1. | Kapak-İçindekiler Cover-Contents Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Bilimleri DergisiSayfalar I - VI |
2. | Tarihi Başdurak Camisinin deprem analizi Earthquake analysis of Historical Basdurak Mosque Pınar Usta, Özgür Bozdağdoi: 10.5505/pajes.2020.31384 Sayfalar 244 - 250 Yığma olarak inşa edilen tarihi yapılar, geçmişi ve günümüzü birbirine bağlayan, kuşaklar arasında bilgi ve kültür aktarımını sağlayan ve bu nedenle oldukça önem taşıyan yapılardır. Tarihi öneme sahip bu yapıların sahip olduğu önem nedeni ile bu eserlerin korunması son derece önem kazanmaktadır. Tarihsel ve kültürel mirasımızı oluşturan tarihi eserlerin korunması ve gelecek nesillere aktarımının sağlanması ancak detaylı bir şekilde incelenmesi, yapıda oluşabilecek sorunların önceden belirlenmesi ve çözüm yöntem ve tekniklerinin iyileştirilmesi durumunda mümkün olmaktadır. Bu makale çalışmasında incelenmek üzere tarihi önemi olan bir yığma cami seçilmiştir. Seçilen tarihi Cami, mimari boyutlarına uygun bir şekilde SAP2000 sonlu elemanlar yazılımı kullanılarak modellenmiştir. Tarihi yığma Caminin sismik değerlendirmesi yapının üç boyutlu olarak zaman tanım alanında dinamik analizleri gerçekleştirilerek yapılmıştır. Yapıya uygulanacak deprem hareketi X ve Y yönlerinde olmak üzere iki farklı yönde uygulanmıştır. Bu tarihi yığma yapının sismik performansları çeşitli deprem seviyeleri için belirlenmiştir. Yapılan analizler sonucunda yapıdan elde edilen yer değiştirme, gerilme (çekme ve basınç) ve taban kesme kuvveti değerleri hesaplanmıştır. Elde edilen deplasman, gerilme ve taban kesme sonuçlarına ait minimum ve maksimum değer sonuçları makalede tablo ve grafiksel olarak gösterilmiş ve yorumlanmıştır. Caminin yapısal güvenliğinin değerlendirilmesi ve üç boyutlu sonlu elemanlar analizi caminin yapısal performansı hakkında genel bir fikir vermiştir. |
3. | Tek serbestlik dereceli modellerde yer değiştirme talebinin TBDY-2018 uyumlu gerçek ivme kayıtları kullanılarak incelenmesi The investigation of displacement demands of single degree of freedom models using real earthquake records compatible with TBEC-2018 Mehmet Palanci, Ahmet Demir, Ali Haydar Kayhandoi: 10.5505/pajes.2020.47936 Sayfalar 251 - 263 Deprem mühendisliğindeki gelişmeler, tüm dünyada deprem yönetmeliklerinin gelişmesinde rol oynamaktadır. Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği’nin (TBDY) yeni versiyonu da 2018 yılında yayınlanmıştır. Teknolojik gelişmeler sayesinde, yapıların dinamik analizinde kullanılacak gerçek ivme kayıtları kolay ulaşılabilir hale gelmiştir. Bu çalışmada, tek serbestlik dereceli (TSD) sistemlerin TBDY ile uyumlu gerçek ivme kayıtları kullanılarak yapılan dinamik analizi ile elde edilen maksimum yerdeğiştirme taleplerinin değişimi incelenmiştir. Bu amaçla, çeşitli yapı özelliklerini dikkate almaya olanak sağlayan 120 TSD sistem modeli, farklı yatay dayanım oranı, titreşim periyodu, histeretik davranış modeli ve akma sonrası rijitlik değerlerinin kombinasyonu ile elde edilmiştir. İvme kayıtlarının elde edilmesi için iki farklı deprem seviyesi ile beraber üç farklı yerel zemin sınıfı dikkate alınmıştır. Maksimum yerdeğiştirme taleplerinin eğilimi ve saçılımını detaylı olarak değerlendirmek amacıyla her bir deprem seviyesi ve yerel zemin sınıfı için 30 gerçek ivme kaydı seti kullanılmıştır. Sonuçlar, a) çevrimsel modellerin etkisinin ihmal edilebileceğini, b) sete ait ortalama taleplerin, medyan taleplere göre daha yüksek olduğunu, c) taleplerin set içindeki saçılımının yüksek ve değişkenlik gösterdiğini, d) talep saçılımında yerel zemin sınıfı ve/veya deprem yer hareketi etkisinin olmadığı ve rastgele değiştiğini, e) yatay dayanım oranı ve akma sonrası rijitliğin taleplerin saçılımı üzerinde etkili olduğunu, göstermiştir. |
4. | Taşıyıcı sistemi beton dolgulu kompozit kolonlar ve çelik kirişlerden oluşan çok katlı bir binanın tasarımı ve zaman tanım alanında doğrusal olmayan analizi Design and nonlinear time history analysis of a multi-story building with concrete filled composite columns and steel beams Cüneyt Vatansever, Yunus Emre Şimşekdoi: 10.5505/pajes.2020.91043 Sayfalar 264 - 273 Bu çalışma, taşıyıcı sistemini beton dolgulu kompozit kolonlar ile çelik kirişler içeren süneklik düzeyi yüksek moment aktaran çerçevelerin oluşturduğu çok katlı bir binanın, Çelik Yapıların Tasarım, Hesap ve yapım Esaslarına Dair Yönetmelik 2016 (ÇYTHYE 2016) ile Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği 2018 (TBDY 2018) esaslarına uygun olarak tasarımını ve zaman tanım