E-ISSN: 2587-0351 | ISSN: 1300-2694
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi - Pamukkale Univ Muh Bilim Derg: 29 (6)
Cilt: 29  Sayı: 6 - 2023
1.
Kapak-İçindekiler
Cover-Contents
Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Dergisi
Sayfalar I - V

2.
Homotopi pertürbasyon yöntemi kullanılarak kesikli dairesel kanatların lineer olmayan ısıl analizi
Nonlinear thermal analysis of serrated fins by using homotopy perturbation method
İshak Gökhan Aksoy
doi: 10.5505/pajes.2022.05932  Sayfalar 569 - 576
Bu çalışmada, dairesel ve düz kısımlardan oluşan kesikli dairesel kanatçıkların ısıl performansları incelenmiştir. Kanatın ısı iletim katsayısının lineer olarak sıcaklığa bağlı olduğu kabul edilmiştir. Doğrusal olmayan diferansiyel denklemler, kesikli dairesel kanadın her iki bölümü için enerji dengesi denklemi uygulanarak elde edilmiş ve bu denklemler homotopi pertürbasyon yöntemi uygulanarak çözülmüştür. Yalıtılmış kanat ucu, sabit kanat taban sıcaklığı ve iki bölümün ara yüzü arasındaki ortak sınır koşulları göz önünde bulundurulmuştur. Isıl performansı ve sıcaklık dağılımını etkileyen kesik kanat yarıçap oranı, kesik kanat yükseklik oranı, termo-geometrik kanat parametresi ve ısıl iletkenlik parametreleri incelenmiştir. Sonuçlar, homotopi pertürbasyon yönteminin, bu tür doğrusal olmayan diferansiyel denklemlerin çözümleri için güvenilir bir yöntem olduğunu göstermiştir. Homotopi pertürbasyon yönteminin sonuçları ile sayısal sonlu farklar yönteminin sonuçları arasında çok iyi bir uyum elde edilmiştir. Kesikli dairesel kanat veriminin dairesel ve dikdörtgen kanatçıklar arasında yer aldığı ve kesik kanat yükseklik oranının artmasıyla arttığı görülmektedir. Örneğin ε=2, ψ1=1.0 ve β=0 durumunda δ =0, 0.5 ve 1 için kanat verimi değerleri sırasıyla 0.692, 0.718 ve 0.762'dir.
Thermal analysis of serrated fins which are consist of annular and plain sections are investigated. Serrated fin’s thermal conductivity is assumed to change linearly with temperature. Nonlinear differential equations are obtained by applying the energy balance equation for both sections of the serrated fin and these equations are solved by applying homotopy perturbation method. Insulated fin tip, constant fin base temperature and common boundary conditions between the interface of two sections are considered. Serrated fin radii ratio (ε), segment height ratio (δ), thermo-geometric fin parameter (ψ) and thermal conductivity parameter (β) effecting the thermal performance and temperature distribution are investigated. The results showed that the homotopy perturbation is a reliable method for the solutions of such nonlinear differential equations. A very good agreement with the homotopy perturbation method and the numerical finite difference method are obtained. It is seen that, serrated fin efficiency lays between annular and rectangular fins and increases with the increase of segment height ratio and thermal conductivity parameter. Such as, fin efficiency values under the condition of ε=2, ψ1=1.0 and β=0 for δ =0, 0.5, and 1 are 0.692, 0.718, and 0.762, respectively.

3.
Akıllı şebekeler ve akıllı bina uygulamaları için Wi-Fi tabanlı yeni nesil elektrik sayacı tasarımı
Design of Wi-Fi-based new generation electricity meter for smart grids and smart building applications
Bilal Karaman, Sezai Taşkın
doi: 10.5505/pajes.2022.49060  Sayfalar 577 - 588
Akıllı sayaçlar, yüksek doğrulukta enerji ölçümü, uzaktan okuma ve kontrol gibi özellikleri sayesinde akıllı şebekelerin temel bileşenleri arasında yer almaktadır. Akıllı sayaçlar bazı dağıtım bölgelerinde kaçak elektrik enerjisi kullanım oranını azaltmak için de kullanılmaktadır. Bu makale, bir Wi-Fi akıllı sayacının geliştirilmesi ile enerji izleme ve yönetimi için akıllı bir ölçüm-kontrol cihazının tasarımını sunmaktadır. Bu sayede büyük alışveriş merkezleri, iş merkezleri, toplu konut siteleri, villa şehirler ve üniversite kampüsleri gibi ortak Wi-Fi ağlarının bulunduğu ortamlarda enerji tüketimini uzaktan okumak için ilave altyapı ve ekstra yatırım gerektirmeyen bir yöntem önerilmiştir. Wi-Fi akıllı sayaç ve akıllı enerji ölçüm modülü (SEMM), akıllı şebeke ve akıllı bina uygulamalarının altyapısına uygun olarak çeşitli kullanıcı dostu uygulamaları desteklemektedir. SEMM, her bir elektrikli cihazın tüketiminin ölçülmesi, izlenebilmesi ve uzaktan yönetilebilmesine olanak sağlayacak özelliktedir. Geliştirilen mobil uygulama sayesinde, müşteriler Wi-Fi akıllı sayaç verilerini ve ayrıca her bir elektrikli cihazın tüketimini SEMM'ler üzerinden izleyebilmekte ve bu cihazları uzaktan yönetebilmektedir. Bu çalışmada sunulan uygulama örnekleri, tüketiciler için de enerji tasarrufu bilincini artırmayı amaçlamaktadır.
