiğini ortaya koymaktadır.
The Yazır fault, located to the east of the Konya fault zone bordering west side of the Konya basin, is approximately 10 km in length and is formed by en echelon groupings of the sub-parallel fault sets. NNE-SSW trending Yazır fault cuts the Miocene-Pleistocene aged lacustrine rocks and Quaternary alluvial deposits of Konya basin. In the quarries opened between the Parsana and Yazır districts, the fault brought the lacustrine and Quaternary alluvial deposits side by side. Due to faulting, the lacustrine rocks were moved upwards relative to the alluvial deposits. The Yazır and Çiftlikbaşı faults formed a small triangular shaped graben structure in the area. Between the Parsana and Yazır districts, the fault surface is nearly vertical, and has NNE-SSW orientatiton. Although the slickenlines indicate that the fault has a small right hand strike slip movement, the fault mainly is a high angle east dipping normal fault. Surface data demonstrates that, due to this faulting, at least 25-30 m of vertical displacement was taken place in the area. Depending on the movements of the Yazır fault, two extensional sets of filled fissures were formed, one set is paralel to the main fault plane the other set erpendicular. These fissures are filled by alluvial deposits, and are triangular in shape closing downward. Their width range from 15 cm to 2 m, and their length reach up to 10 m, in vertical plane. The fissures have N10E, 90 and N80 W, 85 SW main orientation. Field observations indicate that these filled fissures were formed as surface cracks during movements of the Yazır fault at least twice. The orientations of these extensional cracks show that this part of the Konya plain was affected by east-west and north-south horizontally oriented tensional stresses.

15.
DEPREM KÖKENLİ DEFORMASYON YAPILARI VE DEPREM BÜYÜKLÜKLERİ İLE İLİŞKİLERİ
EARTHQUAKE-INDUCED DEFORMATION STRUCTURES AND RELATED TO EARTHQUAKE MAGNITUDES
Savaş TOPAL, Mehmet ÖZKUL
Sayfalar 245 - 252
Sismit olarak da adlandırılan deprem kökenli deformasyon yapıları, bir bölgenin paleosismik tarihçesini aydınlatmada ve o bölgede gelecekte karşılaşılabilecek olası deprem büyüklükleri hakkında önemli ip uçları verebilir. Sismitler bu makalede, derin ve sığ göl çökellerinde oluşan tiplerine göre incelenmiştir. Sismitler, göl kıyısı çökellerinde kum daykları, sokulum yapmış ve kırılmış çakıllar ve yastık yapıları şeklinde gözlenirken, derin göl çökellerinde ise yalancı yumrular, mantarımsı yapılar, karışmış tabakalar, bozulmuş varv laminaları ve ilmeksi tabakalanma yapısı olarak görülür. Deprem kökenli deformasyon yapıları, daha önce yapılan çalışmalardan yararlanılarak, göl çökellerindeki oluşumlarına ve deprem büyüklüklerine göre bir sıralama yapılarak verilmiştir. Bu sıralamaya göre, çökellerde en düşük deprem büyüklüğünün kaydı ilmeksi tabakalanma yapıları, en büyük deprem büyüklüğünün kaydı ise sokulum yapmış ve kırılmış çakıl yapılarıdır.
Earthquake-induced deformation structures which are called seismites may helpful to clasify the paleoseismic history of a location and to estimate the magnitudes of the potention earthquakes in the future. In this paper, seismites were investigated according to the types formed in deep and shallow lake sediments. Seismites are observed forms of sand dikes, introduced and fractured gravels and pillow structures in shallow lakes and pseudonodules, mushroom-like silts protruding laminites, mixed layers, disturbed varved lamination and loop bedding in deep lake sediments. Earthquake-induced deformation structures, by benefiting from previous studies, were ordered according to their formations and earthquake magnitudes. In this order, the lowest eartquake’s record is loop bedding and the highest one is introduced and fractured gravels in lacustrine deposits.