alanında doğrusal olmayan dinamik analizleri ile bu analizler sonunda elde edilen sonuçların tartışılmasını kapsamaktadır. Analizler 11 adet deprem yer hareketi ivme kaydı kullanılarak ETABS ve OpenSEES bilgisayar yazılımları ile gerçekleştirilmiştir. Analiz sonuçları, taşıyıcı sistem elemanlarında oluşan plastik mafsal dönmeleri esas alınarak değerlendirilmektedir. Ayrıca plastik dönme değerlerine göre kiriş ve kolonların hasar durumları belirlenerek bina taşıyıcı sisteminin deprem performansı da araştırılmıştır. Diyafram elemanlarının boyutlandırılmasında esas alınan kat hizası kesme kuvvetleri (diyafram kuvvetleri), TBDY 2018 çerçevesinde irdelenmiştir. Her iki bilgisayar yazılımı ile elde edilen sonuçlar birbirleriyle karşılaştırılarak aralarındaki tutarlılık değerlendirilmiştir. |
5. | Uzun ve kısa çelik lif takviyeli tam ölçekli kirişlerin aderans dayanımı Bond strength of full-scale beams with blended short and long steel fiber Kâzım Türk, Mahmut Başsürücüdoi: 10.5505/pajes.2020.34846 Sayfalar 274 - 280 Bu çalışmada, tek ve karma lif takviyesinin aderans dayanımına etkisini incelemek için altı adet tam ölçekli 200x300x2000 mm boyutlarında betonarme kiriş numunesi dört noktalı eğilme altında test edilmiştir. Bu amaçla, betonarme kiriş numuneleri lif takviyesiz, tek lif (%1 makro çelik lif) ve karma lif (%0.8 makro ve %0.2 mikro çelik lif) takviyeli olarak döküldü. Her bir kiriş numunesi, çekme bölgesinde iki adet donatı çeliğinin açıklık ortasında bindirmeli ekli olarak tasarlanmıştır. Bindirme boyu donatının akma dayanımına ulaşmadan önce bindirme bölgesinde beton örtüsünün yarılmasıyla aderans göçmesi gösterecek şekilde seçilmiştir. Deneysel çalışmada, donatı çapı, bindirme boyu ve donatı detayları sabit tutulurken, lif tip ve kombinasyonları değişken olarak belirlenmiştir. Sonuç olarak, lif takviyeli tüm betonarme kiriş numunelerinin beton ve çelik donatı arasındaki aderans dayanımı, lif takviyesiz kiriş numunelerine göre artış gösterirken, karma lif takviyeli kiriş numunelerinin aderans dayanımı ise en yüksek bulunmuştur. Karma lif takviyeli kiriş numunelerinde sünek göçme gözlemlenmiş ve çoklu çatlak davranışı sonucu genişliği daha az fakat daha fazla sayıda çatlak oluştuğu belirlenmiştir. Ayrıca, lif takviyeli kiriş numunelerinden elde edilen aderans dayanımına ait deneysel verilerin, analitik bulgularla çok iyi bir uyum içinde olduğu bulunmuştur. |
6. | Sismik çarpışma olasılığı bulunan betonarme binalar için gerekli derz mesafesi Required separation distance for reinforced concrete with seismic pounding potential Muhammet Kamal, Mehmet İneldoi: 10.5505/pajes.2020.23697 Sayfalar 281 - 289 Bu çalışmada, düşük ve orta katlı betonarme yapıların deprem derzlerinin zaman tanım alanında dinamik analizlerle belirlenmesi amaçlanmıştır. Düşük ve orta yükseklikteki binaları temsil etmesi için 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 ve 10 katlı betonarme bina modelleri 2018 Türkiye Bina Deprem Yönetmeliğine (TBDY-2018) göre tasarlanmıştır. Bu modellerde doğrusal elastik olmayan davranışı yansıtabilmek için kolon ve kiriş uçlarında yığılı plastik mafsallar tanımlanmıştır. Üç boyutlu (3B) olarak modellenen bina modelleri, kat seviyelerinden doğrusal link (gap) elemanlar ile birbirlerine bağlanarak ikili bina modelleri türetilmiştir. Farklı bina yüksekliklerine sahip betonarme binalar arasında farklı kombinasyonlar türetilerek 28 farklı ikili model oluşturulmuştur. Bu binalar arasında bırakılması gereken minimum boşluk mesafesinin belirlenebilmesi için TBDY-2018 ile uyumlu bir deprem seti seçilmiştir. Seçilen deprem seti, 11 farklı ivme kayıt takımından oluşmaktadır. Zaman tanım alanında doğrusal elastik olmayan analizlerde kullanılmak üzere toplamda 22 adet ivme kaydı elde edilmiştir. 616 adet dinamik analiz sonucu ile elde edilen çarpışma mesafeleri, TBDY-2018’ de yer alan derz mesafeleri ile kıyaslanmıştır. Çalışma sonucunda, mevcut yönetmelikte verilen gerekli boşluk mesafelerinin çarpışmayı önlemek için yeterli olmadığı görülmüştür. Sismik yükler altındaki derz mesafelerinin tahmininde kullanılan α katsayısı için komşu binaların periyot oranlarına bağlı olarak basitleştirilmiş yeni bir denklem önerilmiştir. |