Smart meters are among the fundamental components of smart grids due to their features such as high-accuracy energy measurement, remote reading, and control. They are also utilized to reduce the rate of illegal electrical energy use in some distribution areas. This paper presents the development of a Wi-Fi smart meter and designing a smart plug-in device for customer-side energy management. In this way, a method that does not require additional infrastructure and extra investment for remotely reading the energy consumption in environments with common Wi-Fi networks, such as large shopping malls, business centers, community buildings, villa cities, and university campuses has been proposed. The Wi-Fi smart meter and smart energy metering module (SEMM) support various user-friendly applications in accordance with the infrastructure of the smart grid and smart building applications. The SEMM is capable of measuring, monitoring, and remotely managing each electrical device. Thanks to the developed mobile application, customers can monitor their Wi-Fi smart meter data and also the consumption of each electrical device through the SEMMs as well as remotely manage these devices. The application examples presented in this study are also aimed at increasing awareness of energy saving for customers.

4.
Bağlı bileşen etiketleme tabanlı öbekleme ile DTA ayrıştırımı
PRI deinterleaving with connected component labeling-based clustering
Neslihan Fişne, Ahmet Güngör Pakfiliz
doi: 10.5505/pajes.2022.82274  Sayfalar 589 - 595
Askeri operasyonlarda kullanılan hava platformları tehdit radarları tespit etmek için radar ikaz alıcı sistemlerine sahiptir. Muharebe ortamında görev yapan bir uçak için radar sinyallerin tespit edilmesi, sınıflandırılması, radar yayın kaynaklarının kimliğinin ve kabiliyetinin belirlenmesi kritik hale gelir. Bu çalışmada, darbeli radar sinyalleri için sinyal ayrıştırma problemine yönelik bilgisayarlı görü tabanlı, bağlı bileşen etiketleme yöntemi ile yenilikçi bir çözüm önerilmektedir. Önerilen çözüm ile sinyallerin varış açısı, radyo frekansı, darbe genişliği parametreleri kullanılarak oluşturulan üç boyutlu görüntü matrisi üzerinde otomatik olarak öbekleme gerçekleştirilmektedir. Öbekleme ardından her bir kümede varış zamanı analizi ile darbe tekrarlama aralığı (DTA) ayrıştırma sağlanır. Bu çalışmada darbe üzerine darbe durumlarını içeren farklı sentetik radar veri setleri kullanılarak simülasyonlar gerçekleştirilmiştir. Simülasyonlar sonucunda DTA doğruluk analizleri yapılmıştır.
Air platforms use radar warning receiver systems to detect threat radars in military operations. It is critical for an aircraft operating in a hostile environment to detect and classify radar signals and determine radar emitters' identity and capability. This study proposes an innovative solution to the signal separation problem for pulse radar signals by the computer vision-based connected component labeling method. With the proposed solution, clustering is performed automatically on the three-dimensional image matrix created by using the parameters of the arrival angle, radio frequency, pulse width of the signals. After clustering, the pulse repetition interval (PRI) deinterleaving is provided by the time of arrival analysis in each cluster. Also, various simulations were carried out using different synthetic radar datasets containing pulse-on-pulse states. In the simulations, PRI accuracy analyzes were performed.

5.