16.
KAM MEKANİZMASI İÇEREN KANCA TAHRİK MEKANİZMALARININ KİNEMATİK TASARIMI VE KANCA HAREKET EĞRİSİNİN ANALİZİ
KINEMATIC DESIGN OF RAPIER DRIVE MECHANISMS WHICH CONTAIN CAM MECHANISM AND ANALYSIS OF RAPIER MOTION CURVE
Recep EREN, Koray SEZEN
Sayfalar 253 - 262
Bu makalede kam mekanizması içeren kanca tahrik mekanizmalarının kinematik olarak tasarımı ve analizi amaçlanmıştır. Bu amaçla önce kanca hareket eğrisi belirlenmekte ve sonra kanca tahrik mekanizması üç adet alt mekanizmaya ayrılarak her bir alt mekanizmaya ait tasarım ve analiz denklemleri elde edilmektedir. Bu denklemler kullanılarak elde edilen kanca hareket eğrileri analiz edilmekte ve alt mekanizmaların kanca hareket eğrisine etkileri araştırılmaktadır.
In this paper, kinematic design and analysis of rapier drive mechanisms which contain cam mechanism are aimed. For this purpose, the rapier motion curve is obtained firstly and then the rapier drive mechanism is divided into three sub mechanisms and the design and analysis equations are derived. Rapier motion curves obtained from these equations are analysed and the effects of sub mechanisms on rapier motion curve are investigated.

17.
BİRBİRLERİNE YAPIŞTIRILMIŞ ÜST KUMAŞ VE TELANIN BOYUTSAL ÇEKMELERİNİN YAPIŞMA DAYANIKLILIĞINA ETKİSİ
THE INFLUENCE OF SHORTENING THE MATERIALS OF TOP AND LAYING ON DURABILITY OF GLUE BONDINGS FROM TEXTILE MATERIALS
Nazim PAŞAYEV, Valide PAŞAYEVA
Sayfalar 263 - 268
Isı, nem ve basınç yardımıyla tekstil malzemelerine uygulanan işlemler sonucu malzemelerin boyutsal çekme gösterdiği ve bu değişimin, onlardan yapılan konfeksiyon ürünlerinin form ve yapısını tahrif ederek kalitesini düşürdüğü bilinmektedir. Konfeksiyon ürünlerini oluşturan malzemelerin farklı çekmesi, ürünün kalitesini etkileyen önemli bir faktördür ve onun etkisi yeterince araştırılmamıştır. Bu çalışmada; üst kumaş ile yapışkanlıteladan (ara astar) oluşan birleşmeyi oluşturan malzemelerin farklı boyutsal çekmesinin, birleşmenin kalitesine olan etkisi de farklı boyutsal çekme gösteren kumaşlardan üretilmiş iki çeşit yapışkanlı tela ve aynı üst kumaştan fiksaj (yapıştırma) yardımıyla oluşturulmuş yapışkanlı birleşme numuneleri kullanılmıştır. Deney sonuçlarına dayanarak yapışkanlı birleşmenin yapışma dayanıklılığının fiksaj parametrelerine bağlılığını ve yapışma dayanıklılığı kaybının birleşmenin aldığı nem oranına bağlılığını ifade eden regresyon denklemler elde edilmiştir. Yeterince dayanıklı yapışkanlı birleşme elde etmek için üst kumaş ve telanın aynı olmasa bile, çok yakın boyutsal çekmeye sahip olmasının zaruri olduğu sonucuna varılmıştır.
As a result of damp and thermal handlings occurs of shortening materials, that negatively influences quality of garments. It express in distortion of their construction and the shape. Rather unfavorably for quality of garments has an effect of different shortening completing materials (the basic, flimsy, fastening etc.). The last is investigated insufficiently, and in the article the purpose delivered to study influence of shortening ness completing materials on quality of a glue bonding. As a result of the carried out experimental researches the dependence of the basic index of quality of glue bondings from shortening of materials of top and laying is investigated. For this purpose glue bondings there used formed from a fabric of top and two aspects of glutinous flimsy materials with an identical glutinous coverage which had a fundamentals of different shortening ness. In the total have been received regressional equations of dependence of durability of a glue bonding from regime parameters of formation of connection, and as the equation of dependence of loss of durability of a glue bonding from a degree of its humidifying, for both aspects of flimsy materials. The conclusion is made, that for formation of a strong glue bonding materials of top and laying should taken up so, that they must have if not identical, then close on a significance shortening.