7. | Yapı-zemin etkileşimi etkisine bağlı olarak çok katlı binalarda göreli kat ötelemesi oranının ve performans seviyesinin belirlenmesi Estimation of interstory drift ratio and performance levels for the multistory buildings considering the effect of soil-structure interaction Ayşe Elif Özsoy Özbay, Pelin Gündeş Bakırdoi: 10.5505/pajes.2020.26675 Sayfalar 290 - 302 Yapı-zemin etkileşimi, çerçeve sistemli yapıların deprem yükü altındaki yerdeğiştirme cevabını önemli ölçüde değiştirmektedir. Bu etki özellikle yumuşak zemin üzerine inşaa edilmiş yapılarda çok daha önemlidir. Dinamik çözümlemede bu etki göz önüne alındığı takdirde; yapının inşaa edildiği zemin türüne bağlı olarak yanal yerdeğiştirmelerinde ve kat ötelemesi talebinde artış meydana gelebilir. Etkileşime bağlı olarak yapının kat ötelemesi talebinde meydana gelen farklılık, aynı zamanda yapının performans seviyesini de değiştirir. Göreli kat ötelemesi oranı, deprem etkisi altında tasarım sürecindeki en önemli yapısal parametrelerden birisidir. Bu sebeple, yapı-zemin etkileşimi etkilerinin yapısal tasarım aşamasında ve performansın belirlenmesinde dikkate alınması oldukça önemlidir. Bu çalışmada, mevcut çok katlı bir yapının kat ötelemesi talebi, yapı-zemin sistemlerinin dinamik çözümlemesi için geliştirilmiş olan sayısal bir yöntem ile elde edilmiştir. Bu yöntemde, çok katlı yapıların deprem dalgaları etkisi altındaki dinamik cevabının çözümlenmesinde üstyapının sayısal modeli için Sonlu Elemanlar Yöntemi; zemin için ise Sınır Elemanlar Yöntemi kullanılmıştır. Kat seviyelerinde hesaplanan yanal yerdeğiştirme değerleri kullanılarak mevcut bir yapıda maksimum göreli kat ötelemesi oranı ve yapısal performans düzeyi belirlenmiştir. |
8. | Sismik izolatörlerin betonarme konut binasının performansı üzerindeki etkileri The effect of seismic isolation on performance of a residence building Esra Özer, Mehmet İneldoi: 10.5505/pajes.2020.36825 Sayfalar 303 - 311 Çerçeve veya çerçeve ve perde sistemlerin birlikte kullanılması esasına dayanan geleneksel sismik tasarım genellikle yüksek ivmelenmelere ve yüksek göreli kat ötelenmelerine sebep olur. Bunun sonucunda, yapının kendisi temel olarak bozulmadan kalsa bile, yapı içindeki cihazlar zarar görebilir. Binanın kendisinden daha pahalı ekipman içeren binalar için bu durum, tolere edilemez. Bu tür binalarda, yapıyla temeli arasına yerleştirilen izolatörler iyi bir seçim olabilir. Çalışma sismik izolatörler kullanımın tipik bir betonarme konut binasının performansı üzerindeki etkilerinin değerlendirilmesini amaçlamaktadır. Bu kapsamda, 2018 Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği’ne göre tasarlanmış binanın tabanda izolatör bulunması ve bulunmaması durumu göz önüne alınmıştır. Ayrıca farklı tip izolatörlerin talepler üzerindeki etkisinin incelenmesi için ankastre mesnetli geleneksel model ile kurşun çekirdekli kauçuk izolatör veya sürtünmeli sarkaç izolatörlerin farklı kombinasyonlarıyla toplam 5 farklı model oluşturulmuştur. Deprem etkisi altında doğrusal elastik olmayan davranış için, kiriş ve kolon elemanların her iki ucunda plastik mafsallar ile doğrusal elastik olmayan özelliğe sahip izolatörler kullanılmıştır. Yapı modellerinin sismik performansının değerlendirilmesinde doğrusal olmayan zaman tanım alanında dinamik analiz yöntemi kullanılmıştır. İzolatörlü bina modellerinin konvansiyonel modele kıyasla yapı davranışında meydana getirdiği değişiklikler incelenmiştir. Performans değerlendirmesinde periyot değerleri, sismik talepler ve hasar dağılımları göz önüne alınmıştır. Elde edilen sonuçlar doğrultusunda, izolatörlü binalarda periyot değerindeki artışa bağlı olarak, sismik performans üzerindeki olumlu etkiler açıkça ortaya koyulmuştur. Ayrıca farklı tipteki izolatörlerin birlikte kullanıldığı tasarımların bu sonuçları daha da iyileştirdiği görülmüştür. |
9. | Bitümlü bağlayıcı ve agregaların arasındaki adezyon üzerine cocamide diethanolamide kimyasalının etkisi Effect of cocamide diethanolamide chemical on adhesion between bituminous binder and aggregates Öznur Karadağ, Mehmet Saltandoi: 10.5505/pajes.2020.93797 Sayfalar 312 - 317 Agregalar ve bitümlü bağlayıcı arasında oluşan adezyonun azalması sonucunda üstyapıda çatlaklar, çukurlar ve sökülmeler meydana gelmektedir. İlk kez bu çalışmada agrega ile bitümlü bağlayıcı arasındaki adezyonu artırmak için Cocamide Diethanolamide kimyasalının kullanılabilirliği incelenmiştir. Bitümlü bağlayıcıya %1, %3, %5, %7 ve %9 oranlarında ilave edilen Cocamide Diethanolamide kimyasal malzemesinin 2000 devir/dk, 165 °C ve 1 saat süreyle yüksek devirli sıcaklık kontrollü karıştırıcı kullanılarak homojen olarak karışımı sağlanmıştır. Farklı oranlarda Cocamide Diethanolamide ile modifiye edilmiş bitümlü bağlayıcılar üzerinde geleneksel bitüm deneylerine ilaveten, yapışma ve soyulma deneyleri gerçekleştirilmiştir. Çalışmada kullanılan malzemenin bitümlü bağlayıcı ve agrega arasında oluşan adezyona olan etkisini incelemek için Vialit, Nicholson ve Kaliforniya yapışma ve soyulma deneyleri yapılmıştır. Vialit deneyinin sonuçlarına göre bitümlü bağlayıcıya ilave edilen Cocamide Diethanolamide malzemesinin miktarı arttıkça, bitümlü bağlayıcı ve agregalar arasındaki yapışma özelliğinin %87.5 oranında arttığı gözlemlenmiştir. Nicholson ve Kaliforniya soyulma deneylerinde ise, %5 Cocamide Diethanolamide ile modifiye edilmiş bitümlü bağlayıcının agregalar üzerinde önemli derecede etkili olduğu gözlemlenmiştir. |