Metasezgisel yöntemlerle öznitelik sayısını azaltarak diyabetin erken dönemde tespiti
Early stage diabetes prediction by features selection with metaheuristic methods
Tuğberk Özmen, Üzeyir Kuzu, Yücel Koçyiğit, Haldun Sarnel
doi: 10.5505/pajes.2022.82610  Sayfalar 596 - 606
Diyabet dünya çapında yaygın olarak görülen metabolik bir hastalıktır. Dünya genelinde her geçen yıl diyabet hastalığına yakalanan kişi sayısının artması beklenmektedir. Bu da hem kişilerin yaşam konforları hem de sağlık sistemi için olumsuz bir etki demektedir. Bu açıdan hastalığın erken dönemde teşhis edilmesi önem taşımaktadır. Teşhis amacıyla kullanılan verilerin yüksek boyutlu olması hesaplamanın maliyeti ve süresi üzerinde olumsuz etkiye sahiptir. Bunun önüne geçmek için, teşhis için en değerli olan özniteliklerin seçilmesi önem arz etmektedir. Bu çalışmada UCI (UCI Machine Learning Repository) veri deposundaki örnekler kullanılarak, Salp Sürü Algoritması, Yapay Arı Kolonisi Algoritması, Balina Optimizasyon Algoritması ve Karınca Kolonisi Algoritması kullanılarak öznitelik seçimi yapılmıştır. Seçilen özniteliklerin değerlendirilmesi için k-En Yakın Komşuluk (KNN), Naive Bayes (NB), Destek Vektör Makinası (DVM) ve Yapay Sinir Ağları (YSA) yöntemleri kullanılarak doğruluk, duyarlılık ve belirlilik parametreleri hesaplanmıştır. Diyabet hastası olma olasılığı için yapılan hesaplamalarda k-En Yakın Komşuluk yöntemiyle %99,04 doğruluk oranı elde edilmiştir.
Diabetes is a metabolic disease that is common worldwide. The number of people suffering from diabetes is expected to increase every year around the world. This means a negative impact on both the comfort of life of individuals and the health system. In this respect, it is important to diagnose the disease at an early stage. The high dimensionality of the data used for diagnostic purposes has a negative effect on the cost and time of the calculation. To avoid this, it is important to select the most valuable features for diagnosis. In this study, feature selection was made using Salp Swarm Algorithm, Artificial Bee Colony Algorithm, Whale Optimization Algorithm and Ant Colony Algorithm using the samples in the UCI (UCI Machine Learning Repository) data store. In order to evaluate the selected features, accuracy, sensitivity and specificity parameters were calculated using k-Nearest Neighborhood (KNN), Naive Bayes (NB), Support Vector Machine (SVM) and Artificial Neural Networks (ANN) methods. In the calculations for the probability of having diabetes, an accuracy rate of 99,04% was obtained with the k-Nearest Neighborhood method.

6.
Uyku evrelerinin sınıflandırılmasında EEG ve EOG sinyallerinin karşılaştırılması
Comparison of EEG and EOG signals in classification of sleep stages
Negin Melek
doi: 10.5505/pajes.2022.88122  Sayfalar 607 - 616
Yaşamın en önemli parçası olan uykunun değeri, uykusuzluğun neden olduğu sağlık sorunlarının ortaya çıkmasıyla birlikte artmaktadır. Bu sorunu çözmek için uyku evrelerinde ortaya çıkan farklı sinyal kalıplarını yorumlamak son derece önemlidir. Bu amaca ulaşmak için uyku evrelerinin otomatik olarak puanlanmasını sağlayan sistemler oluşturulur. Uyku puanlamasında uyuyan kişinin elektrofizyolojik sinyalleri dikkate alınarak uyku hakkında değerli bilgiler elde edilir. Çalışmada uyku alanında çalışan araştırmacılara açık erişim olarak sunulan ISRUC-Sleep veri seti kullanılmıştır. Çalışmanın temel amacı, uyku evrelerinin sınıflandırılmasında elektroensefalografi (EEG) ve elektrookülografi (EOG) biyosinyallerinin etkisini araştırmaktır. Analiz, ISRUC platformuna ait üç farklı grubu tanımlayan veri setinin üçüncü grubu dikkate alınarak gerçekleştirilmiştir. Veri setindeki alt grup_3'ün 10 katılımcısı dikkate alınmıştır. Etkili öznitelikler çıkarılarak ve farklı sınıflandırma yöntemleri uygulanarak aşamaların sınıflandırılmasında EEG veya EOG sinyallerinden hangisinin daha iyi olduğu araştırılmıştır. Kullanılan sınıflandırma yöntemlerinin performans değerlendirmesi açısından önceki çalışmamızda sunulan yeni Roza metriği uygulanmıştır. Welch öznitelik çıkarma yöntemi ve toplu ağaç sınıflandırma tekniği sayesinde uyku evrelerinin sınıflandırılmasında EEG sinyallerinin EOG'dan daha başarılı olduğu kanıtlanmıştır. Bu uyku evreleri EEG sinyallerini kullanarak %77,7 başarı oranıyla sınıflandırılmıştır.