18.
OTOMATİK YÖNLENDİRMELİ ARAÇ (OYA) SİSTEMLERİ VE DEPO BAKIMINDA ROTALAMA PROBLEMİ
AUTOMATED GUIDED VEHICLE (AGV) SYSTEMS AND ROUTING PROBLEM IN DEPOT MAINTENANCE
Fatih YİĞİT, Ertan GÜNER
Sayfalar 269 - 277
Fabrika otomasyonunun tam otomasyona geçiş aşamasında malzeme taşıma sistemleri oldukça önem taşır. Malzeme taşıma sistemleri arasında en fazla teknolojik gelişmeler otomatik yönlendirmeli araçlar (OYA) üzerinde yoğunlaşmıştır. OYA’lar birim yükü dışarıdan gelen rehber sinyaller vasıtasıyla bir yerden başka bir yere taşıyan sürücüsüz araçlardır. Bu araçlar sahip oldukları esneklik özellikleri ile günümüzde hizmet sektöründen üretim sektörüne bir çok alanda kullanılabilmektedir. Bu çalışmada, hava araçlarına ait parçaların (AH-1W model helikopterin) bakım, onarım ve yenileştirme işlemlerinin yapıldığı depo bakım atölyelerinde (aviyonik atölyeleri) parçaların etkin ve hızlı bir şekilde dağıtılıp toplanması işlemlerinde OYA’ların kullanımı le alınarak OYA tasarımı ve OYA’ların rotalanması problemi incelenmiştir. OYA’ların rotalanması problemi gezgin satıcı problemi ile benzer bir problemdir. Bu problem 0-1 tamsayılı programlama modeli olarak modellenmiş ve LINGO paket programı kullanılarak çözülmüştür.
When full automation is realized in factory automation, material handing systems (MHS) have a fairly important role. The most technological development among MHS’s has been concentrated on Automated Guided Vehicle (AGV) systems. An AGV is an unmanned vehicle capable of following an external guidance signal to deliver a unit load from destination to destination. Nowadays, there are a lot of applications lie along service sector to industrial sector because of flexibilities of AGVs. In this study, these subjects have been applied on the Army Aviation Depot Maintenance where aircraft’s and aircraft parts can be maintained and overhauled is an application fields of AGV, requiring AGV numbers and AGV routing. The AGV routing problem and traveling sales person (TSP) problems are identical problems; where the AGV routing problem is formulated as a zero one integer programming. Examples are presented to demonstrate the approach and LINGO has been used to solve the example.

19.
KROMİT KONSANTRESİNİN SIRALTI BOYA HAMMADDESİ OLARAK DEĞERLENDİRİLMESİ
EVALUATION OF CHROMITE CONCENTRATE AS AN UNDERGLAZE COLORANT
Sacit DÜNDAR
Sayfalar 279 - 281
Teknik saflıktaki krom oksit karışık metal oksitler sisteminde yeşil renk verici olarak kullanılmaktadır. Antalya Ferrokrom tesislerinde işlem görmekte olan kromit konsantresinin sıraltı boya hammaddesi olarak kullanılıp kullanılamayacağı incelenmiştir. Kromit konsantresinden beklenen yeşil rengin konsantredeki Fe2 O3 tarafından bastırılıp kahverengi renge dönüştürüldüğü gözlenmiştir. Konsantreye kobalt oksit ilavesi ile ticari kalitede mavi renk elde edilmiştir.
Chromium oxide of technical purity serves as a green colorant in the mixed metal oxides system. Chromite concentrate processed at Antalya Ferrochromium plant has been studied as a potential underglaze colorant of ceramic materials. The green colour expected from the chromite concentrate was damped by the Fe2 O3 content resulting in a brown colour. Cobalt oxide addition to the concentrate leads to commercial quality blue colours.

LookUs & Online Makale