10. | TMA karışımlarında cam ve polipropilen elyaf kullanımının değerlendirilmesi An evaluation of the usability of glass and polypropylene fibers in SMA mixtures Burak Evirgen, Altan Cetin, Asena Karslıoğlu, Ahmet Tuncandoi: 10.5505/pajes.2020.96165 Sayfalar 318 - 328 Ağır taşıt yükleri ile ısıl şartlar altında yol üst yapısının en önemli bozulması olarak kabul edilen ve tekerlek izi nedeniyle meydana gelen ondülasyon problemiyle mücadele etmek için genellikle taş mastik asfalt (SMA) kullanımı tercih edilmektedir. Kaplama ömrünü arttırmak amacıyla bu tip karışımlar yüksek seviyede agrega etkileşimi ve kilitlenme etkisi ile yüksek bitüm oranı içermektedir. Uygulama sırasında çoğunlukla, polimer modifiye bitüm veya bitüm modifikasyonu uygulanmış selülozik elyaf katkıları tercih edilmektedir. Bu çalışmada, iki aşama gerektiren bitüm modifikasyonunun aksine cam ve polipropilen tipi elyaflar direkt kuru karışıma eklenerek karışım modifikasyonunun kullanılabilirliği araştırılmıştır. “Superpave” tasarım yöntemine göre yoğurmalı sıkıştırıcı kullanılarak toplam 169 numune hazırlanmıştır. Bu numunelerin 120 adedine kuru agrega ağırlığının %0.1’i ile %0.8’i arasında elyaf eklenmiştir. %0.6 ile %0.8 arasında değişen cam ve polipropilen elyaf katkılı deney sonuçlarına göre; süzülme direnci, esneklik modülü ve su hassasiyeti içeren dolaylı çekme dayanımı değerleri iyileştirilmiştir. Ancak, hesaplanan birim şekil değiştirme sonuçları statik ve dinamik tek eksenli testler açısından tatmin edici sünme değerlerinin elde edilemediğini göstermektedir. Daha yüksek deplasmanlar gerçekleşmesine rağmen, sünek davranış nedeniyle yansıma çatlakları ortadan kaldırılmıştır. |
11. | Farklı tipteki balastsız üstyapı uygulamalarının balastlı bir üstyapı uygulaması ile ekonomik olarak karşılaştırılması: Durum çalışması; Yenibosna- Havalimanı metro hattı (İstanbul) The economic comparison of the different type of ballast-less superstructures with a ballasted superstructure technic: A case study; Yenibosna- Airport metro line (Istanbul) Hüseyin Köse, Zübeyde Öztürkdoi: 10.5505/pajes.2020.55481 Sayfalar 329 - 341 Demiryollarında kullanılan üstyapı tiplerinden biri olan balastsız üstyapı sistemlerinin, servis ömrü boyunca balastlı üstyapıya göre daha az bakım gerektirdiği bilinmektedir. Balastsız üstyapının her ne kadar yapım maliyetleri balastlı üstyapıya göre daha yüksek olsa da, hattın servis ömrü boyunca ortaya çıkan toplam maliyetler incelendiğinde, balastsız üstyapının daha ekonomik çözümler sunduğu görülmüştür. Ancak, her balastsız üstyapı sistemi balastlı üstyapıya göre bu ekonomik avantaja sahip midir? Ayrıca, ekonomik koşullar bir üstyapı tipinin ekonomiklik ölçütünü ne kadar etkilemektedir? Ülkemiz ekonomik koşullarında hangi üstyapı tipini seçmek daha uygundur? Bu çalışma, bu soruları yanıtlamaya yönelik olarak 3 farklı demiryolu üstyapı tipini (balastlı üstyapı, beton taşıyıcı tabakalı balastsız üstyapı ve asfalt taşıyıcı tabakalı balastsız üstyapı) ekonomik olarak incelemiştir. Bahsi geçen üstyapı tiplerinin yapım ve bakım maliyetleri belirlenmiş olup, ortaya çıkan maliyetlere göre üstyapı tipleri ekonomik olarak birbirleri ile karşılaştırılmıştır. Bu araştırma bir durum çalışması üzerinde gösterilmiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre, asfalt taşıma katmanlı balastsız üstyapı sistemi, iskonto oranının %2’den büyük olduğu her ekonomik koşulda diğer üstyapı tiplerinden daha pahalı olmaktadır. Beton taşıma katmanlı balastsız üstyapı sistemi ise, iskonto oranının %7’den küçük olduğu durumlarda en ekonomik sistem durumundadır. Bu iskonto oranı (%7) aşıldığında, toplam maliyeti en az olan sistemin balastlı üstyapı sistemi olduğu görülmüştür. Ülkemiz koşulları dikkate alındığında ise (iskonto oranı %15 için) ekonomik açıdan en uygun sistemin balastlı üstyapı sistemi olduğu ortaya çıkmıştır. |