The value of sleep, which is the most significant part of life, increases with the emergence of health problems caused by insomnia. To solve this problem, it is extremely important to interpret the different signal patterns that occur during sleep stages. In order to achieve this goal, systems are created that provide automatic scoring of sleep stages. In sleep scoring, valuable information about sleep is obtained by considering the electrophysiological signals of the sleeper. The ISRUC-Sleep dataset, which was presented as open access to researchers working in the field of sleep, was used in the study. The main goal of the study is to investigate the effect of electroencephalography (EEG) and electrooculography (EOG) biosignals in the classification of sleep stages. The analysis was carried out by considering the third group of the data set, which defines three different groups belonging to the ISRUC platform. The 10 participants of subgrup_3 in the dataset were considered. By extracting effective features and applying different classification methods, it was investigated which one of the EEG or EOG signals was better in the classification of stages. In terms of performance evaluation of the classification methods used, the new Roza metric presented in our previous study was applied. It has been proven that EEG signals are more successful than EOG in the classification of sleep stages, thanks to the Welch feature extraction method and the ensemble of bagged tree classification technique. These sleep stages were classified by using EEG signals with a success rate of 77.7%.

7.
Doğu Karadeniz bölgesinde planlanan demiryolu güzergâhlarının AHP ve TOPSIS yöntemleriyle sıralanması ve seçimi
Prioritising and selecting the railway routes planned in the eastern black sea region with the AHP and TOPSIS methods
Ediz Boz, Ersin Türk, Vedat Toğan
doi: 10.5505/pajes.2022.72437  Sayfalar 617 - 627
Doğu Karadeniz Bölgesi’nin kalkınması için ihtiyaç duyulan demiryolunun yapımı yaklaşık 110 yıldır tartışılan ve çözüme kavuşmamış bir konudur. Bölgenin jeomorfolojik yapısı ve karayolundaki gelişmeler demiryolu yapımının gecikmesinde rol oynamıştır. Ancak demiryolunda gelişen teknoloji, Türkiye’nin Demir İpek Yolu projesinin bir parçası olması ve yurtdışı bağlantılı yapılan anlaşmalar bölgeye demiryolu yapımını yeniden gündeme getirmiştir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından onaylanan ve yürürlükte olan Çevre Düzeni Planında (ÇDP), Doğu Karadeniz bölgesinin ulusal/uluslararası demiryolu ağıyla bütünleşmesine yönelik dört adet demiryolu güzergâhı planlanmıştır. Bu güzergâhlar; Samsun-Sarp, Trabzon-Erzincan, Of-Erzurum ve Tirebolu-Bayburt’tur. Ancak bu güzergâhların bir kısmı birbirine alternatif olup planlanmış güzergâhların tamamının hayata geçirilmesi büyük maliyet gerektirdiğinden fizibil ve rasyonel değildir. Bu çalışmanın amacı ÇDP’de planlı olan demiryolu güzergâhlarını sıralama ve seçmeye yönelik yöntem geliştirmektir. Bu amaç kapsamında çok kriterli karar verme yöntemlerinden Analitik Hiyerarşi Prosesi (AHP) ve TOPSIS teknikleri kullanılarak, literatür ve uzman ekip yardımıyla belirlenen 4 kriter ile 10 alt kritere göre güzergahlar sıralanmıştır. Çalışma sonucunda; her iki teknikte de sıralama aynı olmuş ve Samsun-Sarp demiryolunun en öncelikli demiryolu güzergâhı olduğu tespit edilmiştir. Trabzon-Erzincan ikinci, Of-Erzurum üçüncü ve Tirebolu-Bayburt dördüncü olmuştur.
The construction of the railway, which is needed for the development of the Eastern Black Sea Region, is an issue that has been discussed and unresolved for about 110 years. The geomorphological structure of the region and the developments in the highway played a role in the delay of the railway construction. However, the developing technology in the railway, Turkey's being a part of the Iron Silk Road Project, and the agreements made with international connections have brought the railway construction to the region again. In the Environmental Plan (EP) approved and in force by the Ministry of Environment, Urbanization and Climate Change, four railway routes are planned to integrate the Eastern Black Sea region with the national/international railway network. These routes are; Samsun-Sarp, Trabzon-Erzincan, Of-Erzurum and Tirebolu-Bayburt. However, some of these routes are alternatives to each other and are not feasible and rational since the implementation of all planned routes requires great costs. The aim of this study is to develop a method for prioritizing and selecting the railway routes planned in the EP. Within the scope of this purpose, by using Analytical Hierarchy Process (AHP) and TOPSIS techniques, which are multi-criteria decision making methods, the routes were listed according to 4 criteria and 10 sub-criteria determined with the help of literature and expert team. As a result of the study; In both techniques, the order was the same and it was determined that the Samsun-Sarp railway was the most priority railway route. Trabzon-Erzincan came second, Of-Erzurum came third and Tirebolu-Bayburt came fourth.

8.