12. | Yükseltilmiş yaya geçidinin lise çağındaki yayaların kabul edilebilir aralık seçimine etkisi Effect of raised midblock crossing on the high school pedestirians' choice of acceptaple gap behavior Mervegül Uysal, Yalçın Alverdoi: 10.5505/pajes.2020.15014 Sayfalar 342 - 348 Ülkemizde taşıt trafiğine oranla yaya trafiğine daha az önem verilmektedir. Bu durumdan kaynaklanan sorunlar arttıkça, yaya davranışlarını anlamaya yönelik çalışmalara olan ilgi de artmaya başlamıştır. Bu bağlamda, makalede lise çağındaki öğrencilerin ışıksız yaya geçitlerinde kabul edilebilir aralık kabulü davranışları incelenmiştir. Çalışma bir önce sonra çalışması olarak düzenlenmiştir. İlk durumda yaya geçidi geleneksel bir ışıksız yaya geçidi iken, ikinci durumda yaya geçidi yükseltilmiş yaya geçidine dönüştürülmüştür. Bu makalede yükseltilmiş yaya geçidinin lise çağındaki öğrencilerin kabul edilebilir aralık davranışına etkilerinin bulunması amaçlanmıştır. Çalışmada İzmir ilinde bir lise yakınında bulunan ışıksız yaya geçidi seçilmiştir. Veriler sabah saat 7.00-8.00 saatleri arasında toplanmıştır. Ofis ortamında video görüntülerinden ayıklanan veriler iki yönlü ve tek yönlü varyans analizi (ANOVA) yöntemi kullanılarak çözümlenmiştir. Öğrencilerin kurallara uygun olarak geçişi yaya geçidi yükseltilmiş yaya geçidine dönüştürüldükten sonra artmıştır. Ayrıca ortalama taşıt hızları ve %85’lik taşıt hızları hem yaya geçidi yükseltilmeden önce hem de yükseltildikten sonra hesaplanmıştır. |
13. | Sıfır atık konseptinde biyo-adsorban kullanımı: kristal violet'in Centaurea solstitialis ve Verbascum thapsus bitkileri üzerine adsorpsiyon çalışması Utilizing of bio-adsorbent in zero waste concept: adsorption study of crystal violet onto the Centaurea solstitialis and Verbascum thapsus plants Mutlu yalvaç, Hüdaverdi Arslan, Mohammed Saleh, Melis Gün, Muhammed Şahin Hekimdoi: 10.5505/pajes.2020.85282 Sayfalar 349 - 358 Adsorpsiyon, sudan boya gideriminde kullanılan en yaygın yöntemlerden biridir. Adsorpsiyon yönteminin en önemli dezavantajı, işlem sonunda ikinci bir atık olarak boyalı adsorban maddelerin oluşmasıdır. Bu çalışmada, adsorban olarak Senturea solstitialis (CS) ve Verbascum thapsus (VT) bitkileri kullanılarak sulu çözeltiden Crystal Violet'in (CV) uzaklaştırılması incelenmiştir. İşlem sonunda elde edilen boyalı adsorbanların kalorifik değerleri belirlenerek farklı amaçlar için kullanılabilirliği araştırılmıştır. Deneysel tasarım ve modelleme, yüzey tepki yöntemi (RSM) kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Geliştirilen modeller için regresyon katsayıları CS bitkisi için 0.86 ve VT bitkisi için 0.95 olarak bulunmuştur. Adsorpsiyon işleminde CS ve VT bitkilerinin sırasıyla Dubinin-Radushkevich ve Temkin izotermine uyduğu tespit edilmiştir. Her iki bitki için de adsorpsiyon, sahte ikinci derece kinetik, endotermik ve kimyasal reaksiyon olarak gerçekleşmiştir. CS bitkisi için maksimum adsorpsiyon kapasitesi 84.03 mg.g-1 ve temas süresi 85 dakikadır. VT bitkisi için ise maksimum adsorpsiyon kapasitesi olan 109.89 mg.g-1'e, 55 dakikada ulaşılmıştır. Her iki bitkinin de adsorpsiyon öncesinde ve sonrasında kalorifik değerleri ölçülmüş ve adsorpsiyon işlemi sonrasında elde edilen boyalı adsorbanların kalorifik değerlerinin arttığı tespit edilmiştir. CS bitkisinde kalorifik değer 4003,774'ten 4458,059 Kcal.Kg-1'e yükselirken VT bitkisinde 3206,028'den 4120,330 Kcal.Kg-1'e yükselmiştir. Bu değerler, adsorpsiyon işlemi sonrasında ikinci bir atık olarak ortaya çıkan boyalı bitkilerin emisyon kontrollü endüstriyel tesislerde yakıt olarak kullanılabileceğini göstermiştir. İşlem bir bütün olarak ele alındığında sıfır atık hedefine ulaşmaktadır. |
14. | Sentetik atıksulardan atık çay sorbentine Cu+2 biyosorpsiyonu: kinetikler, eşitlikler ve termodinamik Biosorption of Cu2+ from synthetic wastewater by tea waste sorbent: kinetics, equilibrium and thermodynamics Şükrü Aslan, Sayıter Yıldız, Mustafa Öztürkdoi: 10.5505/pajes.2020.27374 Sayfalar 359 - 367 Cu2+’nin atık çaya (AÇ) biyosorpsiyonu kesikli deneyler ile araştırılmıştır. AÇ’nin giderme verimi ve biyosorpsiyon kapasitesi (qe), pH, temas süresi, başlangıç Cu+2 derişimi, sıcaklık ve AÇ dozuna göre araştırılmıştır. AÇ’ın qe değeri, çözelti sıcaklığı arttıkça yükselmiştir. Deneysel çalışmalar ile elde edilen R2, qden ve qhes değerlerine göre adsorpsiyon eşitliği en iyi, Langmuir izoterm modeli ile tanımlanmaktadır. AÇ’ye en yüksek Cu+2 biyosorpsiyonu, başlangıç pH ve sıcaklığı olan 6.0 ve 55 0C’de olduğu belirlenmiştir. Deneysel sonuçlar, AÇ’ye, Cu+2 biyosorpsiyonunun endotermik bir reaksiyon olduğunu göstermektedir. Kinetik modeller karşılaştırıldığında biyosorpsiyon en iyi yalancı II. derece kinetik model tarafından tanımlanmaktadır. Negatif ΔG˚ değeri AÇ’ye Cu+2 biyosorpsiyonunun uygulanabilir olduğunu göstermektedir. |