Hazır giyim sektöründe temiz üretim uygulamalarının çevresel kazanımlarının araştırılması
Investigation the environmental benefits of cleaner production practices in the apparel industry
Nurdan Büyükkamacı, Sema Bahar Erdem, Şafak Birol
doi: 10.5505/pajes.2022.13794  Sayfalar 628 - 635
Hazır giyim sektöründe Dünya’da söz sahibi olmak isteyen firmalar, sürdürülebilirlik stratejileri doğrultusunda, çevreye en az zarar verecek seçenekleri araştırmaktadır ve bu amaçla yaygın olarak yaşam döngüsü analizi (YDA) yaklaşımı kullanılmaktadır. Bu çalışmada da, YDA yaklaşımı ile hazır giyim fabrikalarında daha sürdürülebilir üretim gerçekleştirilmesi için uygulanabilecek farklı alternatiflerin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. YDA çalışmaları, konfeksiyon işlemleri gerçekleştiren bir fabrikanın sahasından alınan veriler ile gerçekleştirilmiştir. Fonksiyonel birim, sevkiyata hazır bir adet kapüşonlu giysi olarak seçilmiştir ve öncelikle bu ürünün mevcut çevresel etkileri beşikten kapıya yaklaşım ile belirlenmiştir. Daha sonra sadece konfeksiyon aşamasında yapılabilecek iyileştirmelerin belirlenmesi için kapıdan kapıya sistem sınırı kullanılmıştır. Çalışma kapsamında dört adet senaryo oluşturulmuş ve her bir senaryonun çevresel etkileri mevcut durum ile karşılaştırılmıştır. Yaşam döngüsü analizleri GaBi 6.0 LCA yazılımı ile gerçekleştirilmiştir. Seçilen etki kategori yöntemi ise CML-2001’dir. Yapılan analizler sonucunda, en iyi sonuçlar, tüm uygulamalarda yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanılması ile birlikte nakliyede yakıt türü olarak biyodizel kullanılmasını temsil eden Senaryo 5 ile elde edilmiştir. Bu senaryonun uygulanması durumunda mevcut duruma (Senaryo 1) göre küresel ısınma, asitleşme ve abiyotik tükenme kategorilerinde sırasıyla %74.40, %84.32 ve %60.91 oranında çevresel etkilerinin azalacağı belirlenmiştir.
Apparel companies that corner the market, in line with their sustainability strategies, are looking for options that will cause the least harm to the environment, and life cycle analysis (LCA) approach is widely used for this purpose. The aim of this study is to determine the environmental effects of a hoodie with the LCA and to evaluate different alternatives for more sustainable production of this product. LCA studies were carried out with data obtained from the field of a factory that performs garment operations. The functional unit is a ready-to-shipping hoodie, and first of all, the current environmental impacts of this product were determined with a cradle-to-gate approach. Then, the boundary of the gate-to-gate was used to determine the improvements that could be made only in the garment stage. Within the scope of the study, four scenarios were generated and the environmental effects of each scenario were compared with the current situation. Life cycle analyzes were performed with GaBi 6.0 LCA software. The selected impact category method is CML-2001. As a result of the evaluations, the best results were obtained with S5, which represents the use of biodiesel as a fuel type in transportation together with the use of renewable energy sources in all applications. With this scenario, reductions of 74.40%, 84.32% and 60.91% were determined in the effect categories of global warming, acidification and abiotic depletion, respectively, according to the current situation (Scenario 1).

9.
Bir AO prosesinde reaktörlerin hidrolik bekletme sürelerinin fosfor giderim verimi üzerindeki etkilerinin modelleme yoluyla incelenmesi
Model-based investigation of the effects of reactors’ hydraulic retention times on phosphorus removal efficiency in an AO process
Sümeyye Yaşar, Neslihan Manav Demir, Elif Burcu Atçı, Selami Demir
doi: 10.5505/pajes.2022.15863  Sayfalar 636 - 641
Bu çalışmada, bir kuramsal anaerobik-oksik (AO) prosesinde reaktörlerin hidrolik bekletme sürelerinin (HRT) fosfor giderimi üzerindeki etkilerinin bir aktif çamur modeli kullanılarak simülasyonuna ilişkin bir çalışmanın sonuçları sunulmuştur. Simülasyonlar, C/P oranları sırasıyla 100/1,0, 100/1,5 ve 100/2,0 değerlerine karşılık gelen düşük, orta ve güçlü giriş fosfor yüklerinde gerçekleştirilmiştir. Giriş fosfor yüklerinin her biri için 0,125 ile 0,625 arasında değişen anaerobik hacim fraksiyonlarında (AHF) denemeler yapılarak HRT değişimi için prosesin tepkisi incelenmiştir. Ayrıca, kimyasal oksijen ihtiyacı (KOİ), toplam azot (TN), toplam fosfor (TP), ve askıda katı madde (AKM) için giderim verimleri de hesaplanmıştır. Çalışmada, 100/1,0, 100/1,5 ve 100/2,0 giriş C/P oranlarındaki en yüksek KOİ giderim verimleri 0,250 AHF'de %91,8 (100/2,0 ve 100/1,5 için) ve 0,125 ile 0,250 AHF'de %91,7 olarak belirlenmiştir. Tüm giriş fosfor yükleri için en yüksek TN giderim verimi 0,625 AHF'de %56,3, en yüksek AKM giderim verimi ise 0,125 AHF'de %93,3 olarak hesaplanmıştır. En yüksek TP giderim verimleri 100/1,0, 100/1,5 ve 100/2,0 giriş C/P oranları için sırasıyla %92,8, %90,8 ve %86,2 olarak, 0,375 AHF'de gözlenmiştir. Sonuçlar, toplam fosfor (TP) giderim veriminin giriş C/P oranı ve anaerobik hacim fraksiyonuna (AHF) bağlı olduğunu ortaya koymuştur. Bunlarda AHF'nin etkisi daha baskındır. Etkin fosfor giderimi için AHF'nin 0,250 ile 0,375 arasında tutulması uygun olacaktır.
This study presents the results of a simulation work performed using an activated sludge model to investigate the effects of reactors’ hydraulic retention times (HRT) on phosphorus removal in a hypothetical anaerobic-oxic (AO) process. The simulations were performed for low, medium, and high influent phosphorus loads corresponding to influent C/P ratios of 100/1.0, 100/1.5, 100/2.0. For each of influent phosphorus loads, various anaerobic volume fractions (AVF) between 0.125 and 0.625 were used to test the response of the process that was investigated as a result of the change in hydraulic retention times. Additionally, removal efficiencies for chemical oxygen demand (COD), total nitrogen (TN), total phosphorus (TP), and total suspended solids (TSS) were also calculated. As a result of the study, maximum COD removal efficiencies for 100/2.0, 100/1.5 and 100/1.0 influent C/P ratios were determined as 91.8% for 0.250 AVF (for 100/2.0 and 100/1.5), and 91.7% for both 0.125 and 0.250 AVF, respectively. In all influent C/P ratios, the maximum TN removal efficiency was determined as 56.3% at 0.625 AVF, and the maximum TSS removal efficiency was determined as 93.3% at 0.125 AVF. Maximum TP removal efficiencies were determined as 92.8%, 90.8% and 86.2% for 100/2, 100/1.5 and 100/1 input C/P ratios at 0.375 AVF, respectively. Results showed that total phosphorus (TP) removal efficiency is determined by both influent C/P ratio and AVF in AO process. Of these, the effect of AVF is more prominent. For efficient removal of phosphorus, AVF ratios of 0.25 to 0.375 should be employed.

10.
Üniversite laboratuvarlarında iç ortam çevre kalitesi
Indoor environmental quality in the university laboratories
Burcu Onat, Gonca Yaşar, Burcu Uzun, Coşkun Ayvaz, Ülkü Alver Şahin
doi: 10.5505/pajes.2022.37941  Sayfalar 642 - 649
Bu çalışmada, farklı amaçlar için kullanılan üniversite laboratuvarlarında iç ortam çevre kalitesi belirlenmiştir. Bu kapsamda, 5 farklı laboratuvarda 8 saat süreyle termal konfor (sıcaklık, rölatif nem, hava hızı, aydınlatma) ve karbon dioksit (CO2) parametreleri ölçülmüş, quartz filtrelere solunabilir partikül (PM4, 4 mikrondan küçük partiküller) örneklemesi yapılmıştır. Filtrede örneklenen tozun kütlesel konsantrasyonları belirlenmiş, daha sonra filtrelere ayrıştırma işlemi uygulanmış ve Grafit Atomik Absorpsiyon Spektrometresi ile Cd, Cr, Co, Cu, Ni, Mn ve Pb elementlerinin konsantrasyonları tespit edilmiştir. 8-saatlik ortalama PM4 konsantrasyonlarının 57.0-186.3 µg/m3 aralığında değiştiği belirlenmiş ve en yüksek ortalama konsantrasyon piroliz ve katı atık yakma faaliyetlerinin yapıldığı Lab C’de gözlenmiştir. 8-saatlik ortalama CO2 konsantrasyonlarının 484-666 ppm arasında değiştiği, laboratuvar dersi sırasında CO2 konsantrasyonunun Lab B’de 2000 ppm’e ulaştığı ve limit değeri (1000 ppm) aştığı gözlenmiştir. Laboratuvarlarda 8-saatlik ortalama sıcaklık, rölatif nem, aydınlatma ve hava hızı’nın sırasıyla 22.0-24.0 0C, 21.8-41.2 %, 156-415 Lux ve 0.05-0.10 m/s arasında değiştiği görülmüştür. Tüm laboratuvarlarda aydınlatma seviyelerinin standart ile uyumlu olmadığı görülmüştür (500-750 Lux). Katılımın yüksek olduğu laboratuvar derslerinde pencere veya kapıların açılması CO2 artışını engelleyebilir. Tüm laboratuvarlardaki aydınlatma sistemi iyileştirilmelidir. Havalandırma oranlarını ve partiküllerin filtrasyonunu artırmak için davlumbaz egzoz fan sisteminin kullanılması da tavsiye edilebilir.