15. | Manyetit-hidroksiapatit nanokompoziti ile sulardan Zn(II) iyonlarının gideriminin incelenmesi Removal of Zn (II) from water by magnetic hydroxyapatite nanocomposite Yağmur Uysal, Ahmet Canbakışdoi: 10.5505/pajes.2020.94658 Sayfalar 368 - 377 Bu çalışmada, kimyasal olarak sentezlenen hidroksiapatit ve nano manyetit partiküllerinden manyetit-hidroksiapatit (HAp/Fe3O4-MHAp) nanokompozit malzemesi üretilmiş ve sulardan Zn(II) iyonlarının gideriminde adsorbent olarak kullanılmıştır. MHAp nanokompozit materyali düşük maliyet, kullanım ve üretim kolaylığı, yüksek stabilite ve etkili sorpsiyon kapasitesi gibi özelliklere sahip olduğu için seçilmiştir. Kesikli adsorpsiyon prosesine etki eden parametreler örneğin pH, başlangıç Zn(II) konsantrasyonu, adsorbent konsantrasyonu ve reaksiyon süresi için optimum değerlerin belirlenmesine yönelik deneyler gerçekleştirilmiştir. Elde edilen kompozit malzemenin özelliklerini belirlemek amacıyla Fourier Dönüşümlü Kızılötesi Spektroskopisi (FTIR), Taramalı Elektron Mikroskopu (SEM), Enerji yayılımlı X-Işını Analizi (EDX) kullanılmıştır. Adsorpsiyonun izoterm tipini belirlemek için Langmuir, Freundlich, Tempkin ve Dubinin–Radushkevich (D-R) izoterm modelleri denenmiş ve reaksiyonun zamanla değişimini tespit etmek amacıyla kinetic çalışmaları yürütülmüştür. Elde edilen sonuçlar, HAp/Fe3O4 kompozitinin sulardan Zn(II) iyonlarının gideriminde başarılı bir adsorbent olduğunu ve reaksiyon kinetiğinin Yalancı İkinci Dereceden Kinetik Modele uyduğunu göstermiştir. Optimum deneysel koşullarda (pH: 6.0, 25 mgZn(II)/L, 30 dk, 6.25 g/L MHAp) maksimum sorpsiyon kapasitesi 555.55 mg/g ve giderim verimi %96 olarak tespit edilmiştir. |
16. | Nano-Yapılı katalizör kullanılarak mikrokirleticilerin giderilmesi Micro-Pollutant degradation using nanostructured catalysts Neval Baycandoi: 10.5505/pajes.2020.66066 Sayfalar 378 - 383 Günümüzde, organik anti-mikrobik maddelerin kullanımı, insan sağlığı ve doğal yaşam üzerindeki potansiyel etkileri nedeniyle kaygıları arttırmaktadır. Triklosan (TCS), temizlik ürünlerinde yaygın olarak kullanılan ve anti bakteriyel veya anti-mikrobik olarak bilinen bir maddedir. Su bitkilerinin ve diğer su canlılarının triklosan'a daha duyarlı olduğuna dair güçlü kanıtlar vardır. Trikolosanın ayrışması sonucunda oluşabilecek yeni bileşiklere arıtma tesisleri çıkışında rastlanabilmektedir. TCS bir tür endokrin bozucu kimyasaldır ve sucul eko sisteme ve uzun vadede insan sağlığına zarar verir. Bu çalışmanın amacı, foto-oksidasyon yöntemini kullanarak TCS'in atıksudan uzaklaştırılmasını incelemektir. TCS'nin giderimi ultraviyole ışık ve yeni geliştirilen katalizörler kullanılarak incelenmiştir. Poli (dimetilsiloksan) (PDMS) modifiye edilmiş Nafion / Silica kompozit katalizörü, TCS'yi, herhangi bir demir çamuru üretimi olmadan sükroza başarıyla parçalamıştır. Ayrıca, katalizörü ihmal edilebilir demir liçi miktarları ile birkaç kez tekrar kullanmak mümkündür. Sonuç olarak, PDMS ile değiştirilmiş katalizör, sadece 34 mg/L H202 ve 0.1 g katalizör kullanılarak 60 dakika oksidasyon süresince TCS başarıyla parçalanmıştır. |
17. | Kentsel katı atık bileşiminin tahmini için farklı eğri uydurma modellerinin değerlendirilmesi Evaluation of different curve fitting models for prediction of municipal solid waste composition Aysun Özkan, Kemal Özkan, Şahin Işık, Müfide Banardoi: 10.5505/pajes.2020.08377 Sayfalar 384 - 392 Bu çalışmada, Eskişehir/Türkiye’deki kentsel katı atık (MSW) bileşiminin tahmini için bir metodoloji uygulanmıştır. Bu amaçla, MSW örnekleri toplanmış ve numuneler yiyecek atığı, kâğıt-karton, plastik, metal, cam olarak el ile ayrılmıştır. Bu çalışmada, MSW bileşiminin tahmini için 2B eğri uydurma fonksiyonları kullanılmıştır. Önerilen sistemin performansını yorumlamak için, Kök Ortalama Karesel Hata (RMSE) ve Toplam Karesel Hata (SSE) değerleri değerlendirme ölçütleri olarak seçilmiştir. Sonuçlara göre, polinom eğri uydurma modelinin atık bileşiminin tahmini için daha uygun olduğu belirlenmiştir. Ayrıca, sosyoekonomik yapının atık bileşimi üzerindeki farklı doğrusal olmayan modellerle etkisi gözlenmiştir. Çalışmanın katkısıyla, benzer faktörlere sahip olan diğer şehirlerin MSW kompozisyonunu tahmin etmek mümkün olacaktır. |