This study presents the indoor environmental quality in the university laboratories which are used for different purposes. Within this aim, thermal comfort parameters (temperature, relative humidity, air speed, lighting), carbon dioxide (CO2) were monitored and respirable particles (PM4, smaller than 4 µm) were collected on the quartz filter in five laboratories for 8 hours. The mass concentration of the dust collected on filter were determined, after that the filters were decomposed, and elemental analysis were performed for Cd, Cr, Co, Cu, Ni, Mn and Pb elements using by Graphite Atomic Absorption Spectrophotometer. It was determined that the 8-hour average PM4 concentrations varied between 57.0-186.3 µg/m3, the highest average PM4 concentration was observed in Lab C where pyrolyze and solid waste combustion activities were performed. It was observed that the average 8-hour CO2 concentrations varied between 484-666 ppm and during the laboratory lesson, CO2 concentration raised to 2000 ppm in Lab B and exceeded the limit value of 1000 ppm. The 8-hour average temperature, relative humidity, lighting, and air velocity in all laboratories changed between 22.0-24.0 0C, 21.8-41.2%, 156-415 Lux and 0.05-0.10 m/s, respectively. We observed that lighting level in the laboratories did not comply with the standard (500-750 Lux). Opening of windows or door might be prevent increasing of CO2 during laboratory lesson with high occupancy. The lighting system in all laboratories should be improved. We also recommend that using of hood exhaust fan system to increase ventilation rates and filtration of particles.

11.
Mikrobiyal yakıt hücrelerinde müsilaj biyokütlesinden enerji üretimi ve azo boyar maddenin indirgenmesi
Energy production from mucilage biomass and reduction of azo dye in microbial fuel cells
Nevim Genç, Elif Durna Pişkin
doi: 10.5505/pajes.2022.46037  Sayfalar 650 - 656
Müsilaj biyokütlesinin yönetiminde enerji olarak geri kazanım, çevresel, ekonomik ve sosyal açıdan kabul gören bir yaklaşımdır. Bu çalışmada müsilaj biyokütlesinin mikrobiyal yakıt hücresinde elektrik üretim potansiyeli değerlendirilmiştir. Müsilaj biyokütlesi anot bölmesinde elektron verici substrat, azo boyar maddesi ise katot bölmesinde elektron alıcısı olarak kullanılmıştır. Ham müsilajda elde edilen maksimum güç yoğunluğu değeri (16.3 mW/m2), yüksek basınç ve sıcaklıkta termokimyasal olarak ön işlem görmüş müsilaj biyokütlesinden elde edilen güç yoğunluğu değerinden (57.9 mV/m2) oldukça düşük elde edilmiştir. Katot bölmesinde ise %87’nin üzerinde renk giderimi elde edilmiştir. Anaerobik koşullarda işletim süresince müsilaj biyokütlesinde dehidrojenizasyon ile biyoçözünme süreçlerinin eş zamanlı olarak devam etmesi sebebi ile elektron transferi ile birlikte çözünür KOİ’de artış gözlenmiştir.
Energy recovery is an environmentally, economically and socially acceptable approach for the management of mucilage biomass. In this study, electricity generation potential of mucilage biomass by microbial fuel cell was evaluated. Mucilage biomass was used as electron donor substrate in the anode chamber and azo dye was used as electron acceptor in the cathode chamber. The maximum power density value (16.3 mW/m2) obtained in the raw mucilage is considerably lower than the power density (57.9 mV/m2) obtained from the mucilage biomass thermochemically pre-treated at high pressure and temperature. In the cathode chamber, over 87% azo dye removal was obtained. During operation under anaerobic conditions, an increase in soluble COD was observed with electron transfer due to the simultaneous continuation of dehydrogenation and biodegradation processes in the mucilage biomass.

12.
Farklı inkübasyon koşullarının ve kültür ortamlarının havadaki bakteri ve mantar düzeyine etkisi
The effect of different incubation conditions and culture media on airbone bacteria and fungi level
Elif Palaz, Sibel Mentese, Abdurrahman Bayram, Melik Kara, Tolga Elbir
doi: 10.5505/pajes.2022.59153  Sayfalar 657 - 666
Havadaki bakteri ve mantarların örneklenmesinde kullanılan besiyerlerinin seçimi, bakteri ve mantarların nitel ve nicel olarak doğru belirlenmesine etki eden en önemli faktördür. Bu çalışmada, 8 ayrı besiyeri türü kullanılarak İzmir kent merkezi havasında eş zamanlı bakteri ve mantar örnekleri toplanmıştır. Bakteri örnekleri, Columbia blood agar (CBA), Chocolate agar (Choc), Tryptone Glucose Yeast Extract Agar (TGEA), Reasoner's 2A agar (R2A) ve Plate Count Agar (PCA) besiyerleri üzerinde toplanmış ve bu örneklere iki farklı inkübasyon sıcaklığı ve süresi uygulanarak bakterilerin gelişimi 2 gün boyunca 37ᵒC ve 2 ile 15 gün arasında 50ᵒC sıcaklıkta takip edilmiştir. Mantar örnekleri için ise Malt-Extract Agar (MEA), Dichloran Rose Bengal Chloramphenicol (DRBC) ve Potato Dextrose Agar (PDA) besiyerleri kullanılmıştır. Bunların tamamı ise 25ᵒC’de 3–7 gün inkübe edilmiştir. İnkübasyon süreleri sonunda besiyerlerinde üreme gözlenen koloni sayıları ve toplam bakteri ve mantar konsantrasyonları belirlenmiştir. İnkübasyon sıcaklığının PCA hariç (p>0.05) diğer besiyerlerinde toplam bakteri konsantrasyonlarını etkilediği belirlenmiştir. Üç besiyerinde toplanan mantar örneklerinde en çok gözlenen cins Cladosporium sp’dir. Koloni sayıları bakımından besiyerleri PDA>MEA>DRBC şeklinde sıralanmıştır. Mantarlar arasında Chrysosporium sp. cinsinin MEA besiyerinde oluşturduğu koloni sayısı, PDA ve DRBC besiyerlerindekinden yaklaşık 10 kat daha fazladır. Eş zamanlı toplanan örnekler için kullanılan besiyerlerinde maksimum sayıda izole edilen mantar cinsi sıralaması MEA>DRBC>PDA şeklindedir. Bu çalışma, incelediği besiyeri ve inkübasyon koşulları çeşitliliği ile gelecekte kentsel bölgelerde yapılacak bakteri ve mantar örneklemelerine yön göstereceği gibi ekstrem koşullara (50ᵒC) dayanabilen havadaki dirençli mikroorganizmaların farklı inkübasyon koşulları altında konsantrasyonlarının belirlendiği ilk çalışma niteliğindedir. Ayrıca, bu çalışma son yıllarda Dünya Sağlık Örgütü’nün Antimikrobiyal Direnç tehdidine karşı ülkeleri mücadeleye davet etmesi sebebiyle de önemlidir.
The choice of culture media used for airborne bacteria and fungi sampling is the most critical factor that quantitatively affects the determination of bacteria and fungi. In this study, simultaneous bacterial and fungal samples were collected in the air of Izmir city center using eight different media types. Bacterial samples were collected on Columbia blood agar (CBA), Chocolate agar (Choc), Tryptone Glucose Yeast Extract Agar (TGEA), Reasoner's 2A agar (R2A) and Plate Count Agar (PCA) media, and these samples were conditioned at two different incubation temperatures and periods. The growth of bacteria was followed at 37ᵒC for 2 days and at 50ᵒC between 2 and 15 days. Malt-Extract Agar (MEA), Dichloran Rose Bengal Chloramphenicol (DRBC) and Potato Dextrose Agar (PDA) media were used for fungi samples. All fungal samples were incubated at 25ᵒC for 3-7 days. At the end of the incubation period, the number of colonies and total bacteria and fungi concentrations was determined. The incubation temperature was determined to affect the total bacteria concentrations in other media except for PCA (p>0.05). Cladosporium sp was the most frequently observed genus in fungal samples collected on three media. In terms of colony numbers, the media were sorted as PDA>MEA>DRBC. Among the fungi, the number of colonies of Chrysosporium sp. formed in the MEA medium was approximately ten times higher than in PDA and DRBC. The order of the maximum number of isolated fungi in the media used for the samples collected simultaneously is MEA>DRBC>PDA. This research is the first study to determine the concentrations of stable bacteria and fungi that can withstand extreme conditions (50ᵒC) under different incubation conditions, as it will guide future airborne microorganism sampling in urban areas with the variety of media and incubation conditions it has examined. In addition, this study is also important because the World Health Organization has invited countries to fight against the threat of Antimicrobial Resistance in recent years.

LookUs & Online Makale