18. | Grid araştırma yöntemi ile yerel ve bölgesel depremlerin konumlarının belirlenmesi Determination of locations of local and regional earthquakes by grid search methods Hüseyin Gökalpdoi: 10.5505/pajes.2020.69922 Sayfalar 393 - 409 Bu çalışmada deprem konumu belirleme probleminin çözümünde “Grid Arama” yönteminin kullanılması ve yöntemin değişik durumlardaki etkinliği incelenmiştir. Bu amaçla ağ geometrisinin çözüm üzerindeki etkisini araştırmak için farklı istasyon dağılım geometrisine sahip üç ayrı yapay istasyon ağı seçilmiştir. Ayrıca tüm istasyon ağları için depremin; istasyon ağının içinde, hemen dışında ve daha da uzağında olma durumları göz önüne alınmaktadır. Bunun yanı sıra, ortam hızının yanlış seçilmesi, oluş zamanının yanlış belirlenmesi ve hata içeren veri olması durumlarında yöntemin etkinliği incelenmiştir. Yöntem, sadece Pg ve Sg dalga fazları okumaları içeren 54 adet, Karadeniz’de deniz içinde meydana gelmiş ve sismolojik merkezlerince çözülmesi yapılmış 54 adet gerçek deprem verisi üzerinde uygulanarak depremlerin yeniden konumları belirlenmiş ve diğer elde edilen sonuçlarla mukayese edilmiştir. Elde edilen sonuçlara göre çözümlenen birçok depremin hiposantır konumu klasik yöntemle elde edilen konumlara oldukça yakın olduğu bulunmuştur. |
19. | P- ve S-dalga hızları ile jeolojik birimlerin sökülebilirliği üzerine bir değerlendirme An evaluation on rippability of geological units by seismic P and S-wave velocities Hakan Karslı, Ali Erden Babacan, Mustafa Senkaya, Kenan Gelişlidoi: 10.5505/pajes.2020.35920 Sayfalar 410 - 419 Sismik P- ve S- dalga hızları içinde yayıldıkları jeolojik birimlerin (zemin, kaya) fiziksel özelliklerine, ayrışma ve kırık-çatlak derecelerine, derinlik ve gözenek yapısına doğrudan bağlı olup, kazı çalışmalarında sökülebilirliğin tahmin edilmesinde yaygın olarak kullanılmaktadır. Jeolojik birimlerin P- ve S-dalga hızları arazide sırasıyla sismik kırılma ve çok kanallı yüzey dalgası analizi (ÇKYDA) yöntemleri ile belirlenebilir. Sismik hızların 1 ve 2 boyutlu (1B ve 2B) dağılımları ile jeolojik birimlerin jeoteknik nitelikleri ile ilişkili olarak sökülebilirlik sınıfları hızlı ve güvenilir olarak tahmin edilebilir. Bu çalışmada, Trabzon il merkezinde dört farklı alanda yapılan sismik ölçümlerden elde edilen veriler, ölçüm alanlarındaki jeolojik birimlerin sökülebilirlikleri için uluslararası standartlara (Caterpillar ve NEHRP) göre hazırlanmış P- ve S-dalga hızı sınıflama tabloları kullanılarak yeniden değerlendirilmiş ve S-dalga hızının dahil edildiği ilksel bir sismik hız-sökülebilirlik-jeoteknik sınıflama tablosu oluşturulmuştur. Böylece, jeolojik birimlerin türü (zemin, kaya) ve mekanik özelliği (sıkı, katı, sert) S-dalga hızına, sökülebilirlik dereceleri ise, P-dalga hızına göre tanımlanmıştır. Buna göre, genel olarak, çalışma alanlarındaki jeolojik birimler çok kolay-kolay sökülebilir az sıkı zemin (Vp<900 m/s, Vs<300 m/s), orta derecede sökülebilir katı- sıkı zemin (Vp~900-1500 m/s, Vs~400-600 m/s), zor sökülebilir çok sıkı-katı veya ayrışmış kaya (Vp~1500-2100 m/s, Vs~600-800 m/s), çok zor-son derece zor sökülebilir sağlam kaya (Vp~2100-2400 m/s, Vs~800-1100 m/s) ve sökülemez sert kaya (Vp~2400 m/s, Vs~1100 m/s) şeklinde sınıflandırılmıştır. Ayrıca, 2B P-dalga hızı-derinlik kesitleri sayesinde jeolojik birimlerin yaklaşık sınırlarının belirlenebileceği gösterilmiştir. Sonuç olarak, P- ve S-dalga hızlarının birlikte değerlendirilmesinin jeolojik birimin sökülebilirliğinin yanında, türü (zemin veya kaya), mekanik ve fiziksel özellikleri hakkında da bilgi vermektedir ve böylece sökülebilirlik tahmin hatalarının azaltılmasına ve kazı çalışmalarının yönlendirilmesine önemli katkılar sağlayacaktır. |
20. | Böceli ve Kazanpınar karst kaynaklarının (Denizli) hidrojeolojik ve hidrokimyasal özellikleri Hydrogeological and hydrochemical properties of Böceli and Kazanpınar karst springs (Denizli) Ali Gokgoz, Yusuf Tabancalıdoi: 10.5505/pajes.2020.04378 Sayfalar 420 - 430 Çürüksu Havzası’nın (Denizli) GD kesiminde bulunan Böceli ve Kazanpınar karst kaynakları 21 mahallede toplam 24000’den fazla nüfusun içme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılar. Çürüksu Havzası’ndaki diğer kaynak ve sondaj sularının genellikle içilmez özellikte olması nedeniyle bu kaynakların önemi büyüktür. Kaynak suları Mesozoyik yaşlı karbonatlı kayaçlardan beslenen travertenlerden boşalmaktadır. Sıcaklıkları 16.6-18.2°C ve elektriksel iletkenlik (Eİ) değerleri 790-910 µS/cm arasında değişen sular hidrokimyasal olarak Ca-Mg-HCO3-SO4 tipindedir. İzotop içerikleri (δ18O, δD ve trityum) suların meteorik kökenli olduğunu ve nispeten genç yağışlardan beslendiğini gösterir. Çözünmüş inorganik karbonun (ÇİK) δ13C değerleri sulardaki karbonun kökeni olarak tatlı su karbonatları ve Mesozoyik yaşlı denizel kireçtaşlarını işaret etmektedir. Periyodik majör iyon analizlerinde suların iyon kompozisyonlarında mevsimsel olarak önemli bir değişme olmadığı belirlenmiştir. Böceli ve Kazanpınar kaynaklarının debileri (sırasıyla 225 ve 157 l/s) ve majör iyon kompozisyonları dikkate alındığında ve mevcut durum doğal ya da yapay olumsuz faktörlerle bozulmadığı sürece susuz mahallelerin gelecekteki su ihtiyaçlarını karşılayabileceği anlaşılmıştır. |
21. | Kumların sıvılaşmasında rölatif sıkılık ve kesme birim deformasyonu etkisinin incelenmesi Investigation of the effect of the relative density and shear strain on liquefaction of sands Turgay Beyaz, Kamil Kayabalı, Yetiş Bülent Sönmezerdoi: 10.5505/pajes.2020.53138 Sayfalar 431 - 440 Kohezyonsuz zeminlerin sıvılaşma potansiyeli, gerilme yaklaşımını kullanan SPT, CPT gibi arazi yöntemleri ve üç eksenli dinamik kesme, burulmalı kesme, rezonant kolon, bender eleman gibi laboratuvar deneyleri ile belirlenmektedir. Kumların sıvılaşma potansiyelinin tahmininde son zamanlarda, enerji kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Bu yaklaşımda kullanılan başlıca parametreler, zeminin rölatif sıkılığı ve efektif gerilmedir. Bu çalışmada, Devirsel Basit Kesme Düzeneği kullanılmıştır. Bu çalışmada, kumların sıvılaşma enerjisinin belirlenmesinde, kesme birim deformasyonu oranı ve rölatif sıkılığın etkisi incelenmiştir. Çalışmada, temiz ince deniz kumu kullanılmıştır. Kum numuneleri 3 farklı rölatif sıkılıkta (Dr=%40, %55 ve %70); 4 ayrı düşey gerilme (σv= 50, 100, 200 ve 300 kPa) ve boşluk suyu basıncı (u= 25, 50, 75 ve 150 kPa) etkisinde bırakılmıştır. 3 ayrı kesme birim deformasyonu oranında (𝛶= %2, %3.5 ve %5) toplam 36 deney yapılmıştır. Deney örneklerine, tek eksenli 0.1 Hz frekansta harmonik yükleme uygulanmıştır. Çalışma sonucunda rölatif sıkılık, kesme birim deformasyonu oranı ve düşey gerilme şartlarının kumların sıvılaşma potansiyeline etkisi ince taneli deniz kumu için ortaya konmuştur. Kesme birim deformasyon oranındaki artış, sıvılaşma potansiyelini %3’lük oranda azaltmaktadır. Rölatif sıkılıktaki artış, kumun kesme direncini arttırmaktadır. Bu ise sıvılaşmayı geciktirmekte ve devir sayısında artışa neden olmaktadır. |
22. | Farklı cihaz ve yöntemler ile belirlenen Shore sertlik değerlerinin karbonatlı kayaçların gevreklik değerlerinin tahmininde kullanılabilirliğinin incelenmesi Investigation of the usability of Shore hardness values determined by different devices and methods to estimate the brittleness values of carbonated rocks Deniz Akbay, Gokhan Ekincioglu, Rasit Altindag, Nazmi Sengundoi: 10.5505/pajes.2020.52892 Sayfalar 441 - 448 Yeraltı veya yer üstü mühendislik projeleri öncesinde kayaçların kesilebilirlik ve delinebilirlik özelliklerini etkileyen sertlik ve gevreklik değerlerinin belirlenmesi çok önemlidir. Kayaçların bu özelliklerini belirlemek, bazı diğer fiziksel ve mekanik özelliklerini doğrudan belirlemek için uygulanan testler gibi pahalı ve zaman alıcı olabilmektedir. Kayaçların sertlik değerlerinin belirlemesi nispeten diğer özelliklerine göre daha ekonomik ve hızlı olmaktadır. Ayrıca sertlik değerleri, kayaçların fiziksel ve mekanik özelliklerinin tahmininde güvenilir bir şekilde kullanılabilmektedir. Bu çalışma kapsamında, 13 farklı karbonatlı kayacın Shore sertlik değerleri üç farklı cihaz (C-2 tipi Shore Scleroscope’u, dijital durometre ve dijital Shore sertliği ölçüm cihazı) kullanılarak aynı numuneler üzerinde belirlenmiştir. Elde edilen veriler sonucunda farklı ölçüm cihazlarının klasik yöntem yerine kullanılabilirliği araştırılmıştır. Ayrıca kazı mekaniği açısından önemli bir kayaç özelliği olan ve literatürde basınç ve çekme dayanım değerleri dikkate alınarak önerilen dört farklı gevreklik değerinin tahmin edilmesinde kullanılabilecek en uygun yüzey sertliği ölçme yönteminin belirlenmesi amaçlanmıştır. Üç farklı cihazdan elde edilen Shore sertlik değerleriyle dört farklı gevreklik değeri arasındaki ilişkiler basit regresyon analizleri ile irdelenmiştir. Sonuç olarak dijital Shore sertliği ölçüm cihazlarının klasik C-2 tipi Shore Scleroscope’u yerine güvenli bir şekilde kullanılabileceği görülmüştür. Shore sertlik değerinin literatürde çokça kullanılan dört farklı gevreklik değerinden iki tanesini tahmin etmede güvenilir olduğu iki tanesini tahmin etmede ise kullanılamayacağı belirlenmiştir. |